AKP-MHP 7 Haziran 2015’ten sonra geliştirdikleri Kürt karşıtı ittifakı büyütmeye devam ediyorlar. 14 Mayıs 2023 tarihli seçimlerden önce Hüda-Par’lı isimleri kendi listelerinden gösterip meclise taşıyan AKP sadece seçim yatırımı yapmıyor, aynı zamanda bir devlet politikasını pratikleştiriyordu.
Hüda-Par’ın meclise taşınması AKP’nin değil devletin politikasıdır. Seçimler bu politikanın görünmesini engelleyen bir örtü rolü oynadı. Seçimler her türlü ittifakı kamuoyu nezdinde normal gösterdiğinden herkes Hüda-Par’ın meclise taşınmasına odaklandı. Halbuki Hüda-Par’a biçilen misyon mecliste görev üslenmesi değil, derin ve kirli işlerde tetikçi olarak kullanılmasıdır.
Hüda-Par’ın Kürt karşıtı ittifaka alınmasının esas amacını Süleyman Soylu şu sözlerle itiraf etmişti: “Hüda-Par meselesine farklı bakıldığını, Hüda-Par meselesinin oyla değerlendirilmesinin doğru olmadığı kanaatindeyim. (…) Bu çok güçlü bir sosyolojik adımdır ve büyük bir devlet aklıdır.”
90’lı yıllarda özel savaşın bir parçası olarak Hizbullah devreye sokuldu ve Kürt halkına karşı çok kirli yöntemler kullandı. Özel Harp Dairesi’nin Hizbullah’a biçtiği misyonun sonlanmasından sonra 2000’lerin başında bazı üyeleri tutuklandı, terör örgütü olarak tanındı. Sadece Mustazaf-Der çatısı altında sivil toplum kuruluşu olarak kitlesini ve örgütlülüğünü diri tutmasına izin verildi.
Anlayacağınız, zamanı geldiğinde yeniden kirli işlerde kullanılmak için Hizbullah buzdolabına alındı.
Kirli işler birikti durdu ve Hizbullah dondurucudan Hüda-Par olarak çıkarıldı. İsim değişikliğinin nedeni 90’lı yıllardaki vahşetin, katliamların akıllarda güncelliğini korumasıydı. Her ne kadar isim değiştirilip meşrulaştırılmaya, masumluk rolünü oynamaya çalışsa da Kürdistan halkı celladını iyi tanıyor ve hafızasında Hizbul Kontra olarak yer alıyor. Kontralık ve tetikçilik Hizbullah’ın esas görevidir. Ona biçilen misyon dün de bugün de budur.
Bir devlet politikası gereği Hüda-Par’a neden 4 parlamenter verildi? KDP ve AKP neden Hüda-Par’ı desteklemektedir? Bu güçlerin aralarında nasıl bir kirli ilişki yumağı vardır? Sorular çoğaltılabilir ama gerçek olan tek şey, adı ister Hizbullah ister Hüda-Par isterse de Hizbul-kontra olsun fark etmez. Onlara yeniden Kürt halkına karşı tetikçilik misyonunun verildiği açıktır.
Lozan’dan bu yana Türk devleti kendisini Kürt düşmanlığı üzerinden örgütledi ve varlığını Kürtleri kültürel soykırımdan geçirerek koruyacağına inandı. Zaman değişse de kim Kürtlere düşmanlık yaptıysa onu koruyup kolladı. Bu politikanın farkında olan birçok güç devlet içinde kendisine alan açabilmek için Kürt’e düşmanlık yaptı. Hal böyle olunca Kürt karşıtı ittifak büyüdükçe büyüdü.
Bu gelişmelerle birlikte kaşla göz arasında Türkiye’deki DAİŞ yapılanmasından sorumlu olmaktan yargılanan ve kamuoyunda Ebu Hanzala kod isimli Halis Bayancuk tahliye edildi. Aslen Bingöllü olan Halis Bayancuk, Hizbul Kontra liderlerinden Hacı Bayancuk’un oğlu. Onun bırakılmasıyla Kürt düşmanı ittifaka fiili olarak DAİŞ’te eklenmiş oldu.
Ebu Hanzala, “silahlı örgüt kurma ve yönetme” suçundan 12 yıl 6 ay hapse mahkûm edilmiş ve aldığı ceza Yargıtay’da 28 Aralık 2022 tarihinde görülen duruşmada bozulmuştu.
Her ne kadar birçok yerde Hüda-Par’ın uzun süredir Ebu Hanzala’nın tahliyesi için AKP’ye baskı yaptığı söylense de işin aslı devletin Kürt karşıtı politikasında onu nasıl ve nerede kullanacağında gizli. Ebu Hanzala’nın elbette ki Hüda-Par ile genetik bağlantısı var ama esas itibarıyla DAİŞ’in güçlü olduğu yıllarda sevgisini şu cümlelerle net bir biçimde ifade ediyordu: “IŞİD bizim Müslüman kardeşimizdir. Onlara yapılmış her saldırıyı bize karşı yapılmış sayarız.”
Yani açık açık DAİŞ biziz diyordu. O dönem DAİŞ’in kısa sürede egemenlik alanlarını geliştirdiğini gören çoğu örgüt DAİŞ’e biat için sıraya girmişti. Birçok kişi de kendi örgütlerinin metotlarını yumuşak bulduğundan DAİŞ’e katılıyordu.
Babadan Hizbullahçı Ebu Hanzala’nın selefici olması ise Mısır’da El-Ehzer Üniversitesi’nde gördüğü eğitimin ardından Hizbullah’ı bırakıp El Kaideci olmasına dayanır.
Her ne kadar kendisi El-Kaide ve DAİŞ ile aralarında örgütsel bir bağ olmadığını söylese de bunun gerçeği yansıtmadığı biliniyor. İstanbul’da 2008 yılında “ikinci sinagog baskını” eylemlerini planladığı gerekçesiyle yakalanmış ve bir yıl sonra tahliye edilmişti. 2011’de İstanbul’da El Kaide operasyonu ardından yeniden tutuklandı ve bu kez de 24 Ocak 2013 tarihinde tahliye edildi. Belli aralıklarla tutuklanıp serbest bırakılmasına bakıldığında bile bunun bir senaryo olduğu görülecektir.
Ebu Hanzala’nın babası Hacı Bayancuk, 1992’de Hizbullah’ın askeri kanat sorumluluğunu yaptı. Hüda-Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ise ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Hacı Bayancuk’un avukatlığını yapmıştı.
Hacı Bayancuk başta olmak üzere birçok Hizbul Kontranın özel harp eğitiminden geçirildiği biliniyor. Amaçları Kürt yurtseverlerini katletmek olan bir kontra şebekesi.
JİTEM’ci Albay Arif Doğan’ın “Hizbul Kontrayı da ben kurdum. Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun ilk kurduğu teşkilattı bu. Ben kurdurdum” diye konuşması hafızalarda tazeliğini koruyor. Bu da açık bir şekilde gösteriyor ki Hüda-Par’ın strateji ve taktiklerini Türk Gladyosu belirliyor.
Türkiye’de bir kez daha siyasal İslam kullanılarak Kürt hareketinin ezilmesi ve marjinalleştirilmesi hedefleniyor. Ebu Hanzala ve vahşice cinayet işleyen Hizbullahçı katillerin bırakılması Kürt hareketini siyasal İslamla bitirmek için geliştirilen bilinçli politikanın bir sonucudur. Soylu’nun sözlerinin ardındaki gerçek budur.
Bu temelde Hizbul Kontra’nın yeni misyonunun 90’lı yılları kat be kat aşacağını öngörmek için müneccim olmaya gerek yoktur.