Kamu ihaleleriyle kendi burjuvazisini oluşturan iktidar, milyonları açlık sınırının altında belirlediği asgari ücret ile açlığa, sefalete terk etmiş durumda. Halkın problemleri arasında yer alan beslenme ve barınma enflasyonla birlikte kartopu gibi katlanarak her geçen gün giderek ağırlaşıyor. İşçiler güne zam haberleri ve artışlar ile uyanmakta ve yaşamak bir lüks haline gelmiştir. 1760’lı yıllarda başlayan Sanayi Devrimi sürecinde yaşanan kötü yaşam koşulları, yoksulluk, uzun çalışma süreleri, kaygı ve stres altında çalışma, iş kazalarının çokluğu günümüzde buhran etkisini devam ettirmektedir.
Bütün olumsuzluklara rağmen çalışan emekçiler “ekmek savaşı” mücadelesi vermektedir. İşçiler bir yandan bu savaşta mücadele ederken bir yandan da ürettiği ürünlere ulaşamıyor. Çoğu işçi ürettiği ürüne ulaşamıyor, ürün ancak hayalinde kalıyor.
İnşaat işçileri de ürettiklerine ulaşamayanlardan. Canı pahasına, uzun saatler çalıştığı ve yaptığı dairelerde oturamıyorlar. Kimisi eliyle yaptığı ve bitimine şahit olduğu Şehir Hastanesi’nin kapısından girmeden ömrü bitiyor. Kimisi ise daha hastane bitmeden şantiyede gördüğü psikolojik şiddet, üretim baskısı gibi birçok nedenden dolayı iş cinayetlerine kurban gidiyor.
İnsan vermiş olduğu emeğin sonucuna hiç olmazsa dokunmak ister, son bir kez de olsa, son halini görmek ister. O daireye sahip olmayı bırakalım, üstüne başına bakıp o binanın yakınlarına dahi almazlar inşaat işçilerini.
İşverenler emeğinin bilincine varan ve sömürüye başkaldıran işçileri kara listeye (kırmızı liste) almaya başlamışlar. Oluşturdukları listeleri firmalarla paylaşıyorlar, kendisinin işten çıkardığı işçiyi işe almamasını istiyorlar. Özellikle 3. havaalanında İGA iş ortaklıkları firmalarından başlayan ve devam eden kırmızı liste oluşturarak haklarını arayan işçilere GBT yaparak işçilere karşı fiili mahkeme kurulmuş.
Son zamanlarda sıklıkla rastlandığımız büyük sorunlardan bir tanesi bu firmaların kendi aralarında işçi arkadaşların bilgilerini paylaşarak bu kişileri kendi şirketlerinde çalıştırmıyorlar. Örneğin belli taşeronların bundan bilgisi olmadığı için memleketlerinde işçileri çağırırken kimlik bilgileri isteniyor, kimlik bilgileri merkezlerine atınca merkezden “bu işçi sorunlu bir işçidir, işe almayın” cevabını alıyorlar. Taşeronlar işçiyi çalıştırmak istemesine rağmen ana firmalar “hayır bu işçi sorunlu bir işçi, çalıştırmıyoruz” deyip kestirip atıyorlar. Böyle onlarca işçi taşeronla anlaşıp memleketlerinden kalkarak saatlerce yolu çekip bu ekonomik krizde iş buldum sevinciyle sırtına çantayı alıp işe geliyor. Şantiye giriş esnasında “seni işe almıyoruz, sen problemli birisin” denilmesi ve işe alınmama sebebinin tam olarak bilinmemesi kişiyi nasıl bir psikolojik işkenceye maruz bıraktığını siz değerli okuyuculara bırakıyorum.
İş kanununca belirlenen günlük çalışma süreleri, ara dinlenmeleri, mesai saatleri, izin hakları gibi kanunca tanımlanan haklarını bilen işçileri haksızca işten çıkartıp veya işe almayarak kaderlerine terk etmektedirler.
Kişisel verileri koruma kanununa da aykırı davranarak bu firmalar kendi aralarında; “bu işçi bizde daha önce çalıştı” veya “bizden tazminat alarak işten ayrıldı” gibi bilgiler paylaşarak işçiyi teşhir etmeye başka firmada işe başlamasını engellemeye çalışmaktadırlar. Buradan sermaye sahiplerini uyarıyoruz. Kanunlara aykırı olarak yaptığınız bu uygulamadan derhal vazgeçin. İşçi sınıfının kişisel bilgilerini içeren kırmızı liste – kara liste uygulamasını kaldırın, bu uygulamayı neden yaptığınızı derhal kamuoyuna açıklayın. İşçi sınıfının emeğiyle kazandığı haklarını gasp edemezsiniz. Emekçilerin üzerinden kirli ellerinizi çekin. İşçinin emeği ve ekmeğiyle oynamaktan vazgeçin. Emekçileri sizlerin insafına bırakmayacağız. Yaşamak direnmektir felsefesiyle yaşamaya, direnmeye devam edeceğiz.