Eylül 2014 tarihinden bugüne kadar Kobanê’nin siyaset üzerindeki etkisi kesintisiz olarak sürüyor. Kobanê’nin DAEŞ çeteleri eliyle düşmesi ve siyasetin çözüm sürecine rağmen çöktürme planında da dile getirildiği yönde gelişmesi umuduyla hareket eden iktidarın tüm beklentileri Kobanê’nin direnişiyle, düşmemesiyle alt üst oldu. Bu alt üst oluş sonrası devlet ve AKP iktidarının çözüm sürecini sonlandırması, çöktürme planına uygun topyekûn saldırı ve savaş konseptinin devreye sokulması, tek adam sisteminin hayata geçirilmesi, faşizmin kurumsallaşması ve şefçi otoriter sistemin yapılandırılması süreci Türkiye siyasetini düzenleyen belirgin gelişmeler oldu.
Bu gelişmeler aynı zamanda bugün yaşadığımız büyük yıkımın nedenidir. Siyasetten ekonomiye, toplumsal yaşamın her alanında yaşanan çöküş ve çoklu kriz ikliminin 2014 Ekim’iyle doğrudan ilgisi vardır. Suriye savaşını yayılmacı politikaları için önemli bir tarihsel fırsat olarak gören egemen siyaset hem tarihsel ittihatçı kodlarına yeniden sarıldı hem de alt emperyal heveslerle yeni bir birikim rejimi için boş hayallere kapıldı. Köhne zihniyetin ve boş hayallerin ülkeyi sürüklediği durum ortada, ama katlanılan insanlık dramını anlatmak o kadar kolay değil…
Ankara Sincan’da devam eden Kobanê Kumpas Davası aslında bu insanlık dramının önemli bir sahnesi. Bu davada tutsak olan arkadaşlarımız sistemi, düzeni yargılarken hem geride bıraktığımız kısa tarihi hem de yüzyıllık köhne düzeni teşhir etmeye, hakikati seslendirmeye ve gerçekleri ortaya çıkarmaya devam ediyorlar. Bu kumpas davası aslında sistemin bir yanıyla kendi kötülüklerini ve tarihsel gerçekliği saklama, bir yanıyla da şiddet ve savaş düzenini devam ettirme çabasıdır.
Dava özelinde Türkiye siyasetine baktığımızda aslında geride bıraktığımız on yılın gelişmelerini anlamak mümkün. Bugün siyasetin yaşadığı derin krizin en önemli belirleyici dinamiği kuşkusuz Kobanê’dir. Bu aynı zamanda küresel siyaset için de geçerlidir. Türkiye’nin demokrasi sorunundan bölgesel tüm meselelere kadar kritik belirleyici olan Kürt meselesinin çok önemli bir çözüm odağı olarak Kobanê mutlaka görülmek zorundadır. Bu odağın ısrarlı ihmali çoklu kriz kısır döngüsü içine bizi sürüklemeye devam etmektedir.
Son on yılın egemen siyaseti bu odağı ısrarla ihmal etti. İktidarıyla muhalefetiyle yaratılan bu ihmal aslında bugün konuştuğumuz krizleri tanımladığı kadar neden krizlerden çıkacak bir siyasetin üretilemediğini de anlatmaktadır. En belirgin yapısal krizin çözümsüz bırakılması, çözüm dinamiği olan siyasetçilerin tutsak edilmesi, biricik muhatabının tecrit içinde tecritle sesinin kısılması, savaş ve şiddet politikaları ile sistemi düzenleme arzusu yaşanan büyük çöküşün başlıca nedenidir. Buna rağmen çöküşün nedenini görmek yerine çöküşe giden yoldaki yanlış politikalarda ısrar eden iktidar en önemli desteğini İmralı ve Kobanê’ye sırtını dönmüş muhalefetten alıyor.
Hukuk devletinin tükendiği yer İmralı’dır, Sincan’da yargılamaya çalışılan şey de düşüncelerimiz, paradigmamızdır. Barışın, toplumsal barışın yitirildiği yer Kobanê’dir. Hukuk ve barış olamadan hiçbir sorununuzu çözmeniz mümkün değil, iktidar çözemedi, muhalefetin de böyle bir planı ve düşüncesi yok. Mayıs seçimleri aslında tam da bu nedenle kaybedildi. Kürt düşmanlığı ve Kürtlerin statüsüz bırakılması üzerine inşa edilecek bir siyasetin alternatif olamayacağını maalesef muhalefet hala anlamış değil. Oysa iktidar bu düşünceyle orada oturuyor. Ama bir demokratik sistemle değil, otoriter, faşizan bir yönetimle ve halkın kaynaklarını bu sistemin ayakta kalması adına heba ederek oturuyor!
Demokrasi isteyenlerin demokrasinin yolunun nereden geçtiğinin farkında olması gerekiyor. Bırakın İmralı’yı daha Sincan’ı görmekten aciz bir muhalefetin demokrasi, hukuk ve insan hakları adına söz kurması siyasetin aczinin teşhiridir. Kobanê Kumpas Davası toplumsal ve siyasi muhalefet için çok önemli dersler barındırıyor ama maalesef bu derse giren yok. Bu davaya karşı tavır almayan, Öcalan üzerindeki tecride sessiz kalan, savaşa karşı çıkmayan bir muhalefet demokrasi için değil otoriter rejimin sürekliliği adına yola çıkmıştır, yolda da kalmaya mahkumdur…