Türkiye’de her güne yeni bir hukuksuzlukla başlamak nerdeyse olağan bir durum oldu.Günaydın sözcüğünün yerine ‘Günümüz haram olacak’ demek de daha uygun bir sözcük olsa gerek. Fakat bunun farkında olan kaç milyon, milyon demek yanlış olacak acaba kaç bin yurttaşımız var. İşte Türkiye’nin bu durumunu en açık ifade edecek tanı ‘’tepkisizlik’’ olgusudur.Neredeyse bir Türkiye sendromu olmak üzere olan bir tepkisizlik.
Üçüncü Havalimanı inşaatında dört yüzden fazla işçi katledildikten sonra greve başlayan işçilerin en olağan hakkı olan ve Türk yargısının da anayasasında yer alan grev hakkı, her hukuksuzlukta olduğu gibi yine vitrinde göstermelik olmaktan öteye gidemedi.Komşular pazarda görsün misali anayasada yer alıp da uygulanmayan o kadar çok şey var ki. Bu duruma bile muhatapları “Biz demokratiğiz. Türkiye’nin demokrasi sorunu yoktur” diyor,fakat Moldova’da yaşanan iç karışıklıklar için “Halkın talepleri karşılansın” deme hakkını kendinde bulabiliyor.O zaman sana da sormazlar mı grev kararı alan işçileri neden tutukladın? ‘Bunca yaşanan şeye rağmen neden inşaata devam edildi?’ demezler mi? Fakat en şaşırtıcı olanı ise kimsenin bu soruyu sormamasıdır! İşte o yüzden de diğer ülkelerde olduğu gibi hak talep etmeyi Türkiye’de neredeyse kimse kendinde hak görmüyor durumda.
Geçtiğimiz günlerde İngiltere’de UNİTE ve GMB sendikalarının öncülük ettiği“Öcalan’a Özgürlük” kampanyası başlatıldı. İngiltere ve Galler’in en büyük sendikası olan Unite the Union Sendikası 1 buçuk milyon üyeye sahip, kampanyaya öncülük eden GMB Sendikası ise ülkedeki üçüncü büyük sendika ve 650 bin üyesi var. İngiltere,Galler ve İskoçya’nın en büyük ikinci sendikası olan Unison Sendikası ise 1,3 milyon üye sahibi. Şimdi bir Türkiye’ye bakalım bir de İngiltere’ye, karşılaştırdığımızda aradaki fark gün gibi belirgin.Türkiye’de bırakalım sendikaların böyle bir kampanya başlatmasını, olağan haklarını dahi dile getirmek suç olarak ele alınmaktadır.Tıpkı 9 Ekim’de yapılan operasyon gibi, sendika üyesi olan bazı kişilerin de yer aldığı gözaltılar oldu ve tutuklamalar gerçekleşti.Yürütülen sendikal faaliyetler tutuklanma sebebi oluyorsa kim bilir Öcalan için özgürlük istemi Türkiye’de ne yankı uyandırırdı? Çok uzak bir tarihe gitmeye gerek yok, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da barış için bir araya gelen binlerce kişinin içinde bir patlama oldu ve 102 kişi hayatını kaybetti.Aradan geçen yıllara rağmen fail neden ortaya çıkarılıp da cezalandırılamadı? Kendi istihbaratı ve ordusuyla reklam yapan Türk devleti neden kendi ülkesinde yaşanan bu olayları aydınlatamazken, MİT’in Suriye’den DAİŞ’lileri paketleyip getirdiğini iddia ediyor ki? Gözlerinizin önünde katledilen bu insanlar, yaşanacak savaşı öngörüp bu durumun önüne geçmek isteyen binlerce belki de milyonlarca insanın canını kaybetmesini istemeyen kişilerdi ve yalnızca ‘savaşa dur’ demeyi tercih etmişlerdi. Sizler neden onların yaşamına dur demeyi istediniz ki? Beki de bu durum karşısında sorulabilecek en güzel soruda budur. İşte, insanların ölmesini istememek bile Türkiye’de bu şekilde sonuçlanıyorken Türk devleti gayet‘’demokratik’’ olarak yaşıyor! Türkiye’de demokratik olmak demek sessiz kalmak anlamına geliyor.Ne kadar sesini kısarsan, ne kadar nefessiz bırakırsan ve de ne kadar öldürürsen o kadar demokratiksin. Dünya literatüründe buna diktatöryel rejim denirken,Türkiye’de bu ‘demokrasi’ adını alıyor. İşin ilginç yanı ise Türkiye’de yaşayan bir kesim, bunun doğru olduğuna inanıyor ve devletin bekasını susmaya bağlıyor
En son ülkemizde yaşanan ekonomik kriz buna en güzel örneği teşkil etmektedir. Rahip Brunson’un tutuklanmasını siyasi bir şantaj olarak kullanan Erdoğan ve hükümeti ortaklaşarak Türkiye’yi ekonomik anlamda onlarca yıl geriye götürürken,Türkiye vatandaşlarının ekonomik krizi sosyal medyada paylaşmaları yasaklandı. Bunu yapan devletken, kontrolsüz gücü yani diktatöryel rejimi kendi devlet sistemiymiş gibi ele alan bazı vatandaşlarda paylaşım yapanları neredeyse vatan haini ilan ettiler, bunları susturdular, kendi akıllı telefonlarını kırdılar ve dolarlarını yaktılar. Erdoğan,‘doları yastık altı yapmayın’ deyip bozdurmaları konusunda halkı telkin ederken, kendisi ise saray altı yapmayı yeğledi. Çünkü,tamda o sırada kendini bu seferde modern Nuh sanan Erdoğan, ya kıyamet koparsa diye kaçmak için dev uçak aldı, dev depolar hazırlattı. Sonunda vatandaşın tepkisi ne oldu yine ‘tepkisizlik’.Yiyecek ekmek bulamayanların sayısı bu kadar artarken ve millet feryadı figan ederken onları cezalandırmayı yeğleyen Erdoğan devletine karşı verilen en büyük cevap tepkisizlik oldu…