Yeni Özgür Politika’da mülteci sorunuyla ilgili iki makale yazdım. Böylece bu üçüncüsü olacak.
Son günlerde mültecilerle ilgili iki ilginç gelişme yaşandı. İzmir’in CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı, mülteci işletmelerinin Arapça tabelalarını yasakladı. İstanbul’un AKP’li Valisi ise kahvelerde, kaldırımlarda, plajlarda ve piknik alanlarında nargile içme yasağı koydu. Nargile tiryakiliğinin Suriyeli Arap mültecilere has bir tiryakilik olduğu söylenmekte. Bu arada “kaçak göçmenlere” karşı polis operasyonları da tırmanıyor.
Mülteci ve “düzensiz” yani kaçak göçmen sorununda CHP, AKP, İyi Parti, Gelecek Partisi ve parti ismi gereksiz Ümit Özdağ partisi, bu arada CHP’den ihraç edilecek olan ve şu ara Kılıçdaroğlu’na karşı Bolu’dan Ankara’ya yürüyen Belediye Başkanı tam bir ittifak içindeler. Hepsi mültecileri kovacak. CHP “davul zurnayla”, AKP Rojava’daki işgal bölgelerinde TOKİ’nin kuracağı “kerpiç evlerle”, bu “dehşetli demografik felakete” çözüm getirecekler. Daha radikalleri ise ırkçı Türkleri kışkırtarak linç kampanyaları, giderek “pogramlar”, 6-7 Eylül ya da Madımak benzeri marifetlerle kaçtıkları ülkelere dönmeye zorlayacak.
Nafile… Mülteci ve göçmen “kalıcıdır.” Öldürsen de gitmeyecektir. Geçmiş olsun. Suriye’de savaş ve Esad rejimi, Afganistan’da kaos ve Taliban rejimi var. Türkiye’yi Esad ve Taliban rejimlerinden beter hale getirmedikçe mülteci kılını kıpırdatmaz. O hale getirdiğinde de ölümü göze alarak Meriç’ten, Ege’den, dağlardan tepelerden kapağı Avrupa’ya atmaya çalışır. Üç-beş değil, 10 milyon göçmenden söz ediyoruz. Yunanistan nüfusu kadar yani. Böyle bir “istilaya” sebep olduğunda, Türkiye’ye savaş açarlar.
Hülasa olan olmuştur. Türk halkı mülteciyle yaşamaya kendini hazırlamak zorunda.
Tuhaflık şurada. Türk milleti tarihsel olarak “göçmen millet.” Malazgirt diyoruz ya, bu savaş Türklerin Anadolu’ya göç etme savaşıdır. “Çağdaş Türk göçü” 1960’larda başladı. Şu anda dünyanın dört bir yanında milyonlarca Türk ya göçmen ya da “ilticacı”. Trakya sınırı kazara açılsa, en az beş altı milyon Türk ülkeyi terkeder. Ve kendisi “göçmen” Türk milleti fırsat bulsa Arap ve Afgan göçmenlerini bir kaşık suda boğacak. “O kadar da değil” demeyin. Malazgirt’ten Anadolu’ya göç eden bu milletin sultanları, paşaları Pontuslu, Egeli, Trakyalı Rumları ve Batı Ermenistanlı Ermenileri, Kürdistanlı Hıristiyan Süryanileri, Keldanileri buharlaştırmadı mı? Şu yakın zamana kadar Sivas’ın, Maraş’ın, Çorum’un merkezinde yaşayan Alevi-Kürt halkından neredeyse eser bile kalmadı. Dersim vaktiyle koskoca bir eyaletti. Şimdi küçüldü, “Tunceli” oldu. Daha düne kadar iki vekil çıkaran bu kent, son iki seçim arasında hepten küçüldü, tek vekil çıkarır oldu. 1990 başında binlerce köy yakılınca Kürdistan milyonlar halinde metropollere, oradan dünyaya saçıldı. Kendisi göçmen Türk, ev sahibi halkları göçertmiş, şimdi de savaştan ve kaostan kaçıp Türkiye’ye sığınanları göçertmeye kalkıyor.
Demek ki mülteciler barut fıçısı üstünde oturmakta. Şu hale bakın: Sakallı, takkeli, parmak arası terlikli, entari altı şalvarlı mülteci, dükkanının önüne attığı hasır iskemlede oturmuş, elinde 99’luk tesbih, nargilesini fokurdatıyor… Yoldan geçen sosyetik karı-koca “iğrenç” diyerek ağızlarındaki cikleti “şap” diye esnafın suratına tükürüyor. O da ne? Belediye zabıtaları bir tekmede nargileyi deviriyor, merdivene tırmanıp dükkanın Arapça tabelasını söküp atıyor. Al sana arbede. Polisti, gözaltıydı, derken “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyenlerle “Reis’in bilmem neresinin kılıyız” diyenler dükkanları taşa tutuyor.
“Olacağı bu” değil, oluyor.
Irkçı nefret bütün Avrupa devletlerinde neo-faşist partileri iktidar alternatifi haline getirdi. Bir de Türkiye’yi düşünün, neler yaşanacağını gözünüzün önüne getirin. Ülke mülteci akını öncesi “şahtı”, şimdi “şahbaz” olmak üzere.
Damdan düşen damdan düşenin halinden anlarmış. Kürt halkı mültecilere sahip çıkacaktır. Zorla göç ettirmek suçtur, göç etmek ise insan hakkıdır. Küresel sermaye dünyada elini kolunu sallayarak özgürce dolaşıyorsa, emek de nerede ekmek varsa oraya gitmekte özgür olmalıdır. Nusracı, DAİŞ’çi, cihatçı teröristler dışında tüm mültecilere yurttaşlık, seçme, seçilme hakkı verilmelidir. Göçün “düzensizi, düzenlisi” olmaz, Türkiye’ye öyle ya da böyle ayak basan her insanın bu topraklarda yaşama, çalışma, sağlık, kendi ana dilinde eğitim hakkı vardır.
“Demografimiz bozuluyormuş.” Boş versenize. Bu iktidar Kürdistan’ın demografisini zorla bozarken sesiniz çıkmadı da şimdi mi nara atıyorsunuz. Efrinli Kürtler kovulurken, yerlerine Araplar yerleştirilirken ağzınız kulaklarınıza varıyordu.
Hiçbir demografik yapı korunamaz. Koruyacağım derseniz demografik yapınızı bozduğuna inandıklarınızı yok edeceksiniz demektir. Demografik yapıyı devletlerin “iskan kanunlarıyla” bozması suçtur, göçmen demografik yapının eşit haklı insanıdır. Kürt özgürlük hareketi alternatif sunuyor: Demokratik ulus. Bütün milletlerin, milliyetlerin, bütün dinlerin ve mezheplerin, bütün dillerin ve kültürlerin, bütün cinsel farklılıkların bir arada ve kendi kimlikleriyle çeşitlilik içinde birliği…
Nefret objesi haline getirilen milyonlarca mülteci arasında bu düşünceleri yaymak gerek. Ve unutmayalım ki, bu kitlenin ezici çoğunluğu “işçi sınıfının en alt tabakasıdır.” İşsiz kalanlar mafyanın uyuşturucu ve fuhuş tuzağına düşmeye adaydır. Eli silah tutanlar iktidar tarafından Rojava’ya karşı paramiliter gruplar olarak kullanılacaktır. Mülteciler nicedir Avrupa’ya karşı rezil bir şantajın tuzağındadır.
Onların AKP’ye destek vermesi ırkçılarla aynı dili kullanmayı haklı çıkarmaz. Mültecilerin çoğunluğu bizim sınıf kardeşlerimizdir. Göreceksiniz, çok yakın bir gelecekte onların büyük çoğunluğu bu ırkçı histeriye karşı demokrasi saflarında yer alacaktır. Bu süreci hızlandırmak görevimizdir.