Birinci bölümde ülke içindeki yüksek enflasyondan dolayı vatandaşın zaruri ihtiyaçları arasından çıkarılan tatilin neredeyse bir hayalden ibaret olduğuna değinmiş, tatile gidebilenlerin de iç turizm yerine daha ekonomik olanaklarla dış ülkelere yöneldiğini söylemiştim. Antalya ya da Ege’de herhangi bir otel fiyatı ile Yunanistan, İspanya ya da Orta Avrupa’da birkaç ülkeye uçmak neredeyse daha ucuz. Bu bilgiler ışığında Budapeşte, Prag ve Viyana kentlerini kapsayan bir haftalık geziyi tercih ederek yola koyuldum.
Prag’ın ortasındaki Ortadoğu
İzmir’den İstanbul’a kendi özel aracımla devletin sonradan yap-işlet-devret otoyollarını zamanımın kısıtlılığından dolayı tercih ederek yakıt parasına eşdeğer meblağı otoyola yatırdıktan sonra İstanbul Havaalanı’ndan Wizzair Havayolları’nın uçağıyla Budapeşte Ferenc Lizst havaalanına indim. İstanbul’dan kalkan uçakta beş altı dilde anons yapılırken ne yazık ki Türkçe ve Kürtçe dillerinden yapılmadı.
Havaalanından Prag’a geçmek için epey bir ter döktükten sonra karayolunu tercih etmek zorunda kaldım. Oysa trenle gitmek daha kolayken ilginç bir şekilde İngilizce yön, tabela, açıklama yok denecek kadar azdı. İnternetin de yardımıyla gecenin bir yarısı Prag’taki otele varabildim. Merkeze oldukça yakın olan Chill Apart’ın dış kapı şifresi ve iç kapı anahtarını önceden yazışarak belirlediğimden zorluk çekmedim. Apart oldukça temiz, düzenli ve ihtiyaç duyabileceğim her şey mevcuttu.
Sabah kahvaltı için merkeze 10 dakika yürüyerek restoran, pastane gibi yerler baktığımda ilk sürprizin klasik, alışık olduğumuz peynir, zeytin, roka, söğüşlük sebzeden oluşan bir kahvaltıyı bulamayacağımı anlamamdı. Öyle görünüyordu ki günün diğer öğünleri için de zorlanacaktım. İlk günün sonunda kahvaltı sorununu marketten zeytin peynir vs alıp kaldığım otelde çözdükten sonra yemek için Ortadoğu mutfağına ağırlık veren lokantaları keşfimle nispeten rahatlamıştım.
Rahat şehir, rahatlatan şehir
Prag’daki trafiğin, yolların ve mimarinin insanların haleti ruhiyelerine yansıdığına birebir şahit oldum. Yollar oldukça geniş ve temiz, insanlar kibar, mimari şaheserler ise insanı rahatlatan bir dokuya sahip. Neredeyse yeni bina yok, eski binaların görüntülerinden işe yaramayan, gözü yormayan bir fazlalık yok gibiydi. Daireler oldukça yüksekti ve insanı basmıyordu. Tipik gotik mimarinin serencamıyla baş başaydım. Gördüğüm ve anladığım kadarıyla bütün binalar yığma şekilde ve en az 60 cm genişliğinde duvarlara sahipti. Bu da yazın ortasında içerinin nasıl bu kadar serin kaldığını gösteriyordu ki muhtemelen kışın da aynı ısı yalıtım özelliğini hatırlatacaktır.
Vltava nehrinin üzerindeki tarihi taş köprülerden geçerken şehri baştan başa ikiye bölen nehirde tekne turlarını görmek mümkün. Prag Kalesi’nin hemen yanındaki Letna Park’tan muhteşem tarihi eserlerle bezeli şehir manzarası görüp görebileceğiniz en güzel yerlerden biri diyebilirim.
İçilebilir şehir şebeke suyu
Bira çeşitliliğiyle de meşhur Prag’ın siyah birasını beğenmedim. Her sokakta, her köşe başındaki mekânlarda satılan Trdelnik’in tadını merak etmemek mümkün değildi, tattım; dondurma külahını andıran milföy hamurunu şeker ve tarçınla közde çevirip kızarttıktan sonra içine çikolata ve dondurma koyarak servis ediyorlar. İkinci bir defa yiyeceğim bir şey değildi. Lokantalarda şunu fark ettim, su biradan pahallıydı. Bir iki bunu deneyimledikten sonra ki bunu Budapeşte’de görmüştüm, şehir şebeke suyu içilebildiğini öğrendim. Müşteri su isterken şehir şebeke suyundan isteyebiliyor ve tamamen bedava. İster çevre duyarlılığıyla değerlendirin ister belediyelerin vatandaşına en elzem ihtiyacı olan suyu bedava yapmış olmanın hassasiyeti deyin hiç fark etmez, her açıdan insani bir çalışma.
Bir biraya 50, bir pet şişe suya 90 Çek Korunası verilen Prag’ın bitki örtüsü ıhlamur ağaçlarıdır diyebileceğim kadar çoktu; tam da ıhlamur çiçeklerinin açtığı mevsimde gittiğim şehrin sokaklarında esen rüzgârda ıhlamurun o rahatlatıcı kokusuyla mest olmamak mümkün değildi. John Lennon Duvarı, Kafka Müzesi, her saat başı kısa bir müzik (gong) eşliğinde küçük pencerelerden beliren heykelciklerden dolayı halkı meydana toplamayı başaran Astronomik Saat Kulesi, Tarihi Prag Kalesi ve Aziz Vitus Katedrali gezilip görülebilecek yerlerden sadece birkaçı.