Yöneten ve yönetilenler arasında uzlaşmaz çelişkiler taşıdığından bir devlet ilişkisi, nispeten istikrarlı ve belirli kurallara bağlanmış ortak istençleri gerektirir. Çok uluslu devletlerde egemen bir ulus ve devlete dayalı toplumsal ilişkiler söz konusu olduğunda, ulusal, sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel, inançsal farklılıklar rızaya dayalı devlet ve toplum ilişkilerini demokratik dönüşüm süreçlerine zorlar. Siyasal ve toplumsal mücadeleler tarihinde ortaya çıkan bütün demokratik yapılanmalar, her ülkenin özgün koşullarına göre oluşur. Bu yapılanmaların bir model olarak benimsenmesi, onların sınıfsal muhtevası ve demokratikleşme eğiliminin toplumu hangi yöne doğru dönüştürdüğünün doğru tespiti ile mümkündür.
Batıda burjuva demokratik devrimler çağında ortaya çıkan ve her bir ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal formasyonları üzerinde şekillenen yerel yönetim modellerini bu bağlamlar üzerinden irdelemek gerekir. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının demokratik bir şekilde kullanıldığı durumlarda egemen ulusların ve ulusal azınlıkların etnik karşılıklı rızasına dayanan Üniter/birleşik, Federal veya Konfederal yapılar ortaya çıkmıştır. Bazı yerlerde üniter bir devlet içerisinde ulusal azınlıkların ve etnik grupların kültürel ya da siyasal özerklikleri tanınmıştır. Bu bakımdan burjuva devletin bir biçimi olarak İsviçre Kantonları diğerlerinden daha farklı bir yapılanma halini almıştır. Aynı şekilde Rusya ve Doğu Avrupa ülkelerindeki Sovyetler ile Yugoslavya’daki Özyönetimler, reel sosyalist uygulamaların alternatif modelleri olmuştur. Günümüzde Rojava’daki demokratik Kantonlar, ulusal ve bölgesel düzeyde gelişme potansiyeli taşıyan yeni bir deniyimdir.
AB müktesebatı ve uyum yasalarında yapılan vurgular yerellik üzerinden ya üniter yapının biraz revize edilmesi ya da sınırlanmış kişisel ve kültürel haklar olarak ele alınıyor. Aynı şekilde geçmişte gereksiz bir şekilde abartılan bazı Türkiye deneyimleri, mevcut statükolar içerisinde şematize edilen monolitik anlayışların yansımaları olarak geleneksel yerel yönetim modellerinden temel bir farklılığı içermiyor. Bu nedenle demokratik toplum projesiyle de örtüşmek zorunda olan her yeniden yapılanma veya yeni toplumsal inşa süreci, ulusal, sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel ve inançsal farklılıkların meşruiyeti temelinde kapsayıcı ve çoğulcu yeni bir demokratik yapılanmayı amaçlamalıdır.
Merkez ile yerel arasındaki ilişkinin niteliği devlet, devrim, demokrasi ve demokratik toplum modeli bağlamıyla ele alınmalı, burjuva devletin bürokratik ve merkezi karakterinden kaynaklanan yerele müdahale yöntemleri bu çerçevede sorgulanmalıdır. Zira yerelin, yerinden demokrasinin niteliği, yeni toplum projemizdeki yeri, demokratik toplum modelimizin ana hatlarını oluşturmaktadır. Bu bakımdan Türkiye gerçeğinde bir yerel yönetim modeli her şeyden önce bürokratik, militer, otoriter ve totaliter geleneklerin aşımını hedeflemelidir.
Egemen ulus ve devlet ilişkilerinin yarattığı tarihsel ve toplumsal geleneklerin tasfiyesi eşit ve özgür gelecek için gereklidir. Bu nedenle siyasal ve toplumsal olarak stratejik bir yönelimi ifade eden yerel yönetim modeli, bugünden gerçekleştirilebilecek, yerel demokrasi, yani yerelde halkın kendi kendini yönetmesini içermelidir. Yerel yönetimin en küçük birimi olan mahallelerden başlayarak aşağıdan yukarıya doğru eşit temsil, demokratik katılım ve kitlesel katkı ile oluşacak yerel meclisler/ konseyler ile başlatılmalıdır. Açıklığı, şeffaflığı, çoğulculuğu, katılımcılığı, kısacası doğrudan demokrasi ilkelerini ve özerkliği temel alan demokratik bir yeniden yapılanmayı amaçlayan bu model her koşulda hayata geçirilmelidir.
Totaliter rejim koşullarında yerel yönetimlerin seçimler yoluyla kazanmak kadar, yerel yönetim organını elde tutmak ve korumak da bir o kadar önem kazanmıştır. Yerel yönetimlerde kitle desteği sadece oy veren kitlelerin seçimden seçime sandığa gitmesi ile değil, yerel yönetimlerde söz, yetki ve karar mekanizmalarına halkın katılımının sağlanması ile olacaktır. Halkın yüksek oylarıyla seçilmiş olan yerel yönetimlere merkezi yönetimin kayyum atamasına karşı kitleler sessiz kalıyorsa, oy vererek seçtiği kişileri sahiplenmiyorsa ve sokağa çıkıp bir tepki göstermiyorsa, yerelde iktidar olmanın anlamı kolektif tarzda sorgulanmalıdır.