Aram abi öldün ama ne olur arkandan koşuyorum falan sanma sakın. Bu mektubumu yazmak sadece içimden geldi bu nedenle anlayışla karşılayacağını umduğumdan dolayı yazıyorum ve umarım seni sevenlerin de bunu anlayışla karşılayacağını diliyorum. Hep merak eder dururum. Senin yaşamındaki inişlere ve çıkışlara bir türlü akıl erdiremeyenlerden biriyim. Seni bildim bileli ve yaşamından okuduklarım ile resmettiğin gerçekliğe baktıkça seni anlamakta hep güçlük çektim. Bu nedenle bu güne değin size bir mektup yazmak aklıma nedense gelmedi.
Mektubu kaleme almama yol açan şey ise toplumun çok farklı kesimlerinden ölümünün ardından sana yapılan övgülerdi. Anlamakta zorlandım, acaba Aram abinin toplumun tüm kesimlerini birbirine bağlayan veya yapıştıran bir özelliği mi var? diye baktım. Evet bir özellik, hem de çok önemli bir özellik vardı. O inanılmaz nitelikteki fotoğrafların bu duruma yol açıyor olabilir mi diye sordum kendime. Ama hayır bu olamazdı, yani asla bu yeterli değildi. Çok farklı şeyler olması gerekir diye düşünmeye devam ettim. Ancak bulamadım ve vazgeçtim.
Birden aklıma farklı bir yol izlemem gerektiği geldi. Sana çok farklı kesimlerden gelen övgülerin nedenini sende değilde bu övgüleri düzenlerde aramam gerektiğini düşündüm. Evet doğru olan buydu. Ancak sadece onlara bakarakta bu durumu çözmem zor olacaktı ve sizin o inişli çıkışlı yaşamınızı da buna katarak size olan bu sevgiyi çözmeye çalıştım. Çözebildim mi emin değilim ancak emin olduğum ve ulaştığım tek sonuç ‘hafızasızlık’ olduğunu buldum. Bu hafıza yoksunluğu sadece sizi sevenlerde değil de aynı zamanda sizde de olduğunu keşfettim.
Bugüne kadar yoksulluğu, sefaleti, zenginliği ve bugün yok edilmiş, betona boğulmuş, suya gömülmüş tarihe çektiğiniz fotoğraflara bakarken ne büyük bir usta olduğunuzu ve bunları çekebilmek için önce görmek gerektiğini bilerek o gözlem gücünüze hep gıptayla baktım. Ne zamana kadar biliyor musunuz? Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dizdiğiniz övgüler ve tüm ‘sanatsal’ ürünlerinizi Doğuş Gurubu’na verene (ya da satana) kadar bu duygularımı hep yaşattım.
Server Tanilli hocayı bilir misin bilmiyorum. Çünkü senin gözünde üniversitelerde 1-2 hocanın dışında adam yok! Bu nedenle bilir misin diye sordum. Tanilli hocayı niçin andığımı birazdan yazacağım ama önce hafıza sorununasorunumuza değinmek istiyorum. Tanilli hoca 1915’te Ermeni halkının soyunu tüketmeye yönelik katliamları yapanların uzantılarınca silahlı saldıya uğramış ve tekerlekli sandelyeye mahkum olmuştu. Hrant Dink de aynı ellerce katledildi. Sen bunların hepsini bilirsin de neden hatırlamak istemezsin ya da unutursun! Bunu hiçbir zaman anlamış değilim. Soydaşlarının katlini hazırlamış olan o günün Osmanlı’sına da övgüde kusur etmedin, ama asıl hatırlaman gereken şeyleri niçin unutursun? Bunu hiç anlayabilmiş değilim.
Sen hep yaptıklarınla yani resimlerinle yetindin ve bu bir tercihti senin için. Yaşama dair çektiğin ve paylaştığın fotoğraflardaki yoksulluğu, işçilerin çalışma koşullarını kaydederken bu koşulları yaratanlara ve onların iktidarlarına değinmeyi gereksiz buldun. Bu da bir tercih olabilir ve eleştirmeye de kalkmayız. Türkiye’de yaşayan halkları ve doğayı uyguladıkları politikalarla cendere altına alan iktidara yakın bir fotoğraf vermekte bir tercih olabilir belki, ama biz bu tercihe müsadenle saygı göstermeyelim. “Çıktı bir tanesi bana Gürcüdür diyen oldu, çıktı bir tanesi affedersin çok daha çirkin şeylerle Ermeni diyen oldu.” Bu sözleri ben hazmededim. Fakat bu sözleri sarf edenle sohbet muhabbet içinde fotoğraflarını çekmeyi tercih ettin ve ben de sana bu bağlamda saygı duymadığımıduyamayacağı belirtme gereği duydum.
Server Tanilli hocaya gelince, Şair Sunay Akın anlatılarında hocanın ona bir uyarıda bulunduğunu söyler. Tanilli, Sunay Akın’a, “Hayatta insanın bir kez fotoğrafı çekilir, sen sen ol fotoğraf çekilirken sakın gözlerin kapalı çıkmasın” der. Buradaki uyarının nedeni ise yaşam boyunca insanların doğru ya da yanlış takındığı bir tutum sırasında fotoğrafının çekileceği ve sonsuza kadar bu fotoğrafla anılacağını belirtilmesidir. Aram abi sen hem Ermeni, hem Kürt hem de Türk ve Türkiye’nin diğer halklarının kalbinde geniş bir yer açabilirdin ve sonsuzluğa kadar kalplerde yaşardın, ama olmadı be abi!
Tüm bu yaşadıklarının sebebi hafıza yoksunluğu olabilir mi bilmiyorum. Ama sana övgüler düzenlerde de ciddi bir hafıza sorunu olduğunu ve bu övgüleri yersiz boyutlarda yapanları da hiç anlayamadığımı belirtmem gerekiyor. …