Yaz mevsimi sanki göç mevsimidir şairlerde. Türkçe ve Kürtçe şiirin iki değerli şairi; Can Yücel ve Şêrko Bêkes’i de yine böyle bir yaz mevsiminde, Ağustos sıcağında yitirmiştik.
Bu yazıda kısa da olsa onları yeniden hatırlayıp birer selam gönderelim istedim.
***
Can Yücel; 1940’da şiire başlamasına karşın asıl ününü 1970’lerde yayınlanan siyasal şiirleriyle kazandı.
Dili kullanmadaki ustalığı ve keskin yergi gücüyle şiirde benzersiz bir kimlik oluşturdu.
Öfke ve sevgi, nefret ve lirizm birer demirbaştır onun şiirlerinde…
Onun da raconu bu; sömürü düzeninden öz alırcasına öfkeli bir direniş sanki. Her dem sisteme karşı Can’siperane…
O parlak zeka ve entelektüel birikim sokak ağzıyla yoğrulunca söylem ve biçim zorluğu da çekilmiyor. En ağdalı ifadelerden, en acılı ağıtlara, en yoğun sevda şiirlerine, al humor’u vur ironi’ye…
Ünlü yazar ve şairlerden çeviriler yaptı. 12 Mart darbe döneminde Che Guevara’nın ‘Gerilla Harbi’ ile ‘İnsan Ve Sosyalizm’ kitaplarının çevirisi üzerine15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
“Umudu olmayan adam şiir yazamaz, şiir bir umudun olduğunun başlıca kanıtıdır, geleceğe, insanlığa. Beraber yaşamaya umudu olmayan adam zaten şiir yazmakta hayır görmez” diyordu. Onun için umudun yitirildiğini gördüğü yerlerde “acılı mizah” dediği dili kullandı.
Sevdiklerine şiirler adadı…Musa Anter katledildiğinde Ona yazdığı ‘Musa Beğ’ adlı şiirinde, argümanlarından hiç eksik etmediği kardeşlikten söz ediyordu:
“Musa Peygamber Kızıldeniz’in/ dalgaları arasında/ nasıl ulaştıysa/ O da kardaşlıkla/ dünya kardaşlığıyla/ ulaştı karşı kıyıya.”
Resmiyeti ve resmi ideolojiyi hiç sevmedi. Şiirin şairiyle, kişiliğiyle bu denli örtüştüğü şair sayısı çok azdır. Zaten bir şiirinde yazmıştı: “Ben ömrümce muhalif yaşadım/ Devletçe de menfi bir TİP sayıldım/ Onun için kan grubum/ RH NEGATİF”
Yazdığı gibi yaşadı, yaşadığı gibi yazdı. Bize de yalansız yaşamayı önerdi.
***
Başka bir Ağustos kaybı şairi, modern Kürtçe şiiri omuzlayan şairlerden Şêrko Bêkes.
Sadece bir şair değil aynı zamanda bir eylem adamıydı. Gençliğinde peşmerge saflarında savaştı. Ülkesindeki haksızlıklara özellikle de kadın cinayetlerine karşı mücadele etti hep.
Mirin (ölüm) adlı şiirinde: “Ku pelek mir / herfek ji min mir / ku kaniyek mir / peyveke min mir / ku baxçeyek mir / hevokeke min mir / Lê ey keça / gunde Heledîn / dema tu hatî kuştin / deh şiîrên min mir” (Bir yaprak öldüğünde/ bir harf yitirdim./ Bir kaynak öldüğünde/ bir sözcük yitirdim./ Bir bahçe öldüğünde/ bir cümle yitirdim./ Ey Haladin köyündeki / on yaşındaki kız / seni öldürdüklerinde / on tane şiir yitirdim.)
1940 yılında Süleymaniye kentinde dünyaya gelen Şêrko Bêkes, henüz 8 yaşındayken yine kendisi gibi Güney’in bilinen önemli şairlerinden babası Faik Bêkes’i kaybetmiş. Babası aynı zamanda öğretmen olduğu için sık sık başka şehirlere göç etmişlerdir. Şêrko Bêkes çocukluğundan itibaren şiirin, edebiyatın, aydınlanmanın içinde bulmuştur kendini. ”Evimizde çıra ve mum yoktu, şiirle aydınlanıyorduk” sözü aslında çocukluğunda yaşadıklarının özetidir.
Saddam’ın baskı rejimi yüzünden İsveç’e göçmek zorunda kalır. Burada şiirleri çeşitli dillere çevrildi, ödüller aldı.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin kurulmasıyla ülkesine dönerek Kültür Bakanı olur. Özgürlükçü uygulamaları ve duruşuyla iktidara ters düşer. Kimi şiirlerinin sansürlenmesi üzerine Şêrko Bêkes “Şiirimin tek bir dizesini otuz bakanlığınıza değişmem” diyerek istifa eder. Tekrar İsveç’e döner. Uzun yıllar Stockholm’de yaşar, 2013 Ağustos’unda burada hayatını yitirir.
Vasiyetnamesinde: “Beni Süleymaniye’deki Azadî Parkı’na, 1983 şehitleri için kurulan anıtın yanına gömün. Orada nefesim kesilmez. Genç kadınlar, erkekler, sevgililer misafirim olur” demişti. Öyle de oldu.
***
Anılarına selam olsun.
Hoş kalın, şiirsiz ve aşksız kalmayın.