Şemzînan’da 3 erkek tarafından tecavüze uğrayan Esra Y. isimli çocuk intihara sürüklendi. Failler tüm delillere rağmen serbest bırakılırken, köyde cami imamı da dahil birçok kişinin aileyi tehdit ettiği ortaya çıktı
Colemêrg’in (Hakkari) Şemzînan (Şemdinli) ilçesine bağlı bir köyde 27 Mayıs 2016 tarihinde Nihat Yılmaz, Veysi Yılmaz ve Zahir Yılmaz isimli 3 erkek, Esra Y. isimli çocuğa tecavüzde bulundu. Çocuğun yaşananları yakınlarına anlatmasıyla beraber başlatılan hukuki süreç içerisinde 3 fail tutuklandı, dava Yüksekova Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Failler yaklaşık 8 ay sonra “delil yetersizliği” iddiasıyla tahliye edilirken, yargılama sonucunda ise faillere ayrı ayrı “nitelikli cinsel istismar” ve “hürriyeti tehdit etme” suçlarından 42’şer yıl hapis cezası verildi. Faillerin tahliye edildiği tarihten 3 ay sonra ise çocuk intihara sürüklendi. Çocuğun yaşamını yitirmesine ilişkin davayla ilgilenen Colemêrg Barosu avukatlarından Nükeyf Onursal, dava dosyasına ilişkin yaşanan gelişmeleri değerlendirerek 17 Temmuz günü Yüksekova Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek duruşmaya katılım çağrısında bulundu.
Faillere tahliye ödülü!
Olay tarihinde 11 yaşında olan çocuğa yönelik tecavüze dair JinNews’ten Rabia Önver’e konuşan Avukat Nükeyf Onursal, çocuğun, tecavüzü anlatması durumunda failler tarafından video ve fotoğrafları yaymakla tehdit edildiğini belirtti. Onursal, “Olay tarihinden bu yana sanıklar tarafından Esra’ya yapılan tehditlerin ardından, Esra’yı uçurumdan aşağı atmaları ve sabah saatlerinde burada bulunması sonucunda Esra Y.’nin Şemdinli Devlet Hastanesi’ne sevk edilmesiyle beraber soruşturma işlemlerine başlanması ile süregelmektedir. Esra’nın olay tarihinde hastaneye sevk edildiği gün vermiş olduğu beyanından yaklaşık bir ay sonraki süreçte, 21 Haziran 2016 tarihinde vermiş olduğu ifadesinde sanıkların isimlerini de beyan etmesi neticesinde sanıklara ilişkin tutuklama kararı verilmiş ve bu tarihten sonra yaklaşık 8 ay tutuklu kalan sanıkların tutuksuz yargılanmaya devam ettiği bir kovuşturma sürecine geçilmiştir” hatırlatmasında bulundu.
Faillere verilen 42’şer yıllık hapis cezasının ardından istinafa giden dosyada mahkeme heyetinin faillerin tutuksuz yargılaması kararına değinen Onursal, 23 Şubat 2017 tarihinde faillerin serbest bırakılmasından 11 gün sonra Esra’nın yaşamına son verdiğini kaydetti.
‘İntihar değil cinayet!’
İntihar olarak nitelendirilen olayın başından beri faillerin çocuğun ailesine sistematik baskı uyguladığını ekleyen Onursal, Esra’nın ölümünü, fail yakınları, muhtar, köyün imamı ve neredeyse tüm köylüler, kararı veren mahkeme heyeti ve devlet eliyle gerçekleştirilmiş bir “cinayet” olarak değerlendirdi. Onursal, “Devlete karşı Esra güven duyduğu adaletin yerini bulmaması sebebiyle ne yazık ki aramızda değil. Dosya intihara sürüklenen Esra’nın yaşam hakkının elinden alınmasından bu yana ve aradan yaklaşık 6 yıl geçmesine rağmen, yargı makamlarınca da bir an önce sonuçlandırmaya yönelik bir irade taşınmaksızın ve bu irade sonucunda ortaya çıkacak yargılama koşulları oluşmaksızın görülmeye devam etmektedir” ifadelerini kullandı.
Bütün köy aileye baskı kurdu
Onursal, “Dosyadaki en vurucu süreçlerden biri sanıkların Yüksekova Ağır Ceza Mahkemesi’nin daha önceki mahkeme heyetince tahliye edilmesinden 11 gün sonra çocuğun intihar etmesi ile sanıkların ve tüm köyün ailenin şikayetlerinden vazgeçmelerine yönelik uyguladıkları tehditlerdir. Barışmaya yönelik gerçekleştirdikleri ziyaretler. Evet sanıklar ve köyün muhtarı, imamı, E.Y.’nin çekirdek ailesi dışında neredeyse tüm köylüler, aileye şikayetlerini geri aldırmalarına dair tehdit, baskı ve zor kullanarak dilekçe imzalatmaya yönelik birçok suç barındıran bu sürece kesintisiz bir biçimde dahil olmaktalar” dedi.
Duruşmaya katılım çağrısı
Onursal, dava dosyasına dair şunları ekledi: “Sanıklar hakkında hükmedilecek olan cezanın ve en önemlisi mümkün olacak en kısa zaman içerisinde tutuklamanın gerçekleşmesiyle Esra’ya nitelikli cinsel istismarda bulunan ve çocuğun yaşam hakkını elinden alan sanıkların, senelerdir kendi hükümlerini uygulayarak çocuk hakları ile tüm hukuki değer ilkelerini yok sayan bir toplumun bu tehlikesinin yok edilebilmesi adına atılan bir adım ve karar söz konusu olacaktır. Söz konusu bu kararlara ulaşıncaya dek, aileye yönelik baskının kamuoyu oluşturularak bertaraf edilebilmesi ve dava sürecinin daha etkin bir biçimde ilerleyebilmesi adına siz meslektaşlarımızın davanın görüldüğü duruşma salonunda hukuki değer ve ilkeleri ve vicdani bir kararlılığı içeren sesleri ile bu mücadeleye çok büyük bir güç vereceğine inanıyoruz.”
COLEMÊRG