Milli olan eğitimin bakanı, kızlar için ayrı okullar açılabilir diye buyurunca cümle seküler, aydınlanmacı, bilmem kimin askeriyizimciler hep bir ağızdan feryat ettiler, verdiler, veriştirdiler bakana ve partisine. Siyaset denizlerinde tepkisiz fırtınalar estirdiler. Sandık ki birazdan yüzbinlerle eğitim bakanlığının üstüne yürüyecek, bakanlık tabelasından “milli” hariç bütün harfleri söküp alacak, harfler sökülene kadar kalabalık milyonlara ulaşırsa bakanın dinci gericiliğine güç veren bıyıklarından bir tutam da yolacaklar. Ama bakana en sert tepkiyi Ergenekon çeşmesinden kana kana su içmişliği olan, aydınlık cumhuriyetin aydınlıkçı kadın yüzü TİP’li Sera Kadıgil veriyor artık sol bir partide siyaset yapıyor olmanın verdiği cesaretle. Aydınlık Türkiye’nin aydınlık yüzü Cumhuriyet TV’de konu ile ilgili konuşurken kendisinin de şaşırdığı bir cesaret ve özgüvenle “Karma eğitime ve kız çocuğuna uzanmaya çalışan elleri kırarız” deyiveriyor. Erkek eller, kız çocuklarına ilk defa el uzatacakmış gibi, karma eğitimin ruhuna çoktan Fatiha okunmuş olduğundan hiç haberi yokmuş gibi, ilk defa böyle bir şeyi duyuyormuş gibi. Kendisinin milletvekili olmasını sağlayan, bu sözleri söylerken ona dokunmazlık zırhını kazandıran, barajı parçalayan coğrafyanın genç kızlarını fuhuşa sürükleyen Ergenekoncu milliyetçi mukaddesatçı ortaklığına dair tek bir kelime etmemişken bugüne kadar. Ortadoğu coğrafyasının en büyük, en güçlü, en direngen kadın hareketinin öncülüğünü yapan kadın hareketini görmezden gelen, erkeğini “namus” uğruna, töre uğruna cinayet işleyen; kadınını, kaderine razı kader kurbanları olarak kodlayan aydınlanmacı cumhuriyet kadını, başını birazcık kaldırıp sömürgeci kibrinin karanlık dehlizlerinden ufkuna bakabilse, küçümsediği coğrafyanın, kadına uzanan ellerin nasıl çatır çatır kırıldığını görecek. Ora’yla birleştirirse gücünü hiçbir erkeğin bir kız çocuğuna uzanmaya cesaret edemeyeceği bir güce nasıl ulaşılabileceğini fark edecek. Ama asla izin vermiyor, vermeyecek buna o sömürgeci kibri.
Kürt coğrafyasında kurulu özerk Menzil İslam Sultanlığı’nda en son Humeyni’nin cenaze töreninde görülen bir manzara çıkıyor ortaya. 250 bin kişi katılıyor bu İslam halifesinin cenazesine. Menzil tebaası, müritleri, yoksul yaşamından kıstığı parayla yollara revan olup Menzil’e revan olmuş yüz binler, Gaws’ın cenazesine dokunabilmek için birbirlerini eziyor. Türk Hava Yolları uçak seferlerini arttırıyor, cumhurun başından bakanlara, milletvekillerine taziye mesajları havada uçuşuyor. Daha halifenin mezarda cesedi soğumamışken oğulları taht kavgasına tutuşuyor. Menzil Ülkesi üç oğul arasında bölünüyor. Ülkedeki üç camiden her birinde bir oğul halifeliğini ilan ediyor. Tövbelerin, zikirlerin iptal edildiğini duyurmak oluyor ilk işleri. İslam’ın peygamberi bile insanların Allah’a ilettikleri tövbeleri, zikir eyleyişlerini iptal etme yetkisine sahip değilken bu kıymeti kendinden menkul İslam sultanı babanın kıymeti kendilerinden menkul evlatları Allah’la kul arasındaki ilişkiye canının istediği gibi müdahale ediveriyor. Cumhuriyetin aydınlık yüzlü aydınları, kıdemli sekülerleri hep bir ağızdan feveran ediyorlar yine “laiklik elden gidiyor” nidalarıyla. Menzil tarikatının, Kürt coğrafyasında, yükselen Kürt ulusal hareketini engellemek, sınırlamak için ulusalcı mukaddesatçı derin devlet ortaklığıyla kurulduğunu, kendilerinin de onlarca yıldır bu ortaklığı görmezden geldiklerini unutarak. Aynı ortaklık tarafından kurulan Hizbullah’ın seküler Kürt hareketine karşı işlediği vahşi cinayetleri görmezden gelerek. Dünyanın en vahşi cihatçı örgütü olan DAİŞ’e karşı savaşan Kürt kadınlarını, seküler, laik, eşitlikçi, demokratik Kürt mücadelesini görmezden gelerek.
Gazeteciler tutuklanıyor, gazete ve televizyonlara ağır cezalar veriliyor. Cumhuriyet aydınından aynı feveran: “Özgür basın susturulmaz.” Milli, dini, manevi değerlere aykırı gerekçesiyle tek tek konserler, tiyatro oyunları yasaklanıyor, sergiler basılıyor, yasak çağrıları yapılıyor. Aynı cumhuriyet aydınları feveran ediyor. “Sanat yasaklanmaz.” Onlarca yıldır Kürt sanatının yasaklandığını, Kürt sanatçıların hapislere doldurulduğunu, Kürtçe şarkı söylediği için Kürt sanatçıların sokak ortasında öldürüldüğünü görmezden gelerek. “Görmezden gelerek” dediysek özgür Kürtlüğe karşı aslında tüm bu politikaların çoğu zaman arkasında durarak. Bütün bunlar Kürt anasını görmesin diye kabul ediliyor, onaylanıyor, görmezden geliniyor cumhuriyet aydını tarafından. Bütün bu politikaların onları getirdiği yer, Türk’ün anasını görmeye hasret kaldığı yer oluyor.