14 Temmuz direnişinin tanıkları, ortaya konulan direnişin tüm dünyada devrimcilere örnek olduğuna işaret ederek, verilen mesajın ‘direniş’ olduğunu kaydetti
Kenan Evren ve beraberindeki askerlerin 12 Eylül 1980’de gerçekleştirdiği askeri darbe, işkence ve insanlık dışı uygulamaların akıl almaz boyutlara ulaştığı bir dönem olarak hafızalardaki tazeliğini koruyor. Ülke tarihinin en karanlık dönemi olan 12 Eylül askeri darbesi sürecinde 650 bin kişi gözaltına alındı, 230 bin kişi yargılandı, 52 bine yakın kişi tutuklandı, 7 binden fazla kişi için idam cezası istendi, 517 kişi ölüm cezasına çarptırıldı, 50 kişi idam edildi. Darbe sürecinde en ağır insanlık dışı uygulamalarının yaşandığı yerler ise cezaevleri oldu. Türkiye ve Kurdistan’daki cezaevleri “işkencehanelere” dönüştürülürken, yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran yönetimindeki Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi ilerleyen yıllarda “Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi” listesine girdi.
Tarihi 5 No’lu direniş
Yaşanan işkence ve insanlık dışı uygulamalara karşı direniş de bir o kadar büyük oldu. Özellikle Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde söz konusu uygulamalara karşı amansız bir mücadele gelişti. PKK’nin öncü kadrolarından Mazlum Doğan, işkenceye karşı “Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür” mesajı vererek, 21 Mart 1982’de bedenini üç kibrit çöpüyle Newroz ateşine dönüştürdü. Doğan’ın eylemi Kürtlerin direniş tarihi açısında bir dönüm noktası oldu.
Doğan’ın eylemi sonrası Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Eşref Anyık ve Mahmut Zengin, “Bizler Mazlum’un ardıllarıyız. Bu eylem doğru anlaşılmalı” diyerek 18 Mayıs 1982’de bedenlerini ateşe verdi. “Ateşi gürleştirin, su döken ihanetçidir” sözleriyle hafızalara kazınan Kurtay, Öner, Anyık ve Zengin, eylemleriyle tarihe “Dörtler” olarak geçti.
Dörtlerin eylemi
“Dörtler”in eylemi PKK’nin öncü kadrolarından Mehmet Hayri Durmuş’un 14 Temmuz 1982’de mahkeme salonunda başlattığı ölüm orucu eylemi takip etti. Durmuş’un eylemine Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz da dahil oldu.
9 Eylül’de Kemal Pir, 12 Eylül’de M. Hayri Durmuş, 15 Eylül’de Akif Yılmaz ve 17 Eylül’de Ali Çiçek yaşamlarını yitirdiler. 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi’nde hayatını kaybedenlerin ardından da eylemler kesintisiz bir şekilde sürdü.
41’inci yıl dönümüne giren Büyük Ölüm Orucu Direnişi tanıklarından 78’liler Derneği Mardin Sözcüsü Arif Turğay ile Beşir Dündar, o dönem yaşananları ve etkilerini anlattı.
Cezaevleri işkenceye dönüştü
1980 darbesi öncesinden devletin tıkanıklık yaşadığını ve halkın da yönetimi eline alma iradesini ortaya koyduğunu söyleyen Arif Turğay, bu durumun devleti ve emperyalist güçleri “rahatsız” ettiğini belirtti. Kürtlerin demokratik taleplerinin her geçen gün daha fazla öne çıktığını, Türkiye kentlerinde de halkın demokrasi taleplerinin arttığına dikkati çeken Turğay, taleplerin belirginleşmesi üzerine askeri darbenin gerçekleştiğini ifade etti. Darbe sonrası tutuklama furyasının başladığını anımsatan Turğay, Kürtlerin de bundan payına düşeni aldığını belirtti. Turğay, sadece Mêrdîn’de o dönem 5 bine yakın insanın gözaltına alındığını aktardı. Turğay, “Sudan tutalım ekmeğe, sigaradan tutalım aldığımız nefese hepsini işkenceye dönüştürdüler. İstediklerini yapmadığımız takdirde işkence ile istediklerini yapacaklarını söylüyorlardı… Öyle bir noktaya geldi ki cezaevi bir süre sonra işkencehaneye dönüştü” dedi.
Yeni bir direniş süreci
Cezaevinde artan işkenceye karşı bir çıkışa ihtiyaç olduğunu ve bu çıkışı da Mazlum Doğan’ın yaptığını söyleyen Turğay, “Bir çıkış lazımdı. Bir bedel ödenmesi gerekiyordu. Bedel vermeyince gün gün eriyecek, yok olacaksın. İşte Mazlum’un çıkışı cezaevi için bir ışık oldu. Mazlum’un eylemi cezaevinde kadrolar üzerinde de, cezaevi yönetimi üzerinde de halkın üzerinde de bir sarsıntı yarattı. Mazlum bir mesaj verdi; ‘teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür’ dedi. Mazlum’un eylemi bir sarsıntı yarattı ama işkencenin önünü kesmedi. Mazlum’un eylemi duyulduktan sonra devrimin kadroları önlerine yeni bir süreç koydu” diye kaydetti. Dörtler’in gerçekleştirdiği eylem sonrası işkencenin bir nebze de olsa durdurduğunu ifade eden Turğay, 14 Temmuz’da Hayri Durmuş’un çıkışıyla yeni bir direniş sürecinin başladığını ve Dörtler’in mesajına cevap olunduğunu kaydetti.
‘Dünya devrimcilerine örnek oldu’
Turğay, 14 Temmuz sürecinde yaşananlara işaret ederek, şunları söyledi: “İşkence altında olağanüstü bir iradeyle direndiler ve hayatlarını kaybedene kadar mücadelelerini sürdürdüler. Bu 3 eylem çerçevesinde Amed Zindanı’ma bakıldığında; insan Amed Zindanı’nın nasıl bir yer olduğunu görebilir. Devrimci Yol’un önderlerinden Orhan Keskin, -kendisi de çok fazla direniş gördü- tarihi bir sözü vardı; ‘Biliyor musunuz biz neden başaramadık ve özgürlük hareketi başardı? Kürt Özgürlük Hareketi’nde kadrolar ölümü göze aldıkları için başardılar. Ölümden yaşam yarattılar. Kadrolar ölümden yaşam yarattıkları için diğer kadrolar onları izledi ve bugüne gelindi. Tarihte bazı önemli günler ve önemli eylemler vardır, o eylemler ikinci defa yapılamaz. Mazlum’un eylemi nasıl ki özel bir eylemdi, Dörtler’in eylemi de 14 Temmuz da aynı şekildeydi. Sadece Kürtler için değil, dünya devrimcileri için de örnek oldu. Bu kadrolar aşkla, büyük bir inançla, büyük bir sabırla bu halka aşıktılar. Her dönem böyle insanlar var ve benzer çıkışlar olacaktır. Bugün hepimiz kendimize dönmeli, hatalarımızı görmeli, şapkamızı önümüze koyup düşünmeliyiz.”
‘14 Temmuz eylemini geç duyduk’
Mazlum Doğan ve Dörtler’in eylemlerinin ardından cezaevi yönetimin “ne yapacağını bilemez” hale geldiğini belirten Beşir Dündar ise, “35’inci koğuşta Kemal arkadaş buna cevap olunması gerektiğini söylüyordu. Mazlum’un mesaj gönderdiğini söylüyorlardı, aynı şekilde Ferhatlar da Mazlum’un mesaj verdiğini söylüyorlardı. Bu eylemler başta siyasi savunma hakkının verilmemesine karşı gerçekleştirildi. Mahkemeye bile gidildiğinde coplarla üzerimize çıkıyorlardı. Kış olmasına rağmen üzerimize su döküyorlardı. Kendimize, irademize, ruhumuza hakaret etmemizi istiyorlardı. 14 Temmuz eylemini bizler geç duyduk. Dörtler’in eyleminden sonra itirazlar başladı ve yerini buldu. Bununla bir şeyler olduğunu anlamaya başladık. Başta yaşamını yitirenlerden bile haberimiz yoktu. Esat Oktay ve ekibinin gönderilmesinin ardından dahi sürecin değiştiğine inanmakta zorluk çektik” diye konuştu.
‘Direneceksin, mücadele edeceksin’
Mazlum Doğan, Dörtler ve 14 Temmuz direnişiyle birlikte itiraz etmeyi öğrendiklerini kaydeden Dündar, şunları söyledi: “Bir bardak su için bile itiraz edemiyorduk. Bu arkadaşlar bizlere her şey için itiraz etmeyi öğrettiler. Bugün burada bir söyleşi yapabiliyorsak, onların hatırına yapabiliyoruz. Mesaj; direnişti. Bunun ötesinde bir şey değildi. Direneceksin. Kemal abi ölüm orucu kararını verdiği gün koğuşa geldi, ‘benim üzerimden büyük bir yük kalktı’ dedi. Mesaj buydu, direneceksin, mücadele edeceksin. Zulüm varsa direneceksin. Zulüm eksildi mi? Hayır. Zulüm aynı zulüm hatta daha kötü. 12 Eylül’de bugünden fazla bizleri dinliyorlardı. Direnişin sonrası bayramdır. Kürtlerin bir alimi (Abdullah Öcalan) var, diyor ki ‘anlamak adalettir.’ O yüzden önce birbirimizi anlamalıyız. Anlamak adalettir. Eziyet altında isen, eziyet gördüğünü, kimin sana eziyet ettiğini anlamazsan yapamazsın. Birbirimizi anlarsak gerisi rahattır.”
Haber: Ahmet Kanbal / MA