Akbelen direnişi yerelden ve kadın öncülüğünde devam eden bir çığ gibi büyüyen bir mücadeledir. Karadeniz hes, Allianoi ve Hasankeyf ile birlikte ekoloji mücadelesi tarihine şimdiden geçmiş bir direniştir. Akbelen dair çok fazla haber ve yazı yazıldı. Gözden kaçmış olabilecek birkaç farklı noktaya değinmeye, yazmaya çalışacağım.
Akbelen ormanının yok edilmesi beraberinde çok şeyi açığa çıkardığı içinde önemli bir mücadele ve direniştir. Şöyle ki sermayenin yeşil yüzlü kurumları olan dernek ve vakıfların nasıl işlediği ve neye hizmet etiğini su yüzüne çıkarmıştır. Kömürden elde edilecek enerjiden çok toprakları ele geçirme üzerine kurulu olduğunu görmekteyiz.
Ormanı ve başka yerlerde doğayı yok eden sermayedarların bu kurumların üst düzeylerinde hep yer almışlardır. Akbelen’de gördüğümüz sadece bir örnek. Diğer yeşil yüzlü kötü niyetli kurumlarda bu sermaye gruplarının sahipleri ve yöneticileri ile doludur. Sermayeyi esas alan bu yapılar burada ve her yerde teşhir etmek gerekir. Sermayeye hizmet eden noktada durduklarını ve emek kadın, doğadan yana olmadıklarını görüyoruz.
Bu yeşil yüzlü kötü niyetli kurumlar Akbelen direnişini kaçırmış olmamak adına arada ses vererek sürece dahil olmaya çalışmaktadırlar. O sesin samimiyetten uzak ve sadece gelişen direnişin kontrol alınması adına çıkarılan seslerdir. Çünkü kurucuları yöneticileri ve foncuları bu sermaye grupları ve tabi çalışanları da buradan finanse edilir. Doğalında gelişen bu teşhir sürecini bu bilinçle değerlendirmek gerekir.
Kömür çıkarılması, ısrarla kullanılmasının altında yatan neden, sermaye açısından en önemli noktalardan biri olan sürdürülebilirlik. Sürdürülebilirlik yaklaşımı bizlere doğru bir şeymiş gibi sunularak temiz, saf ve iyi niyetli duygularımızı sömürmek üzerine kurmuşlardır.
Kömür fosil yakıt olup bir metre küpünün bile dahi çıkarılmaması gerekirken hala enerji elde etmek için kullanılması sömürü dışında bir açıklaması olamaz. Gözünü karartmış olan sermaye ticari olarak zararı karından çok olsa da kararlı bir şekilde talan ve tahribata devam etmektedir. Doğa ve yaşama verdiği zararlar ve ona dair kaygıları görmezden, çığlıkları duymazdan gelmektedir.
Elbette sermayenin kazancı sadece ürettiği enerjiden değildir aynı zamanda büyük ölçeklerde desteklemeler verilerek sömürüsünün devamı sağlanmaktadır. Diğer kazanç ise Ağaçlar kesildikten ve linyit kömürü çıkarıldıktan sonra da şirket o alanda hak sahibi olacaktır. Ve o araziyi artık o şirketin elinden kimse alamaz çünkü şirketlere hizmet eden bir kapitalist sistemin devleti ve onun yürütücüsü iktidarlar olduğu müddetçe kimse alamaz.
Ayrıca şirket civardaki arazilere piyasa fiyatından çok daha ucuza sahip olacaktır. Çünkü fiyatlar genelde vergi üzerinden düşük olarak ve şirketlerin istediği gibi belirlenmektedir. Kamulaştırma meselesi hep gasp için kullanılan bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Güya kamu adına yapıldığı söylense de sermayeye dışında hizmet ettiği bir yer yoktur.
Kamuya ait alanlar şirketlere verilince ve yetmezken tapulu mallarında ucuz bir fiyata şirketlere devir edilmesi için çıkarılmış bir yöntemdir. Eskiden devlet adına yapılan bu yasa şimdilerde tamamen devlet eliyle şirketlere devir edilmesini sağlayan bir yola dönüşmüştür. Kamulaştırmaya yanaşmayan tapu sahipleri zorunlu kamulaştırma ile karşı karşıya kalmaktadır. Ve sonucunda da kabul etmediğinde ise zorla kamulaştırma ile araziler gasp edilmiş olacaktır.