Seçim sonrası ekonominin başına Erdoğan tarafından atanan eski bakan, yeni reformlar adı altında halkın kemerini değil boğazını sıkmaya başladı. Seçimlerde verilen sözlerin karşılığı hiç yaşanmıyor. Enflasyon en sonunda bu hükümetin sonu olacak. Maaşlara yapılan zamlar daha insanların eline geçmeden eriyor. Her sabah yeni zam haberleri ile uyanıyor insanlar. Şimşek 128 milyar doların derdine düşmüş, vergilere de zam uyguluyor. Bu halka yapacağı en büyük iyilik itibar ve din adı altında yapılan harcamaların önüne geçmesi olacaktır. Ülkede yapılan yolsuzluklara, vergi affına ve yandaşlara peşkeş çekilen ihalelere bir son vermek ile işe başlamak önemliydi. Şimdi yurt dışında borç para bulma seyahatlerine çıkacağı açıklandı. Saray ve diğer küçük sarayların musluğu kapansa, yurt dışına para bulmak için uçak masrafına gerek kalmazdı. Şimşek Katar’a doğru yola çıkacak, iyi güzel de kimse babasının hayrına borç vermez ki. Borcun karşılığında neler teminat edildi veya edilecek? Bu konuda en çok da halkın bilgilendirilmesi gerekmez mi sayın bakan? “Adalet olmadan hiçbir şey doğru yapılamaz” demiştiniz, beklediğiniz adaleti yaşıyor musunuz? Zira sizin de bulunduğunuz parlamentoda bir vekil eksik ve cezaevinde ama bu adaletsiz duruma sessiz kalıyorsunuz. Bu bir çelişki değil mi adalet anlayışına? Siz soyadınıza yakışır bir şekilde çakmaya, zam üstüne zam yapmaya, halkı perişan etmeye başladınız.
Adaletten söz açılmışken adaletsizliklerden bahsedilmezse olmaz. Hablemitoglu davasındaki sanık firar etti. Yaşadığımız bu kadar sıkı emniyet tedbirlerinde nasıl kaçtı veya kaçırıldı? Can Atalay konusuna gelince, Hatay’dan milletvekili olarak kazanılmış bir hakkı var. Bu hak şu an gasp edilmiş durumda. Her gün yaşanan yeni hukuksuzluklar, hayatımızın nasıl olduğu hakkında yeterince bilgi veriyor. Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde korucu alımında rüşvet skandalı haberlere düştü. Koruculuk sistemi zaten Kürt insanına karşı suç işleme sistemidir. Bu suçu işlemek için rütbeli askerlerin rüşvet kabul etmeleri çürümüşlüğün dibidir. Onun için koruculuk sisteminin kalkması gerekmektedir. Cezaevinde 30 yıl kaldıktan sonra halen cezaevinde gereksiz nedenlerden dolayı tutulan insanlar var. Bunca yıldan sonra hâlâ bu insanların özgürlüklerine tahammül edemeyen bir anlayış var. Hukukun bu kadar gaddarca uygulandığı bir dönem yaşanmamıştır. Tabi ki, adalet arayışı daha doğrusu direnişi içinde olanlara yapılan zulüm asla kabul edilemez. Cumartesi Anneleri bu ülkenin en onurlu hak arayışı içinde olan insanlarıdır. İstedikleri, yakınlarının devlet tarafından ortadan yok edilmesinin açığa çıkmasını sağlamak. Senelerdir bu mücadeleyi veren annelere ve insan hakları savunucularına polis ekiplerince yapılan işkence gibi gözaltılar hukukun en hukuksuz haliyle devrede olduğunun göstergesidir. İstanbul valisinin, İçişleri Bakanı olması söz dinleyen ve uygulamayı yerine getiren olarak görevinin başında olduğunun kanıtı değil mi?
Ülkemizde ki göç sorunları devam ederken buna şimdi de Brezilya Amazonlarından Süleymancılar tarafından getirilen çocuklar eklendi. Brezilya’dan gelecek olan varsa o da futbolcu olurdu. Belki de Süleymancılar futbol takımı kurma hazırlığının alt yapısını oluşturuyorlardır, kim bilir? Tarikatlar kendi içlerinde bölüne bölüne genişliyorlar. Nakşibendiler, Menzilciler (onların bulunduğu yer koruma altında), Süleymancılar vd. Devlet içinde devlet olmak isteyenlerdir bunlar. İktidarın desteği olmadan bunlar bir gün dahi ayakta duramazlar. Erdoğan bunlardan aldığı destekle iktidarını sürdürmeye devam ediyor. Tarikatlar da böylece istediklerini elde edebiliyor.
Senelerdir Türkiye’nin demokratikleşmesi üzerine yapılan çalışmalardan hiçbir sonuç alınamadı. Özellikle de Kürt siyaseti bu konuda fazlasıyla destek sundu ama sonuç alınamadı. Kürt inkârı devam etti. Demokratik Türkiye olgusunun birçok alanda karşılığı olmadı. İnsan hakları, barış, adalet, hukuk gözardı edildi. Demokratik olmayan bir ülkede Demokratik İslam’ı hayata geçirmek nasıl olacak? Her değişim yeni şeyler ortaya çıkartabilir ve tartışmaya açıktır.