Her zaman aynı şey yaşanır. Savaş zamanında ‘kahraman’ olanlar, eve dönünce madalyanın yenecek bir şey olmadığını anlar ve o zaman isyan başlar. 1932’de de öyle oldu Washington’da ve çabucak ‘komünist’ oldukları keşfedildi
Arif Mostarlı
Sadece kendisinin ve arkadaşlarının taleplerini anlatmak istiyordu eski asker Joe Angelo. 1918’de cephede hayatını kurtardığı adama, sonradan general olarak ünlenecek Binbaşı Patton’a yaklaştı. Üstün Hizmet Madalyası almıştı binbaşının hayatını kurtardığı için, buna güveniyordu en çok. Ama işler umduğu gibi gitmedi. “Bu adamı tanımıyorum” diye homurdandı Binbaşı Patton, “Alın götürün ve bir daha da yanıma yaklaştırmayın!”
Kapitalizm, savaş demektir ve bu savaşların hiçbirinde kapitalistler savaşmaz. Her seferinde, yığınlar halinde mezbahaya sürülenler, savaştan zerre kadar çıkarı olmayan emekçilerdir. I. Dünya Savaşı da farklı değildi. Milyonlarca genç insan, emperyalistlerin pazar paylaşımı uğruna hiç bilmedikleri diyarlara sürüldüler, hiç tanımadıkları, tanısalar dost olabilecekleri başka insanlarla savaştılar. Yaklaşık 17 milyonu geri dönemedi, 21 milyonu sakatlandı ve geriye döndüklerinde korkunç bir boşluğun içine düştüler.
Vatanseverlik iyi ama…
Bu, 1918 sonrasında ülke ‘büyük buhran’ın eşiğindeyken ABD’nin en ciddi sorunlarından biriydi. 4.8 milyon Amerikalı erkekten yaklaşık 2.8 milyonu askere alınmıştı ve bunların tümü de Amerika dışındaki cephelerde, Fransa’da, İtalya’da vb. savaşmışlardı. İşsiz güçsüz evsiz milyonlarca ‘gazi’ bir tür ‘dilenciler ordusu’ gibi sokakları dolduruyor, umutsuzluk bir uçtan bir uca kol geziyordu. 1919’da eski askerlere ülke içi görevler için günde bir dolar ve denizaşırı hizmetler için 1.25 dolar bir ek tazminata hükmedildi. Daha sonra, 1924’te Kongre düzeltilmiş bir tazminat kararını da verdi ama tasarı, “Bedeli ödenen vatanseverlik, vatanseverlik değildir” gibi hamasi lafları pek seven Başkan Calvin Coolidge tarafından veto edildi. Yine de tasarı yasalaştı ama küçük bir ‘ayrıntı’ vardı. 50 dolar veya daha az alması planlanan gaziler paralarını hemen alacaktı, ancak geri kalanlara 1945’te nakit olarak kullanabilecekleri sertifikalar verilmişti. Bu ise buhran koşullarında çoğu için ölüm demekti.
Mayıs 1929’da kendisi de bir savaş gazisi olan Temsilci Wright Patman’ın bir yasa tasarısı sunmasıyla umutlar biraz canlandı ama Kongre tasarıyı reddetti. Tam bu sıralar, 1932’nin Mart ayında, Walter W. Waters adlı işsiz bir eski asker, “hükümete dilekçe verme hakkı” için arkadaşlarını örgütlemeye başladı. Başlangıçta çok ilgi görmedi ama 11 Mayıs’a kadar 300 kişiyi ikna edebildi ve yola çıktılar. Ancak haber yayıldıkça, diğer gaziler de harekete geçti ve hareket büyüdükçe büyüdü. Birkaç haftada 25 binden fazla gazi ve aileleri (ve ilginçtir, ırk ayrımı olmaksızın siyah ve beyaz ailelerdi bunlar) Kongre’ye ve Başkan Hoover’a dilekçe vermek üzere yollara düştü ve ‘Bonus Ordusu’ adı verilen grubun üyeleri, 1932 yazında Capitol’ün bahçesinde ve Washington’un en merkezi yerlerinde kamp kurdular.
Komünizmin keşfi!
15 Haziran’da Temsilciler Meclisi, yeni tasarıyı kabul etti ama Senato reddetti. Bu arada binlerce asker kampı kuşatmıştı. Karar açıklanınca yürüyüşçülerin çoğu ayrılmayı reddetti. Tam o noktada Başkan Hoover ile Genelkurmay Başkanı General Douglas MacArthur birdenbire eski askerlerin “Komünist kışkırtıcılar” olduğunu keşfetti ve Binbaşı George S. Patton komutasındaki süvari birlikleriyle harekete geçti. “Pasifizm ve onun yatak arkadaşı komünizm dört bir yanımızı sarmış durumda” diyordu McArthur. Patton ise, “Ateş etmeniz gerekiyorsa, iyi bir iş çıkarın – birkaç zayiat olur ama diğerlerine ders olur” diye emir veriyor, “Süngü kullanın. Eğer kaçıyorlarsa, kalçalarını deşmek bunu hızlandıracaktır. Direnirlerse öldürülmeleri gerekir” diye esip gürlüyordu.
Akşam çöktükten sonra, tanklar ve süvariler, karmakarışık çadır kamplarını ve derme çatma barakaları yerle bir etti. Her şey ateşe verildi. Saldırıda iki gazi hayatını kaybetti ve on bir haftalık bir bebek gazdan etkilenerek öldü. Ayrıca, sekiz yaşındaki bir erkek çocuk gaz nedeniyle kısmen kör oldu, bine yakın gazi yaralandı. Sabah olduğunda kamp yerle bir edilmiş, Beyaz Saray’a yönelik ‘komünist tehdit” bertaraf edilmişti!
Gazdan sersemlemiş Joe Angelo’un bir umutla eskiden emir eri olduğu Patton’a yaklaşıp sorunları anlatmaya çalışması da tam bu sıralarda oldu işte. Yaka paça dışarı atıldığında, gerçek yüzüne çok sert çarpmıştı.
***
Angelo’nun yaşadığı ilk değildi. Son da olmadı. 1936’da eski askerler üç-beş kuruşluk haklarını aldılar sonunda ama bu ‘kahraman-hain’ döngüsü hiç değişmedi. Savaşta ölen 17 milyon en azından bu ‘dert’ten kurtulmuştu; yaşasalar, sömürü ve dayaktan kurtulamayacaklardı zira.