PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan özgürlüğünün hukuken gündeme geldiğini belirten avukatı Cengiz Yürekli: Toplum bu talebi yükseltmeli
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 24 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan, 28 aydır hiçbir şekilde haber alınamıyor. PKK Lideri, son olarak 25 Mart 2021 tarihinde kardeşi Mehmet Öcalan ile yaptığı “kesintili” telefon görüşmesinde, “Devlet de yanlış oynuyor, siz de. Bu hukuki değil, doğru da değil. Bu asla kabul edilemez. Bu aynı zamanda çok tehlikelidir. Avukatlarımın buraya gelerek benimle görüşme yapmasını istiyorum” diyerek, bu durumun olası tehlikelerine işaret etmişti. Hukuk literatüründe mutlak iletişimsizlik (incommunicado) anlamına gelen bu uygulama, İmralı’da tutuklu bulunan Veysi Aktaş, Hamili Yıldırım ve Ömer Hayri Konar’a dönük de uygulanıyor. Haber alınamama halinin neden olduğu endişeler, son olarak PKK Lideri Öcalan’a tehdit içerikli mektupların verildiği yönünde açıklamalarla arttı.
İmralı’da haber alınamama haline dönük tepkiler yükselirken, Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Yürekli, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlük koşullarının hukuki olarak gündeme geldiğini söyledi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı” ile ilgili verdiği kararıyla ihlalin tespit edildiğini belirten Yürekli, PKK Liderinin umut hakkının 25’inci yıldan sonra gözden geçirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Bununla birlikte PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlük koşullarının hukuken gündeme geldiğini vurgulayan Yürekli, bunun toplumsal taleplerin yükselmesiyle mümkün olduğunu söyledi.
İmralı’nın pozisyonu
İmralı ve Sayın Öcalan’ın statüsüne ve hukuki pozisyonuna dair derinlikli tartışmalar yürütmek ve yeni kavramlar üretmek gerektiğini belirten Yürekli, “Mevcut haliyle İmralı’yı bir cezaevi olarak tanımlamak mümkün değil. 25 Mart 2021’den beri haber alamıyoruz. Daha önce de haber alamama durumları söz konusu olmuştu ancak bu denli şiddetli bir boyutta değildi. 2016-2019 yıllarını kapsayan 3 yıl boyunca haber alamamıştık. Fakat o vakit avukatları olarak biz, kısıtlama gerekçelerine ve engelleme sebebine mahkeme kararları ile ulaşabiliyorduk. Şuan gelinen aşamada bilgi almamızı engellemek adına bu kanallar da kapatıldı. O yüzden orada ne olduğuna dair hiçbir şekilde bilgimiz yok. Güncel olarak da oradaki yaşam koşullarına dair, oradaki tutulma durumuna dair bir bilgi vermemiz de söz konusu değil. Şuanda önümüzdeki bilgilerde CPT’nin 2019 ziyaretine dair yayınladığı raporlarına dair bilgileridir” diye ifade etti.
Başka örneği yok
İmralı’ya bu kadar farklı yaklaşımın nedeninin “Sayın Abdullah Öcalan’ın toplumsal karşılığı ve politik gücüdür” diyen Yürekli, “Elbette dünyanın başka yerlerinde bilmediğimiz uygulamalar söz konusu olabilir. Ancak İmralı’nın bir de şöyle bir farkı söz konusu: İmralı Türkiye sınırlarında, Avrupa hukukuna tabi bir yerde duruyor. Şuanda Avrupa hukukuna baktığımızda, böylesi bir sistemin olamaması gerekiyor. Buna rağmen geldiğimiz an itibari ile Avrupa hukuk sınırları içerisinde, aynı politik kimliğe, aynı etnik kimliğe sahip dört insandan üç yıla yakındır haber alamıyoruz. Bir adada kapalı tutulmuş durumdalar. Bunun örneğinin olmadığını söyleyebiliriz” dedi.
Mesafe koymanın sonuçları
Tecridin neden bu kadar yoğun bir şekilde uygulandığı, neden bu kadar ısrarla dayatıldığını, bununla ne gibi sonuçlar hedeflendiğinin anlaşılması gerektiğini aktaran Yürekli sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Bunun en net örneğini 2023 seçimlerinde görebiliriz. Ben mevcut seçimi asla bir başarısızlık olarak değerlendirmiyorum. Kürt halkı kazanımlarının zirve noktasındadır. İnanıyorum ki bunu, Türkiye halkları ile beraber Türkiye’nin demokratikleşmesi ve insan haklarına duyarlı olması noktasında daha da ileri safhaya götürecektir. Halkın her yerde sloganlaştırdığı ve kendi özgürlük değerinin temsili olarak gördüğü Abdullah Öcalan’a mesafe koymanın getirdiği sonuçlardan biri olarak bunu ele almamız mümkündür.
Objektif veriler
Ancak kısır tartışmalara girmeden şunu da görmek gerekiyor. Eğer ki bir başarısızlık olarak değerlendiriliyorsa, yahut yapısal bir sorun olarak ele alınıyorsa, şu hususların görülmesi gerekiyor: Birincisi, Sayın Abdullah Öcalan’ın politikaya dahiliyeti, ikincisi Kürt sorunu ve Türkiye siyasetinde ki belirleyiciliğini görmemiz gerekiyor. Özellikle 7 Haziran 2015 sürecine çok çok atıf yapılıyor. Bir başarı olarak değerlendiriliyor. Ama orada görülmesi gereken şudur: Sayın Abdullah Öcalan’ın doğrudan siyasete müdahalesi olan bir süreçti. Sayın Öcalan yeni bir dönem olarak kurguladı o süreci. O süreçte izlenmesi gereken siyasetin çerçevesini çizdi, gereken araç ve yöntemleri oluşturdu. Doğrudan topluma seslendi. Bu başarının bunun sonucu olduğunun görünmesi gerekiyor. Bu sübjektif bir değerlendirme değil, bu objektif verilerin sonucudur.”
Mutlak iletişimsizlik hali
Mutlak iletişimsizlik halinin yeterince gündeme alınmadığını aktaran Yürekli, “Başta da Sayın Abdullah Öcalan’ın hukuki sorunlarının muhatabı olarak, hukuki temsilcileri olarak, buna çözüm arayan kişiler olarak kendimizi de sorumlu olarak görüyoruz. Kimseyi bundan muaf tutmuyoruz. Öncelikle bu hakikatlerle barışılması gerekiyor. Sistemin iktidarın çizdiği sınırların dışına taşınması gerekiyor. Ancak bu şekilde bir mücadele söz konusu olabilir. Umut hakkı kapsamında Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü talep edebilmek hukuki bir taleptir. Bunun ötesinde dünyanın her yerinde bu tarz oluşumların, bu tarz tecrit ve işkence uygulamalarına karşı çıkılır. Guantanamo’ya dair dünya kadar bir külliyat var. Oradaki önde gelen yargı mercileri farklı muhalif şartları oluşturdular. Aydınlar, yazarlar kampanyalar düzenlediler. Buna dair doktrinlerde tartışmalar gerçekleşti. Ancak İmralı’ya dair böyle bir şey göremiyorsunuz. Ülke aydını buna yanaşmıyor. İngiltere’de sendikacılar Almanya’da enternasyonel gençler, İtalya’da belediyeler Sayın Abdullah Öcalan’ın fikirlerini ve özgürlüğünü tartışırken, burada iktidarın dayatmalarını mazeret olarak sunup Abdullah Öcalan gerçekliğini tartışmamak, kabul edilebilir bir durum değildir” diye belirtti.
Toplumsal talepler yükseltilmeli
AİHM’in Abdullah Öcalan’ın umut hakkına dair vermiş olduğu bir kararı olduğunu ifade eden Yürekli, “Bu anlamda ihlali tespit etti. Buna dönük başvurular var. 25’inci yıldan sonra Sayın Öcalan’ın umut hakkının gözden geçirilmesi gerekiyor. Şuan Türkiye’de buna dair bir mekanizma oluşturulmuş değil. Ancak bunun anlamı şudur Sayın Öcalan’ın özgürlüğü hukuken gündeme gelmiştir. Bunun zemini oluşmuştur ve kapısı aralanmıştır. Ancak bunu hayata geçirecek olan politik ve toplumsal güç olabilmek ile ilgilidir. Yoksa bu hukuka ayak diremek söz konusudur. Bunu sürece yaymak ve zamanla anlamsızlaştırma ihtimali söz konusudur. Bunu hayata geçirecek olan toplumsal talepleri yükselmektir. Politik olarak güç olmaktır” dedi.
Haber: Diren Yurtsever – İbrahim Irmak / MA