Avukat Cemile Turhallı, Lozan Antlaşması’nın dil ve kültür üzerinde bir asimilasyon aracı olduğuna dikkat çekerek özellikle Kürtçe’nin Kurmancki (Zazakî) lehçesinin büyük bir tehlike altında olduğunu söyledi
Kurdistan’ı resmi olarak 4 parçaya ayıran Lozan Antlaşması yüzüncü yılını geride bıraktı. Antlaşmanın en büyük etkisi dil üzerinde oldu. Yüzyıldır süregelen asimilasyon politikalarından etkilenen dillerden biri de Kürtçe’nin Zazakî lehçesi. Avukat Cemile Turhallı, antlaşmanın dile dönük politikalarını değerlendirdi.
Kürtlerin inkarı Lozan ile başladı
Lozan Antlaşması’nın yüzüncü yılı dolayısıyla, antlaşmanın halklar üzerindeki etkisine değinen Turhallı, bu etkinin her kimlik için farklı olduğunu söyledi. Kürtlerin inkârı Lozan ile başlamıştır” diyen Turhallı, “Kürtleri inkâr etmek, ötekileştirmeyi beraberinde getiriyor. İnkârcılık ve ötekileştirme bu metinle başlıyor ve Kürtler kendi kimlikleriyle kabul edilmiyor” dedi. Lozan’da kabul edilen tek etnisitenin Türklük olduğunu vurgulayan Turhallı,, “Yine tek bir dil kabul edilmiştir, o da Türkçe’dir. Bir tek inanç kabul edilmiştir, o da Sünni İslam’dır. Diğer inanç ve unsurlar kabul edilmemiştir. Bunların içinde Aleviler, Zerdüştler, Êzidî ve Süryaniler de var. Dilimiz, kültürümüz, folklorumuz yasaklanmış ve yasaklamalardan günümüze kadar Kürtler hep ayaklarının üzerinde durmuştur. Kürtler diline, kültürüne, folkloruna sahip çıktı fakat büyük bir tehlike de var. Devlet Kürtleri soykırım, sürgün ve asimilasyon politikalarıyla etkisi altına almıştır” şeklinde konuştu.
İnsanın kimliğini dilinden geliyor
Turhallı, Lozan’ın diller üzerindeki etkisine değinirken, kendini halkların inkarı üzerinden var eden Türkiye Cumhuriyeti için “dilleri yasaklamanın” bir çözüm olarak görüldüğünü kaydetti. Takrir-i Sükûn, Tevhîd-i Tedrîsât kanunlarını hatırlatan Turhallı, “Kimse dilini bırakmak istemez. Çünkü insanın kimliği dilinden geliyor. Yani dilini bırakırsan ruhunu da bırakmış oluyorsun. Kürtler de buna karşı, ‘Neden dilimizi yasaklıyorsunuz’ diye itirazda bulunuyor. Tabii ondan sonrası Kürtlere karşı soykırımlar başlıyor. En önemlisi de devlet soykırımın bir çare olmadığını, bir Kürt bile kalsa bu folklor ve dilin yine devam edeceğini anladı. Bunun için ağırlıklı olarak asimilasyon politikasına yer verdi” ifadelerini kullandı.
Dil üzerinden yürütülen politikalar
Kürtçe’nin çok zengin bir dil olduğunun altını çizen Turhallı, dil üzerindeki asimilasyon politikasını tarihsel olarak şu sözlerle özetledi: “Kürtçenin 5 lehçesi var. Bu çok büyük bir zenginliktir fakat bu lehçeler arasında en çok asimilasyona uğrayan ise Zazakî olmuştur. Kurmancî lehçesi dört parçada kullanılıyor. 20 milyon kişi Kurmancî konuşuyor ve 5 milyon Zaza var. Sayıları az, yerleri de uğrak değildi. Dağ bölgesinde kalan Zazalar şehirlere gelince Zazakî konuşmuyorlar. Zazaların az sayıda olması da bir dezavantajdır. Tek avantajı dağlık bölgelerde yaşadıkları için, izole oldukları için başka dillerin tesirinde kalmamaları. Devlet bunun üzerinden de tedbir almak istiyor. Amaçları Amed, Koçgiri, Agirî, Zîlan ve Dersim’e kadar olan bölgelerde dilin gelişmesini önlemek ve asimile etmek. Devlet bir politika yürütmek istiyordu ve Kürdistan’da yatılı kız okulu açıyor. Bu da ilk Xarpêt (Elazığ) ve Dersim’de açılıyor. Ve bu bölgelerde de dilin gelişmesini önlüyorlar. Elbette önemli bir şey daha var, dilin üzerinde bir etki daha var. 1650’den sonra Mir’i tasfiye ediyorlar. Osmanlı merkezi bir sistem oluşturuyor. Git gide tarikatları kaldırıyorlar. Tarikatlarda Kürtçe de konuşuluyor ve onların gelişmesini engelliyorlar. Zazakî üzerinde özellikle bir politika yürütülüyor. 1980 yani Evren darbesinden sonra Çewliq ve Xerpet bölgesinde özellikle tarikatlar kuruluyor ve eğitim Türkçe veriliyor. Bu Zazakî lehçesi üzerinde olumsuz bir etki oluşturmuştur.”
‘Zazalar Kürt değil’ algısı
Devletin üniversiteler üzerinden lehçe inkâr politikaları yaptığını ve “Zazalar Kürt değil” algısı yaratığını söyleyen Turhallı, “Böyle bir polemiği, manipülasyonu ortaya atıyorlar. Bazen panellerde konuşuyoruz, diyoruz ki ‘Devlet öldürürken ‘Zazasın’, ‘Kurmancsın’ demiyor, ayırmıyor, öldürüyor’. Ulus olarak bakıyor ve bu şekilde katlediyor. Etnisite de sadece bir faktör kabul edilmiyor ve bunun bir sürü faktörü var. Türkçe lehçeleri gibi değil. Zazakînin tek dezavantajı 20’nci yüzyıla kadar yazılmamış olması. Sözlü edebiyat olarak aktarılmış. Tabi devlet politikalarından sonra da yasaklanmış. Dil canlıdır ve dile sahip çıkılmazsa kaybolur. Talep olmadığı sürece o dil kabul edilmiyor ve ilerlemiyor. İnsan dili okulda öğrenir ve en önemli şey kesinlikle anadilin eğitim dili olmasıdır” değerlendirmelerinde bulundu.
Zaza kelimesi nereden çıktı
“Zaza” kelimesinin etnik bir ifade olduğunu söyleyen Turhallı, “Bazı yerlerde kendilerine Zaza, bazı yerlerde ise Kird diyen oluyor. Zaten Zaza kelimesi yeni bir kelimedir. Eskiden kullanılmıyordu. Tarih kitaplarında var bu, bir aşiretin adıdır. Bir aşiret kendine ‘Zaza’yım’ demiş ve böyle kalmış. Çoğunlukla Zazalar kendilerini Kürt olarak görüyor. Kendini Kürt olarak görmeyenler çok azınlıkta ve bu bir devlet faaliyetidir tabi ki bunun siyasi bir faaliyet olduğunu hepimiz biliyoruz. Devlet nifak tohumlarını ekmek istiyor ve kendilerine çekmek istiyor. ‘Yalnızsınız, siz Kürt değilsiniz’ diyorlar ki zaten etnik olarak Kürt’türler. Kürt bölgelerinde yaşıyorlar. Yani en son şunu söyleyebiliriz Zazalar kendilerine Kürt diyor. ‘Zazalar Kürt değil’ politikasının nerden çıktığını biliyoruz.”
Kurmanckî yok olma tehlikesiyle kaşı karşıya
UNESCO’nun yayınladığı raporda Kurmanckî’nin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu tespitini yaptığını hatırlatan Turhallı, dilin yaşaması için çaba göstermek gerektiğine dikkat çekti. Turhallı, yaşamda kullanılmaması durumunda Kurmanckî’nin yok olacağına işaret ederken, “Nasıl ki insanlığımızdan vazgeçmiyorsak, dilimizden de vazgeçmememiz gerekiyor. UNESCO’nun söylediğine göre yok olacak ve bu durum bizim açımızdan çok önemli. Üzülmemize neden oluyor. Dil sadece bir konuşma aracı değildir. Binlerce yıllık olan dilin yok olması kabul edilebilecek bir durum değildir. Hem lokal, hem umumi olarak düşünmek lazım, çare bulmak, insanları bir araya getirmek gerek” dedi.
Kaynak: JinNews