1915 yılında yaklaşık 500 bin kişinin ‘yok edildiği’ Sayfo Katliamı sonrasında da birçok kez soykırım saldırılarına maruz kalan Süryanilere yönelik DAİŞ’in 2014’te gerçekleştirdiği Ninova Ovası Soykırımı 9’uncu yılında
Bethnahrin’in (Mezopotamya) en eski, yerleşik halklarından, İsa Peygamber’in konuştuğu dil olan Süryaniceyi kullanan ve Hıristiyanlığı kabul eden ilk halk olan Süryaniler (Asuri-Arami-Keldani), 1915 yılında Sayfo yani “kılıç” diye adlandırdıkları Süryani Soykırımı ile beraber yüz yıllar boyunca çeşitli katliam, saldırı, tehdit ve zorunlu göç politikalarına maruz bırakıldı. Tarih boyunca taciz, saldırı ve katliamlarla yüz yüze bırakılan Süryani halkı, 1980’li yıllarda “faili meçhul” katliamlarla topraklarından sürgün edilmeye zorlandı. Bugün hala ibadethaneleri ve mülkleri gasp edilmeye devam edilen Süryanilerin sayısız kez kiliseleri, mezarlıkları, manastırları tahrip edildi, ahırlara çevrildi, devlet izniyle “altın var” iddiaları üzerine kazılar yapıldı ve sayısız mülkleri “satılığa çıkarılarak” kendilerine yeniden satıldı.
500 bin Süryani’nin ‘yok edildiği’ Sayfo Soykırımı
1915 yılında ağırlıklı olarak kılıç ve hançerlerle katledilen Süryani halkı, Sayfo Süryani Soykırımı’nı “kılıç” diye adlandırdı. Süryaniler, 1915 yılında “Müslümanlaştırma”, asimilasyon ve “Türkleştirme” politikalarıyla Bethnahrin dahil olmak üzere Türkiye’nin birçok bölgesinde yaşayan Hıristiyan halklara uygulanan sistematik soykırımdan biri olan Sayfo sonucunda, nüfuslarının üçte ikisini kaybetti. 700 bin Süryani’den geriye ise yalnızca 200 bin kişi kaldı. 1915 Sayfo Süryani Soykırımı’nda yaklaşık 500 bin Süryani “yok edilirken”, 300 bini katledildi, 200 bini de kimliksizleştirildi. Sayfo’da Ermeni Soykırımı’nda olduğu gibi yalnızca Süryani halkı değil, canlı cansız tüm hayvanlar da katledilerek adeta bir “canlı kırımı” yaşandı. Soykırımın etkilerini en ağır biçimde yaşayanlar ise Süryani kadınlar ve kız çocukları oldu. Yüzlerce kadın ve çocuk tecavüze maruz bırakıldı, “Müslümanlaştırılmak” için “satıldı”, birçoğu da saldırı ve tecavüz nedeniyle yaşamına son vermek zorunda kaldı.
Geriye bir avuç Süryani kaldı…
Süryani halkını yok etmek amacıyla uygulanan ve aylarca süren soykırım, 1915 yılıyla sınırlı kalmadı. Soykırım sonrasında süren zorunlu göçler, “Türkleştirme ve Müslümanlaştırma” politikaları nedeniyle çok sayıda Süryani anadilini, kimliğini kaybetti, gözaltında ve “faili meçhul” katliamlarla zorla kaybettirildi. Geriye kalan yaklaşık 200 bin Süryani’nin bir kısmı da baskı ve tehditlerden ötürü “Müslümanlaşmak” zorunda kaldı ve kimliğini kaybetti. Bir kısmı da yaşadığı coğrafyayı, topraklarını terk etmek zorunda kalarak kaçabildiği yere kaçmak zorunda kaldı. Bununla birlikte, Sayfo Süryani Soykırımı’nın ağırlıklı olarak uygulandığı Bethnahrin bölgesindeki Süryani nüfusu ise 200 bine düştü. Süryaniler, her yıl 15 Haziran’da Sayfo’da katledilenleri anıyor.
Soykırımın tekerrürü: 1924 Hakkari Sürgünü
Irak ve Musul ise Sayfo Süryani Soykırımı ve sonrasında süren soykırım politikaları ile katledilen, zorunlu göçe maruz kalan Süryani ve Ermenilerin göç ettiği, yerleşimcilerin büyük bir çoğunluğunun da Süryani halkından oluştuğu yerlerden biriydi. Ancak Süryani’ler Sayfo’nun ardından da sistematik bir şekilde sürdürülen “faili meçhul” katliamlar, zorla kaybettirmeler ve saldırılarla, yaşadıkları travmayı atlatamadan bir diğer soykırım olarak görülen 1924 Hakkari Sürgünü’ne maruz bırakıldı. 1923-24 yıllarında Colemerg (Hakkari) – Wan (Van) ve çevresinden göç etmek zorunda kalan Doğu Süryanileri, topraklarına geri dönmeye başladıktan sonra bir süre asker ve bölge aşiretlerinin baskısına maruz kaldı. Takvimler 13 Ağustos 1924’ü gösterdiğinde de dönemin Türkiye Genelkurmay Başkanı’nın hazırladığı, Bakanlar Kurulu’nun da bir gün sonra kabul ettiği raporun ardından alınan kararla, Doğu ve Batı Süryani’lerinin dönüş yaparak yaşadıkları bölgelere karşı saldırı “planları” başlatıldı.
80 bin Doğu Süryani’si sürgün edildi
12 Eylül 1924 tarihinde ise bölgedeki bazı aşiretlerin işbirliği sonucunda Colemerg, Elkê, Oramar, Çukurca, Amadiye ve çevresinde Doğu Süryani’lerine yönelik 26 Eylül’e dek süren saldırı ve katliamlar hayata geçirilmeye başlandı. Saldırılarda yüzlerce Süryani katledildi, kiliseler yağmalanıp yakılırken birçok yerleşim alanı da haritadan silindi. Hakkari Sürgünü sonucunda yaklaşık 80 bin Nasturi – Doğu Süryani’si zorunlu göçe maruz bırakıldı. Katliamlar yalnızca Colemêrg ve çevresiyle sınırlı kalmadı, Sayfo’dan sonra Türkiye’de kalabilen bir avuç Turabdin Süryani’lerinin bir kısmı Suriye’ye sürgün edilirken, Batı Süryani’leri de süregiden soykırım politikalarından ötürü göç etmek zorunda kaldı. Hakkari Sürgünü sonucunda Türkiye’den toplam 100 bin Süryani sürgün edildi.
‘Cihat’ adıyla katliam: Simele’de 5 bine yakın Süryani katledildi
1980’li yıllarda da kimliğini ve kültürünü yaşatmaya çalışan son Süryanilere karşı zorla kaybettirme ve zorunlu göç politikaları uygulandı, binlerce Süryani yeniden göç yollarına koyularak topraklarını ve evlerini terk etmek zorunda kaldı. Yüzlerce Süryani de soykırımın tüm süreğenliğiyle “faili meçhul” katliamlarla yok edilmeye devam etti. Sık sık sirayet eden soykırım politikaları bu kez de Simele Katliamı ile tekrar etti. 7 Ağustos 1933’te, Irak devlet güçleri ve yerel “işbirlikçileri”, Irak’ın Simele kentinde Süryani ve Asuri Katliamı’nı gerçekleştirdi. Irak’ın Amadiya, Zaho, Duhoq, Şeyhan ve Musul çevresinde “cihat” adı altında yapılan bu katliamda, 4 Ağustos 1933 günü başlayan saldırılar 5 Ağustos’a dek sürdü. Simele Katliamı sonucunda da 5 bine yakın Süryani – Asuri katledildi, 60 köy ise yıkılıp yağmalandı.
Yüz yıldır süren mücadele
Süryaniler, soykırım politikalarının en ağır sonuçlarından biri olan asimilasyon ve kimliksizleştirmeye karşı ise yüz yıllardır mücadele yürütüyor. Binlerce Süryani kimliğini ve anadilini yitirse, Sayfo’nun ardından Süryanice eğitim veren tüm akademi ve okulların yakılıp yıkılması nedeniyle günümüzde tehlike altındaki diller arasında yer alsa ve yok olmakla karşı karşıya kalsa da, bugün hala büyük bir mücadele ile anadillerini yaşatmaya devam ediyorlar. Her “yok edilmeye” çalışıldıklarında “yok olmamak” için direnen Süryani halkı, Sayfo’ya farklı biçimlerde maruz kalıyor.
Şengal’den sonra Ninova’ya saldırdılar
Süryanilerin son olarak yaşadığı soykırımlardan biri de Ninova Ovası Soykırımı oldu. DAİŞ, 2014 yılında Şigor’da (Şengal) Êzidî’lere saldırdıktan sonra Ninova Ovası’nda yaşayan Süryanilere de yeni bir soykırım gerçekleştirdi. Süryaniler her yıl 4 Ağustos’ta Ninova Ovası Soykırımı’nı anıyor.
Soykırım zemini hazırlanmıştı
Ninova Ovası’nda yaşayan Süryaniler, DAİŞ’in 2014 yılında yaptığı saldırıdan önce de birçok tehdit ve saldırıya maruz bırakılmıştı. Nefret saldırıları, tehdit ve dışlanmaya maruz kalan Süryaniler için saldırı altyapısı oluşturulmuştu. Bununla beraber kiliseler yağmalanarak yakılmış, din görevlileri katledilmiş ve çok sayıda mezarlık da tahrip edilmişti. DAİŞ, 2014 yılında Musul’a saldırdıktan sonra Ninova Ovası’nda büyük bir çoğunluğu Süryanilerden oluşan Hıristiyanlara, “Ehl-i Kitap” oldukları için Êzidî’lere yaptıkları şekilde direkt saldırmamıştı. DAİŞ, Hıristiyanlara üç “seçenek” sunmuştu. Ya Müslüman olunacaktı, ya cizye vergisi verilecekti, ya da mülklerini DAİŞ’e teslim edip topraklarını terk edeceklerdi. Hıristiyanlar ise DAİŞ’in dayattığı üç yolu da kabul etmemişti. Ancak Hıristiyan halkların göç etmekten başka çareleri de kalmamıştı.
Yalın ayak kaçmak zorunda kaldılar
DAİŞ’in Musul’a yaptığı saldırılar sonucunda, büyük bir çoğunluğu Süryanilerden oluşan 200 bin civarında Hıristiyan, zorunlu göçe maruz bırakıldı. Bölgede kalan yüzlerce Süryani katledildi, kadınlar ve çocuklar esir alınıp “satıldı”. Peşmerge güçlerinden gelen talimatla, bölgedeki Süryani’lerin bir saat içerisinde silahlarını terk etmelerinin söylenmesi ardından DAİŞ’in Ninova Ovası’na saldırdığını öğrenen Süryaniler, yıllar öncesinde soykırımdan kaçıp sığındığı topraklarından bir kez daha yalın ayak kaçmak zorunda kaldı.
Bir milyon 500 bin Süryani’den geriye 500 bin kaldı…
Katledilenlerin yanı sıra zorunlu göçe maruz bırakılan Süryanilerin bir kısmı Federe Kürdistan Bölgesi’nde yine Süryani’lerin yaşadığı Erbil, Duhoq, Silêmanî ve Şaklava’ya, bir kısmı da Avrupa, Avustralya, Lübnan ve Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı. Soykırım sonucunda Irak’ta bulunan bir milyon 500 binden fazla Süryani nüfusu, kaynaklara göre yaklaşık 500 binin altına düştü. Öte yandan soykırımda, Musul Merkez ve Ninova Ovası’nda bulunan 85 kilise yağmalanarak bombalandı, üç mezarlık da kundaklandı. DAİŞ, göçe maruz bıraktığı Hıristiyanların “değerli” eşyalarını bulmak için Ninova Ovası’ndaki mezarlıklarda bulunan 50 yıllık tabutları dahi açtı. Bunun yanı sıra çok sayıda kilise yağmalandı, bombalandı ve yakıldı.
Yeni yaşamın inşasında Şebekler tehdidi
Ninova Ovası’ndaki Süryanilerin bir kısmı, Musul’un DAİŞ’ten kurtarılmasının ardından kentin batısındaki Barıtle kasabasında Müslüman, Êzidî ve Şebekler ile yaşamlarını sürdürmeye başladı. Zorunlu göçe maruz kalan Süryani’lerin yüzde 50’si, birkaç yıl önce topraklarına geri dönerek evlerini, kiliselerini ve sokaklarını kendi imkanlarıyla tek tek onararak komünal bir yaşam kurmaya başladı. Fakat bölgede altyapı hizmetinin olmayışı da evlerine dönmelerini engelleyen nedenlerden biri olmuştur. Topraklarına geri dönen Süryaniler, yeni bir gelecek inşa etmek için çabalarken, bu sefer de İran milislerinden oluşan “Şebekler”in baskısına maruz kaldı. Şebeklerin Ninova Ovası’nda hakimiyet kurarak Süryanilerden vergi aldığı ve baskı uyguladığı, daha önce de bölgede yaşayan halk tarafından defalarca paylaşılmıştı.
Yeni Sayfo’lara karşı mücadele sürüyor
JinNews ile yaşadıkları travmayı paylaşan Ninova Ovası’ndaki Süryani halkı, yüzyıllardır maruz kaldıkları soykırım, saldırı, tehditler ve özellikle de Sayfo’nun hala sürdüğünü dile getiriyor. Yaşadıklarını “Sayfo’nun devamı” şeklinde yorumlayan bölgedeki Süryaniler, soykırımdan sonra birçok Süryani’nin hala topraklarına geri dönemediğini, bu durumun da Şebeklerin uyguladığı baskı ve soykırım politikalarından kaynaklı olduğunu ifade ediyor. Maruz kaldıkları ambargolar nedeniyle her zaman yeni bir “Sayfo” ile karşılaşabilme ihtimallerinin olduğunu söyleyen Süryani halkı, dünyanın dört bir yanında hem Sayfo’nun tanınması hem de özerklik talepleri için mücadele yürüttüklerini iletiyor.
Talepleri özerklik, çağrıları soykırımın tanınması
Tek taleplerinin, Ninova Ovası’nda yüzyıllardır birlikte yaşam sürdükleri ve benzer politikalara maruz bırakıldıkları Êzidî halkı ile birlikte ortak çalışmalar yürütebilecekleri özerklik olduğunu paylaşan Süryaniler, Ninova Ovası Soykırımı’nın 9’uncu yılında maruz kaldıkları soykırımların tanınması çağrısını da yineliyor.
Haber: Marta Sömek/ JinNews