Günümüzde Kürt toplumunun HDP bileşenlerine karşı yaşadığı kırgınlık, Sayın Öcalan’a olan yanlış yaklaşımdır. Kanımca doğru bir özeleştirinin yolu öncellikli olarak buradan geçmektedir
Seyithan Akyüz
HDP bileşenlerinin 14-28 Mayıs seçimleri sonrası başlattıkları özeleştiri süreci devam ediyor. Birçok alanda yürütülen bu çalışmaların önemli bir sinerji yarattığı ve bir toparlamaya vesile olacağı görülüyor. Önemli bir seçimler süreci yaşadık ve istenilen hedeflere ulaşılamadı. Bu nedenle böylesi bir süreci başlatmak elzem hale gelmişti. Ama yine de böylesi önemli bir süreci seçimlerde istenilen hedeflere ulaşmamış olmayla sınırlı tutmamak gerekir. Daha doğrusu HDP ve bileşenlerinin seçim sonuçlarından bağımsız olarak kapsamlı bir özeleştiri sürecine ihtiyaçları vardı. Yani seçim sonuçları farklı olmuş olsaydı bile özeleştiri süreci kaçınılmazdı. Çünkü bir süreden beri genel anlamda HDP’yi oluşturan anlayış ve paradigmadan uzaklaşma durumu yaşanıyordu. Daha doğrusu düzen parti ve yapılarına alternatif olarak geliştirilen HDP, yanlış anlayış ve pratikler sonucunda düzen içine doğru yol almasına vesile olundu. Bunun en bariz örneği halkla geliştirilmesi gereken siyasetin parti merkezlerine sıkıştırılmış olmasıydı. Sonuç olarak maalesef bir süredir halkla parti arasında açılan makas son dönemlerde hız kazanmış ve bu konuda halkın kalbi kırılmıştır.
Oysa HDP’nin yaşam damarı halktı. Halksız bir HDP, yaşam damarı kesilmiş ve ölümle yüz yüze kalmış HDP’idi. HDP, siyasi parti ve yapıların seçim ittifakının ötesinde ezilen halkların, inançların, işçi ve emekçilerin, gençlerin, kadınların bir bütün olarak sistem dışı kalmış olanların ortak yaşam ve mücadele zeminiydi. Başka bir ifadeyle HDP, taktiksel bir proje değil, stratejik anlamda ortak yaşam anlayış ve zihniyetiydi. Bu projenin geliştireni ise herkesin bildiği gibi Sayın Öcalan’dı. Sayın Öcalan uzun bir zaman ve emeğin ardından Türkiye toplumunun ekmek ve su kadar ihtiyaç duyduğu böylesi önemli projeyi geliştirerek hayati bir iş yapmıştır. Zira Türkiye’de devlet particiliği alabildiğine çoktu. Olmayan ve küçük bir azınlığın dışında herkesin ihtiyaç duyduğu şey, Halkların Demokratik Partisi’ydi. Sayın Öcalan’ın söylemiyle belirtecek olursak; HDP, demokratik sosyalizm partisiydi. Tabi günümüzde sosyalizm dendiğinde dar bir grubun yaşam alanı anlaşılmaktadır. Maalesef egemen düzenin yoğun propagandası ve sosyalizmi iktidarcı anlayışla ele alan kimi solcuların pratikleri, böylesi bir anlayışın ortaya çıkmasını sağladı. Yani sosyalizmi sanki sadece solcuları savunan bir anlayışmış gibi bir algı yaratılmıştır. Hal böyle olunca sosyalizm kelimesinin geçtiği yerde, toplumun bazı kesimleri mesafeli durmaktadır. Elbette bu bilinçli bir çarpıtmadır. Çünkü sosyalizm dediğimiz düşünce, salt belli bir görüş ve kesime ait değildir. Türkçe karşılığı toplumculuk olan sosyalizm, sömürücü bir azınlık dışında tüm topluma ait bir düşüncedir. Bu nedenle sosyalizmin tek başına düşünce ile sınırlı olmadığını da ortaya koyma ihtiyacı vardı. Bugün HDP olarak adlandırılan projede, bu ihtiyacın bir ürünü olarak geliştirilmiştir. Bu projenin hayat bulması ise beslendiği kaynakların varlığıydı. Bunlar HDP’nin teorisyeni Sayın Öcalan ve pratikleştiricisi olan halktı. Bu iki damardan yoksunluk HDP’nin zamana yayılmış ölümü demekti. Yani bunlar ruh-beden misali olmazsa olmazlardı.
Gerçeklik bu iken, HDP’de bir süredir yürütülen siyaset, (ister bilinçli isterse bilinçsizce olsun) bu iki yaşamsal damar tali plana alınarak yapılıyordu. Halka gitme ihtiyacı fazla duyulmuyor, Sayın Öcalan ise unutulmuştu. Örneğin, Sayın Öcalan uzun bir süreden beri eşi benzeri olmayan bir tecride maruz bırakılıyor olmasına rağmen, bu konuda yeteri düzeyde bir duyarlılık gösterilmiyordu. Hatta bu sıradan bir meseleymiş gibi ele alınıyor ve normalleşmesine ön ayak olunuyordu. Oysa bu sıradan bir meselenin ötesinde, Türkiye’nin tüm yaşam alanlarını etkileyen bir demokrasi ve özgürlükler sorunuydu. Seçimler sonrası konuyla alakalı belli bir hareketlilik olsa da bu çok sınırlı kalmakta ve HDP’nin tüm bileşenleri tarafından aynı şekilde ses çıkarılmamaktadır. Sanki söz konusu durum salt Kürtleri ilgilendiren bir konuymuş ve diğer kesimleri ilgilendirmiyormuş gibi yaklaşımlar sergilenmektedir. Şunu açıkça belirtelim ki, Kürt toplumu Sayın Öcalan konusunda hassastır ve kimlerin konuyla ilgili nasıl bir duruşu varsa dikkatle takip edip not etmektedir. Günümüzde Kürt toplumunun HDP bileşenlerine karşı yaşadığı kırgınlık, Sayın Öcalan’a olan yanlış yaklaşımdır. Kanımca doğru bir özeleştirinin yolu öncellikli olarak buradan geçmektedir. Yapılacak olan Kürt toplumunun kırılmasına neden olan Sayın Öcalan’a yaklaşımın gözden geçirilmesi ve bir işkenceye dönüşen İmralı sistemine karşı daha gür bir sesle karşı çıkmaktır. Buna Türkiye’nin ihtiyacı vardır. Zira Sayın Öcalan’ın görüşleri, toplumun yaşadığı sorunlara en fazla çözüm üreten görüşlerdir. Bu nedenle tecridin sonlanması ve Sayın Öcalan’ın görüşlerini özgürce dile getirmesi gerekir. Tecridin kırılmasına yönelik gösterilecek aksiyon, en doğru özeleştiri olacak ve halka giden yolu açacaktır. Bunun anlamı ise öze dönüştür. Bu konuda herkesin sorumluluğu vardır ve kimse bu sorumluluktan kaçmamalıdır.