Bayram Balcı
Türkçe şiir de devletin yalanlarla dolu resmî ideolojisinden kopmuş sivil şair ve sivil şiir olarak değerlendirebileceğimiz çok az şair ve şiir vardır. Türkçe şiirde sivil şair denildiğinde ilk akla gelen isim ise elbette ki Ece Ayhan’dır.
İlk şiirlerini 1954 yılında “Türk Dili Dergisi”nde yayınlayan Ece Ayhan, kamu hizmetlerinde bulunmuş olmasına rağmen hiçbir zaman devletin resmî ideolojisi ile barışık olmamıştır.
“Toplumcu Gerçekçi” olarak anılan akım içinde şiirler yazan komünist/sosyalist oldukları iddiasındaki birçok şair, her şeye “proletaryalının sınıfsal çıkarlarını” esas alan bir bakış ile bakarak, Türkiye’de yaşanan can yakıcı pek çok soruna duyarsız kalmışlardır. Ece Ayhan ise, kuşakdaşı şairlerin aksine 1960 yıllarda Türk devletinin Kürtlere karşı uyguladığı inkârcı, yok sayıcı asimilasyon politikalarının farkına varmış ve bunu şiirlerinde dile getirmiş bir şairdir.
Edebiyat çevrelerinde “hırçın şair”, “huysuz şair” olarak da anılan Ece Ayhan, 12 Temmuz 2002’de yaşama veda edene kadar da hep resmî ideoloji ile çatışan sivil şiirler yazdı. Onun şiirlerini aynı zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin bir eleştirisi olarak okumak da yanlış olmayacaktır.
Çünkü Ece Ayhan şiiri, genel olarak resmi devlet ideolojisi, verili tarih anlayışı ve zor aygıtıyla yaratılmak istenen çarpık kültür anlayışı ile hesaplaşmış, tüm ezberleri yerle bir etmiş ve tekçi cumhuriyet bilgisini bozmuş sivil bir şiirdir.
Bu yazıda Ece Ayhan’ın muhtemelen 1960’li yılların sonunda yazıldığı ve 1973 yılında yayınlanan “Devlet ve Tabiat ya da Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler” kitabında yer alan “Açık Atlas” şiirini ele alacağım.
Neredeyse 63 yıl önce yazılmış olan “Açık Atlas” şiiri, Türk devletinin Kürtlere yönelik inkârcı, asimilasyoncu bakışının yüz yıldır hiç değişmeyen ciddi bir eleştirisidir.
“Açık Atlas” şiiri, devletin Kürt halkına karşı uyguladığı asimilasyon politikalarını iliklerine kadar hisseden Kürt çocuklarının yabancı bir dille (Türkçe) karşılaştıkları okul sırasındaki trajedisini anlatır. Bu şiir aynı zamanda devletin bugün de ısrarla sürdürdüğü inkârcı politikalarla Kürt dili ve kültürünü yok etmesinin mümkün olamayacağının belgesi gibidir.
Ece Ayhan’ın bu şiiri, anadili (Kürtçe) yasaklanan ve kültürünü yaşaması engellenen ortaokul çağındaki bir Kürt gencinin içinde nasıl bir direniş ruhu yattığının da gösterildiği sivil politik bir şiirdir. Şiirin ilk bölümlerinde anadilin insanlar için vazgeçilmez olduğu ve anadilde eğitim alamayan kimselerin yaşadığı gerçeklik ortaya seriliyor. Şiirde “Usul İsa” olarak tanımlanan Kürt gencinin, eğitim aldığı dile yabancı ama buna karşın yine de sınıfta “tuzu bulmuş” çocuklardaki edayla “hayattan ders verme”si iktidarı, öğretmeni kızdırmaya yetiyor.
Şiirin sonraki bölümlerinde anadiliyle kültürünü yaşaması yasaklı Usul İsa’nın iktidar aygıtına karşı kendi içinde nasıl bir eylemsellik geliştirdiği işleniyor. Şiir, bu iki durumu birbirlerini takip eden ve iç içe geçmiş süreçler olarak ortaya koyuyor. Şiirde, eğitim aldığı dili sonradan öğrenmiş ve bu dilde kendini ifade etmede “yetersiz” ama yine de “hayattan ders verecek” kadar iktidarı kızdıran Kürt gencinin bilinçli eyleminin altı da çiziliyor.
Bu durum şiirin sonraki bölümlerinde yer alan dizelerle daha net olarak kendini açığa çıkarıyor. “Koparılmış Kürt çiçekleri” dizesi bir sürgün hayatının varlığını ortaya koyuyor. “Bir sınıfın, Batı son dersinde, kuşluk vakti” dizesindeki “Batı”, şiire tema olarak seçilen durumdaki öğrencinin yaşadığı sürgüne işaret ediyor. Böyleyken bile inatçılığı, eylemciliği ve çatışma durumunu azınlıkta bulunduğu bir sınıfta bile “sorular sorarak” ortaya koyacak kadar baş eğmezliği var Kürt gencinin.
Şair, “Neden feriklerin ve eşeklerin memeleri vardır?” dizesi ile de şiirin asıl yarasına temas ediyor. Onlar sınıfta en arka sırada otururlar, çift dikişlidirler ve sınavda ön sırada sigaya çekilirler. Yine de “Yalnız Ortadoğu’da el altında satılan bir atlas / Kim demiş on sekiz yaşından küçükler okuyamaz…” dizelerinde vurgulandığı gibi iktidara karşı bir direniş içindedirler.
Ece Ayhan, şiirinin üçüncü bölümünde sürgündeki Kürt gencinin kimlik mücadelesini daha da net çiziyor. Şair, devletin inkârcı asimilasyoncu politikaların yarattığı çatışmanın ciddiyetini ve boyutunu bütün çıplaklığıyla bu bölümde ele alıyor. Bugün ülkenin en can yakıcı sorunu olan Kürt sorununda tekçi devletin inkarcılığının ve asimilasyon politikalarının yol açtığı yıkımı yıllar öncesinden gören Ece Ayhan, “İntihara ve denize nasıl boğulmaya çalışırlar” dizesiyle de “Kürt yoktur” inkarını kabul etmenin ülkenin “intiharı” anlamına geleceğini vurguluyor. Şair, Usul İsa’nın bir mazlumluk duygusuyla “öfke” içinde hareket etmediğini, aksine siyasal bir oluşumla ilgilendiğinin ipuçlarını da net bir şekilde veriyor.
Ece Ayhan, şiirin dördüncü bölümünde ise Usul İsa’nın, “kum saatini” ters çevirişi ve “İkinci karnede babası yarısını silahıyla dışarıda bırakıp” dizesi ile de Kürt varlığı ve özgürlüğü için nasıl bir mücadele yöntemi seçtiğini gözler önüne seriyor. Şiir, boyunca devletin “Kürt Yoktur” resmî ideoloji ile oluşan çatışma ve buna karşı çıkış üzerinde duran şair, kimlik mücadelesi içindeki öğrencinin “saygılılık” haline de dikkat çekerek, bu “saygılılık” halinin bilinçaltındaki sosyolojik ailevi gelenek-görenek kodlamalarına vurgu yapıyor. Şiirin finalinde ise Umut hâkim kılınmış. Bir “ölümün” açık bıraktığı atlasın yarattığı boşluk, bir umut gibi “girilmeyen bir dersin denizi, gelip oturmuştur” dizesiyle çarpıcı bir şekilde dile getiriliyor.
Şair tarafını hiç gizlemeden, “darılmasın Fırat ama” diyerek, Usul İsa’nın ölümünü bir denizle betimliyor. Ölüm tüm çocukların gülmelerini “donduruyor.” Şiirin son dizelerinde ise doğrudan iktidara (devlete) sesleniş ve o’nu Kürt sorunun karşısında özeleştiriye davet var.
Şair, açıkça yazmasa da devletin resmî ideolojisinin “kuyruklu Kürtler” söylemini de asimilasyon politikaları karşısında susanlara seslenerek; “Efendiler! Eşekler susabilirler” dizesiyle tersyüz ediyor. Ama “eşeklerin” susmuş olması neyi değiştirir ki? Günümüzün en yakıcı gerçekliği de bu değil mi zaten. Hayatın salt gerçekliğinin iktidarla çatışması, özgürlüğün soylu savaşçılarıyla bugün de sürüyor ve sürecektir de. Şair, iktidarların ucubeliğini de vurgulayarak soruyor sorusunu: “Ne yani çocuklar hiç gülmeyecek mi?” “Açık Atlas” şiiri sivil bir şiir olduğu kadar, bugün Kürt gençliğinin geldiği noktayı 60’lı yıllarda tespit etmesiyle de önemli şiir.