Büyük İskender’e atfedilen bu meşhur efsanede bir meselenin akıl yerine kaba kuvvetle çözülmeye kalkışılmasının ne gibi felaketlere neden olabileceği anlatılır. Gordion Düğümü olabildiğince karmaşık bir durumu tasvir eder. Bu denli karmaşık bir durumun içinden çıkabilmek de ancak bilgelik ile mümkün olabilecekken, İskender kılıcı tercih etmiştir. Yine efsaneye göre İskender’in bu tercihi onun çok erken yaşta ateşli bir hastalık sonucu ölmesine neden olmuştur. Adı üzerinde efsane ama her efsaneden çıkarılabilecek oldukça fazla ders var…
Bugün Ortadoğu’ya baktığımızda, Ortadoğu ülkeleri ve Ortadoğu’da bulunan ülkeler eliyle bir Gordion Düğümü yaratılmış durumda. Son yüzyılın, hatta daha öncesinden başlayan, Türkiye’nin ittihatçı stratejiden İngilizlerin Ortadoğu politikasına, Sovyetlerin ve sonrasında Rusya’nın yeşil hatta karşı konumlanma siyasetinden ABD’nin ikinci paylaşım savaşı sonrası geliştirdiği yeni emperyalizm dönemi stratejisine kadar küresel ve bölgesel siyasetin tüm dinamiklerinin kesişme coğrafyası Ortadoğu olmuştur. Siyasi hegemonya ile iktisadi sömürgeciliğin çatışma zemini olarak biçimlenen bu coğrafya süreklileşen bir kriz ve kaos sarmalı içindedir. Bu sarmal işte Gordion Düğümü’dür…
Süreklileşen kriz ve kaos sarmalının en büyük mağduru kuşkusuz Kürt halkıdır. Ortadoğu’nun ve hatta dünyanın en istikrarsız dört farklı devletinin boyunduruğunda yaşamak zorunda kalan Kürt halkı, hem bu ülkelerin krizlerinin taşıyıcısı olmuştur hem de emperyalist güçlerin bölge politikalarının yaratmış olduğu sorunların birinci elden mağduru durumundadır. Diğer halkların ve toplulukların da bu mağduriyetten yeterince nasiplendiğini söylemezsek haksızlık olur; fakat burada başat mesele Kürtlerin statüsüz olmasıdır. Bu durumun yarattığı krizler kümesi, buna Gordion Düğümü de diyebiliriz, her seferinde daha karmaşık bir hal almasına karşılık çözümsüzlüğü kendi içinde barındırdığından dolayı sorunlar giderek büyümektedir.
Tarihsel sorunu Kürtlerin içinde olmadığı bir denklemle çözmeye çalışan bölge ülkeleri ve onları kuşatmış olan emperyalist güçler bu meseleye rağmen sistemin sürdürülebilirliğini savaş ve şiddet mekanizmalarıyla sağlamaya çalışmaktadırlar. Türkiye başta olmak üzere bölgenin sürekli savaş ve şiddet baskısı altında kalmasına yönelik tüm siyasi yaklaşımlar aslında küresel istikrarsızlığın da başlıca nedenidir. Fakat sorun o denli karmaşık bir hal almıştır ki küresel istikrarsızlığın çözümü bölgenin üçüncü dünya savaşı laboratuvarına dönüşmesine neden olmuştur
Bu kahrolası döngünün zor yoluyla çözümü yoktur. Kim kılıcı eline alsa kılıç düğümü çözmek yerine kılıcı tutanın kolunu kesmektedir. Bugün Türkiye’nin yaşadığı çoklu krizin başlıca nedeni savaş siyaseti ve savaşa ayrılan kaynaklardır. Suriye’ye baktığımızda tümüyle çökmüş bir ülke görmekteyiz. Irak tam bir sefalet içinde. Kürt Federe Devleti neredeyse statüsünü kaybetmek üzere. İran deseniz Molla rejiminin her türlü zorbalığıyla günü kurtarma pelinde. Dört parçada yaşayan Kürtlerin statüsüz olması bu krizin en önemli nedeni. Kriz bu sınırlarda da kalmıyor. Dünyaya yayılan devasa bir Kürt diasporası küresel siyaset üzerinde de önemli etkiler yaratıyor.
Durum bu kadar vahimken bir çözümün olmaması aslında çözümsüzlükte geçici ittifakın yaratılmış olmasından kaynaklanıyor. Çözümü ısrarla görmeyen, görmek istemeyen, kendi hegemonyalarını Kürt halkının ve bölgedeki diğer mağdur halkların üzerinde inşa eden odaklar ellerinden kılıcı bırakmıyorlar. İşte tam burada, Öcalan tüm bu tarihin ve sürüp gelen direniş ve mücadelenin kolektif aklını bize anlatıyor. Kılıçsız bir çözümün mümkün olabileceği üzerine bir yolu, üçüncü yolu, bu yolun inşa edeceği Demokratik Ulus modelini tüm geçmişin imbiğinden süzülmüş bilgeliklerin buluşmasıyla anlatıyor. Çözüm mümkün, demokratik siyaset içinde mümkün. Silah ve savaş demokratik siyasetin yerine ikame edilebilecek bir yöntem değil, tam tersine yaşanan karmaşıklığın ve sorunların derinleşmesine neden olan bir yoldur. Bu nedenle tecridin ısrarla sürdürülmesi demokratik çözüm aklına olan itirazdan başka bir şey değildir. Şimdi acilen güçlü bir muhalefetin yaratılması gerekiyor. Bu muhalefet gücünü tecride ve savaşa karşı mücadelen alacaktır. Bu tercihten kaçan muhalefet unutmamalı ki mevcut iktidarın politikalarına katkı sağlamaya devam edecektir.