Alman bağımsız işçi hareketinin tabutuna son çivi o gün çakıldı. 1 Mayıs 1933’te alanda gamalı haçlar dalgalanırken… Çekici elinde tutan sadece Hitler değildi ama. Korkak sendikacılar da az gayret göstermedi bunun için
Arif Mostarlı
Nazi rejiminin ünlü Propaganda Bakanı Joseph Goebbels 30 Nisan 1933 gecesi günlüğüne şöyle yazıyordu: “Eğer işe yararsa, benzersiz bir zafer kazanmış olacağız…”
Goebbels’in kastettiği, ertesi gündü, yani 1 Mayıs!
Doğrusu bunun ‘benzersiz’ olduğu kesindi. O gün, işçi sınıfının tarihine gerçekten kara bir sayfa eklenmişti.
Geri adımlar ve yıkım
1 Mayıs, 1889’dan beri, bütün dünyada olduğu gibi Almanya’da da kitlesel gösterilerle kutlanıyordu. 1919’daki kısa bir dönem hariç hiçbir zaman yasal tatil olmamıştı ama sendikaların ve SPD ile KPD’nin çağrılarıyla her 1 Mayıs’ta düzenlenen ve zaman zaman çatışmalı geçen büyük gösteriler Alman işçi sınıfının bir geleneğiydi.
Aslında Nazi Partisi, işin başından beri iktidarını pekiştirmek için işçi sınıfının üzerinde egemen olması gerektiğinin farkındaydı; ancak büyük çoğunluğu sınıf mücadelelerinin içinde yetişmiş olan işçi kitleleri, onların “büyük Alman birliği”, “Almanya için fedakârca çalışmak” gibi hamasi sloganlarına pek sıcak bakmıyordu. 1920’de 8 milyon üyesi olan, aynı yıl sağcı Kapp darbesine karşı ilan ettiği genel grevde 12 milyon işçiyi harekete geçirebilen Genel Alman Sendikalar Federasyonu (ADGB), yöneticilerinin basiretsiz, korkak ve sözde ‘partiler-üstü’ yöneticilerine rağmen, hâlâ işçi sınıfı içindeki en büyük güçtü. Ama bu korkaklık, komünistlerin baskısına rağmen Hitler’in şansölye ilan edilişine karşı harekete geçmeyip “örgütü koruma” kaygısıyla aslında geri sayımı başlatmıştı.
Goebbels’in heyecanı
Hitler-Goebbels ikilisi tam bu noktada harekete geçti. 29 Mart’ta sonradan Nazilerin kurduğu Alman İşçi Cephesi’ne (DAF) başkan olacak Robert Ley ve Reinhold Muchow başkanlığında gizlice bir eylem komitesi kuruldu. Daha sonra Hitler 7 Nisan’da bundan böyle 1 Mayıs’ın ‘ulusal bayram’ ve ‘resmi tatil’ ilan edilerek resmi gösteriler yapılmasını emretti. Goebbels’i bu kadar heyecanlandıran gerçekten de benzeri görülmemiş bir şeydi: İşçilerin hayalini gerçekleştirerek sendikalara darbe vurmak!
Berlin’deki merkezi etkinlik için özel olarak etkileyici bir fon yaratıldı. Nazi partisinin yükselen yıldızı mimar Albert Speer, muazzam büyüklükteki bayraklardan oluşan bir kompozisyon tasarladı. Ortada Hitler için yükseltilmiş kaide vardı. Bütün yollar gamalı haçlarla süslenmişti. Her şey hazırdı artık: “Her sınıftan ve meslekten Almanlar, el sıkışın! Birlik olarak yeni döneme yürüyoruz!” Almanya’nın her yerinden binlerce işçi uçaklarla ve karayoluyla taşınırken Berlin işçileri o sabah fabrikalarında toplanmak zorunda kaldı ve kortejler halinde yürüdüler. Mitinge 1 milyona yakın kişi katılmıştı.
ADGB, 1 resmi tatil kararını ‘memnuniyetle’ karşıladı. Mitinge katılımı önce üyelerinin isteğine bıraktı, daha sonra ise rezil bir kararla sendika üyelerini “hükümet tarafından düzenlenen kutlamalara her yerde katılmaya” çağırdı.
Miting, SA ve SS’nin koruması altında gerçekleştirildi, alanda artık işçi hareketinden gelen talepler değil Hitler vardı. Goebbels, “Dün yağmur vardı, bugün güneş parlıyor. Tam Hitler havası!” diye yazdı o gün. Hitler, sahneye çıktı ve “Sınıf mücadelesinin, sonsuz çekişme ve mücadelenin simgesi, şimdi yeniden ulusun büyük birliğinin ve yükselişinin bir sembolüne dönüşüyor” diye seslendi alandakilere. Böylece, Alman işçi sınıfının bağımsızlığına son darbe vurulmuş oluyordu.
Senkronize işler!
Ama hepsi bu kadarla bitmedi! İkinci perde henüz açılmamıştı. Goebbels ve Hitler, o gece planın ikinci kısmını görüştüler. Goebbels, günlüğünde şöyle yazıyordu o gece: “2 Mayıs’ta sendikaları işgal edeceğiz. Senkronizasyon! Birkaç gün gürültü çıkarırlar ama teslim olurlar.” 2 Mayıs 1933 sabahı saat 10’da ADGB ve bütün diğer sendikalara SS’ler tarafından el konulmuştu bile. Trajiktir, bir zamanlar dünyanın en güçlüsü olan Alman işçi hareketi, sosyal demokrat yöneticilerinin korkaklığıyla teslim alınmıştı. Yine de Naziler işi sağlama almak için örneğin Münih sendika binasında, sözde gizli bir ağır makineli tüfek “keşfettiler” ve ganimetleriyle gururla poz verdiler. Oysa devlete sadık olan ADGB bu tür silahların yanından bile geçmezdi, KPD’nin bile makineli tüfekleri yoktu. Goebels, “her şey planlandığı gibi oldu. Olay yok. Saat gibi işliyor plan” diyordu.
Böylece, 1945’e kadar sürecek olan Nazi egemenliğinin yolu açıldı. Sonradan, savaş başlayınca 1 Mayıs tatili filan kalmadı ortada ama zaten kimsenin bunu soracak hali kalmamıştı. Yarısı savaşta yok olan işçi sınıfının kalan yarısının hayatta kalmaktan başka bir kaygısı yoktu. Hitler tarafından Alman İşçi Cephesi’nin (DAF) liderliğine atanan Robert Ley, iş dünyasını bir SS disipliniyle yönetiyor, itiraz edenler de toplama kamplarını boyluyordu.
Doğrulanan şey, faşizmle müzakere edilemeyeceği gerçeğiydi. Bunun ezilenler için kalıcı bir ders olup olmadığı ise hâlâ tartışmalı…