İstanbul’da “bazı” gazeteciler, konsoloslukta kaybediliveren Suudi gazeteci Kaşıkçı ile dayanışma eylemi yaptı. Önemli. Dileriz şu anda hapiste olan gazeteci meslektaşlarımız için de aynı duyarlılığı gösterirler.
Yurttaşlık kayıtları ve bunları elinde bulunduran konsolosluklar ve nüfus daireleri, baskı ve zulüm dönemlerinde bir kapan olarak kullanılıyor.
Çevirmen arkadaşım Oğuz Önderer*, 12 Eylül öncesi çıkan TSİP’e yakın sosyalist gençlik dergilerinden birindeki yazısı nedeniyle 80 sonrası on yıl kadar aranma durumunda kalmıştı. Oğlu Şeref’in okula başlaması zamanı gelmişti. Belge almak için Fatih Nüfus Dairesi’ne gitti. Memurlar anında ihbar etti ve yaka paça götürüldü. Artık “yumuşama” dönemi olduğu için bu basın davasından serbest bırakıldı. Erken yakalansa, hemen bir “örgüt” davası takarlardı elbette. Ama iş burada kalmadı, “asker kaçağı” olarak da aranma durumunda idi. Oğuz’un, ciddi bir epilepsi rahatsızlığı vardı. Ağır ilaçlar alıyordu.
Raporları vardı. Bütün bunlara rağmen, “hakikaten” rahatsız olduğunun anlaşılması için Kasımpaşa Deniz Kuvvetleri Hastanesi’nde “müşahede” altına alındı. İlaçları kesildi. Bu nedenle çok ağır epilepsi krizleri geçirdi. Ani düşmeler nedeniyle başından, vücudunda yaralar aldı. Oğuz, 55 yaşında geçirdiği soğuk algınlığının menenjite dönüşmesi sonucu genç sayılacak bir yaşta hayatını yitirdi. Belki bunda, çocukken yediği aile dayaklarının yol açtığı saptanan epilepsinin bedeni üzerinde, gerçekten saralı olup olmadığının anlaşılması için yapılan tıbbi “deneylerin” de etkisi vardı.
Frankfurt dönüşü harika bir kadim Hansa kenti olan Schwerin’den geçti. Görkemli katedralinin bir köşesinde, sessizce ilgi bekleyen bir sergi dikkatimi çekti. “Erfasst, verfolgt, vernichtet” idi serginin başlığı yani, “Kaydet, takip et, yok et!” Altbaşlık ise: “Nazi döneminde hastalar ve bedensel özürlü insanlar”.
Geçen yazılarımdan birinde, Avusturya’da özürlülerin gaz odalarında imha edildiği bir şatodan söz etmiştim. Çünkü ari, saf ırkın dejenere olmaması için özürlülerin imha olunması gerekiyordu. Bu güz seyahatinde, Belsen Belsen, Buchenwald toplama kamplarının yakınlarından da geçtik.
Kurbanlar için dikilen anıtlar da var yakınlarında. Belge Yayınları’nın en emektar çalışanlarından Sadık’ın kız kardeşi bir işlem için nüfus dairesine gittiğinde, bir itirafçı ifadesi nedeniyle aranma durumunda olan Sadık’tan dolayı rehin alınacaktı. 28 Şubat günleriydi. Kimi solcu gençler evlenme törenleri sırasında “ele geçirilecekler”di. Kaşıkçı olayının son derece dramatik bir boyutu var. Bir sevgi ilişkisi yaşıyor. Konsolosluğa gitmesinin nedeni, sevdiği kadınla evlenmesi için gerekli işlemleri yaptırmak. Nişanlısı, konsolosluk kapısına kadar onunla geliyor, endişe içinde beklemeye başlıyor.
Kaşıkçı’nın ilk gidişinde tepki görmemesi, belli ki her şeye karşın umut yaratmış. Meğerse, ikinci kez “tamam, evraklarınla gel” demelerinin nedeni, başarılı bir tuzak hazırlığı içinmiş. Siz, hiçbir yakınınızı, bir sevdiğinizi, endişe içinde bir mahkemenin, bir karakolun, bir konsolosluğun önünde beklediniz mi? 30’lu yıllarda binlerce insan, yabancı konsoloslukların önünde, kapılarında, koridorlarında bir vize alıp, yaklaşan soykırımdan kurtulmak için endişe içinde bekliyorlardı. 1947 yılında Carlo Menotti, bu dramı konu alan “Konsolos” diye bir opera yazacaktı. Daha dramatik olanı, 1952 yılında bu operanın hazırlıkları sırasında, koroda yer alan Ruhi Su’nun “komünist” olduğu gerekçesi ile tutuklanmasıdır.
1. Şube’nin Sansaryan Han’daki tabutlukları ile meşhur merkezinde işkence ile sorgulanır. İşkence ekibi, eğitimini Gestapo merkezlerinde yapmışlardır. (Kaynak: Sabahattin Ali). Kaşıkçı ve nişanlısı Hatice’nin konsolosluk önünde ve içinde yaşadıkları, belki bir gün başka bir opera konusu olur.
(*) Sevgili Oğuz’un Belge Uluslararası Yayıncılık için tercüme ettiği kitaplar hala güncelliğini koruyor. Bk: İç Savaştan Silahlı Barışa/ Faranbundo Marti San Salvador’da (1992). Bu kitap başarılı bir barış sürecinin hikayesi. FMLN, barış sürecinden sonra iktidara bile gelecekti. Bk: Mario Payeras, Cangıl Günleri / Guatemala’nın Sessiz Savaşı, 1995. Oğuz Önderer, Alan Yayıncılık için hazırladığım Dünya Sorunları içinde yer alan, Latin Amerika’da Militarizm Devlet ve Demokrasi Dosyası (1985) gibi derlemeler içinde tercümeler yapmıştı. Anısı her zaman baki kalsın.