Akbelen orman direnişinden bir Gezi Direnişi çıkar mı? Çıkmaz. Neden mi? Gezi Direnişi’ni devasa bir toplumsal direnişe dönüştüren koşulların hiçbiri bu direnişte yok da ondan. Bir kere Gezi Direnişi, İstanbul gibi toplumsal muhalefetin en güçlü olduğu ve dünyanın en büyük metropollerin birinin ta kalbinde başlayan bir direnişti. Bu yüzden hem nitel hem nicel olarak muazzam bir büyüme potansiyeline ve etki gücüne sahipti. Nitekim Gezi parkından doğan direniş kısa sürede önce bütün İstanbul’a, sonra Türkiye’nin pek çok şehrine sıçradı ve devasa bir sokak muhalefeti yarattı. İktidardan öyle ya da böyle hoşnut olmayan tüm çevreleri bu direnişin eylemcisi ya da destekçisi kılmayı başardı. Oysa Akbelen, merkezden uzakta bir tatil beldesinin bir köyündeki bir ormanda boy veren bir direniş. Böyle ücra bir noktaya insanların kendiliğinden akın akın gitmesini mümkün kılan bir motivasyon olmadığı gibi, kitlelerin buraya akmasını sağlayacak bir örgütlülük ve öncülük de söz konusu değil. Hele hele sokak direnişiyle nerdeyse tüm ilişkisini kesmiş, iktidarı değiştirmek için bütün umudunu seçimlere bağlamış ve bu seçimleri kaybetmiş, hileli bir seçim olduğunu bile bile bu seçim sonuçlarını içine sindirip evine sinmiş, bütün moral üstünlüğü iktidara kaptırmış bir muhalefet kifayetsizliğinin olduğu koşullarda bu büsbütün mümkünsüz. Sosyalistler, solcular Akbelen’i gittikçe büyüyen ve Gezileşen bir direnişe çevirecek bir örgütlülük yaratabilirler mi? Hayır. Akbelen kimin umurunda? İnsanların beli zamların, açlığın, sefaletin ağırlığı altında iki büklüm. Kesilen ağacı görmeye mecalleri mi var? Akbelen’de bir avuç solcunun ve ekolojistin “geleceğimiz yok ediliyor” minvalinde boy veren direnişinden etkilenmeleri için nasıl bir sebepleri olabilir ki? Kesilen ağacın ve talan edilen doğanın, yoksulluğu ve sefaleti yaratan ortak politikanın ve hesabın birer parçası olduğunu nasıl anlamaları mümkün ki bu koşullar altında?
Akbelen’nin Gezi olmasına engel olacak bir diğer önemli neden de iktidarın geziden çıkardığı dersle o günden bugüne toplumsal muhalefeti adım adım sindirmiş, sokaklardan silmiş ve bir daha böylesi kitlesel bir kalkışmaya yönelecek potansiyelini dağıtmış, motivasyonunu bitirmiş, cüretini ve cesaretini kırmış olmasıdır. Mevcut koşullar içinde bir ekoloji mücadelesi ve direnişinden iktidarı sarsacak, halka yönelen bu yıkım saldırılarını durduracak bir muhalefet örgütlemek mümkün değildir. CHP gibi bir devlet partisinin öncülüğündeki Millet İttifakı’nın sandık demokrasisinde vücut bulan son iktidarı değiştirme çabasının beyhude bir çaba olduğu, sokağı örgütlemeksizin halkın lehine bir iktidar değişikliğinin mümkün olmadığı da Türkiye’de siyasetle yakından uzaktan ilgilenen herkes tarafından hiçbir şüpheye mahal vermeyecek bir şekilde aşikar hale gelmiştir. Ne sandık demokrasisi ne de Akbelen’deki gibi doğaya yapılmış bir talan saldırısına karşı geliştirilen bir savunma mücadelesi bugünkü bataklıktan çıkışın motor gücü değildir.
Akbelen direnişinden bir Gezi umanlar, hem kendilerini hem halkı kandırırlar. Mevcut Akbelen direnişinin temel motivasyonu, seçimde yaşanan yenilginin rövanşist bir avuntusuna doğru yol almaktadır. Akbelen’deki katliam ve doğal yaşam alanlarının talanının önemini göz ardı etmeden, onu da bütünlüklü bir mücadelenin bir parçası kılarak insanların yaşadığı açlık, yoksulluk, barınma, ısınma, işsizlik gibi temel sorunlarının çözümüne dair bir söylem ve eylemi sokakta, fabrikada, tarlada örgütleyecek bir perspektifi ciddiyetle esas almak bu kabustan çıkışın yegane yoludur. Bu ülkenin kaynaklarının talan edilişinin de yaşanan yokluk ve sefaletin de sermayenin bu kadar azgınca sömürü çarklarını işletebilmesinin de ana sebebinin, kolaylaştırıcısının ve meşrulaştırıcısının Kürtlere karşı yürütülen savaş politikaları olduğunu, Cudi’deki orman yangınının, Kürt coğrafyasındaki doğa talanının, bu savaş politikalarının bir eseri olduğunu görmeden, savaşa karşı barışı güçlü bir şekilde örgütlemeden; Cudi, Akbelen, Kazdağları arasında ortak bir mücadele hattı örmeden; Suriyeli, Afganistanlı mülteci işçilerin, Kürt tarım işçilerinin maruz kaldıkları ırkçı saldırılara karşı duran bir sınıf mücadelesini esas kılmadan buradan bir çıkış var mı gerçekten? Akbelen’de ağaçların bedenlerine hızarlar dalarken, kuşun, karıncanın yuvası bozulurken Cudi’de ağaçların bedeni ateşe veriliyor, kurdun, kuşun cehennemi oluyor yaşadıkları yuvaları. Akbelen’e gidenler, Akbelen için ses verenler, Cudi’ye de gidecek mi, Cudi’den ses verecek mi?