Çünkü tecrit, Türkiye toplumunun demokratik siyasetini esir almış durumdadır. Dolayısıyla İmralı’da uygulanan derinleştirilmiş tecridi kırmadan demokratik siyaset yapacağım demek, hayal kurmanın ötesinde bir şey değildir. Demokratik siyaset ise, toplumun nefes borusudu
Seyithan Akyüz
TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, İmralı tecridiyle ilgili sarf ettiği sözler nedeniyle tutuklanıp cezaevine konuldu. Ardından konuyla ilgili birçok çevre ve şahsiyet açıklamada bulunarak Yanardağ’ın tutuklanmasına tepki gösterdi. Yanı sıra iktidarın neden böyle bir davranışta bulunduğuna dair de çeşitli değerlendirmeler yapıldı. Elbette gösterilen tepkiler olumlu, yapılan değerlendirmeler de değerlidir. Ama buna rağmen yapılanlar yetersiz ve yaşatılanı ortadan kaldıracak nitelikte değildir. Nitekim bundan önce olduğu gibi, bu olay da yakında unutulacak ve iktidarlar bunu her ihtiyaç duyduklarında rahatlıkla tekrar edeceklerdir. Oysa herkesin ihtiyaç duyduğu şey, bunun tekrar etmemesini sağlamaktır. Peki bunu nasıl yapacağız? Bunun için hangi duruşu ortaya koyup ne tür bir tavır geliştireceğiz?
Mesela işe doğru tespit yapmakla başlayabiliriz. Nedir doğru tespit? Doğru tespit, sayın Öcalan’ın hiçbir hukuki dayanağı olmadan 24 yıldır kesintisiz bir tecride maruz bırakıldığını ve bunun bir insanlık suçu olduğunu ortaya koymaktır. Yine tecridin sonlandırılmasını talep etmenin ‘suçu ve suçluyu övmek’ olmadığını ısrarla vurgulamak gerekir. Tam tersine tecritte ısrar etmenin suç olduğunu belirtmek ve ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulmalıdır. Tüm bunlarla da yetinmeyip tecridi sonlandırmak için cesurca üzerine gidilmelidir. Zira iyi bilinmelidir ki, tutuklanan kişi sonuç, tecrit ise nedendir. Dolayısıyla neden olan ve ortadan kaldırılmadan daha birçok kişinin tutuklanmasına gerekçe gösterilecek şey tecrittir. Bu nedenle de tez elden tecridi sonlandırmak tüm demokratik kurum ve şahsiyetlerin öncelikli işi olmalıdır.
Çünkü tecrit, Türkiye toplumunun demokratik siyasetini esir almış durumdadır. Dolayısıyla İmralı’da uygulanan derinleştirilmiş tecridi kırmadan demokratik siyaset yapacağım demek, hayal kurmanın ötesinde bir şey değildir. Demokratik siyaset ise, toplumun nefes borusudur. Nefes borusu tahrip edilen toplum, boğulma riskiyle karşı karşıya olan toplumdur. Uzun bir süredir Türkiye toplumunun nefessiz ve boğulur aşamaya gelmesi, yürütülen tecrit siyasetiyle yakından bağlantılıdır. Çünkü tecrit siyaseti İmralı merkez alınarak toplumun tüm yaşam alanlarına yaydırılmış durumdadır. Bu gerçeklik doğru tespit edilmeden yapılacak her davranış, boşa kürek sallama dışında bir işe yaramayacaktır. Başka bir ifadeyle yaşadığımız sorunun çözümünü sağlayamayacaktır.
Hele tutuklananı “daha önce iktidar tarafı da benzer şeyler söyledi”,”montaj yapıldı”,” biz de teröre karşı ve milliyetçiyiz ” vb. argumanlarla savunmaya kalkmak, iktidarın ekmeğine yağ sürmek dışında bir faydası olmayacaktır. 14-28 Mayıs seçimlerinde yaşanan yenilginin en büyük nedenlerinden biri de bu ürkek duruştu. Hatta yıllardır benzer şeyleri yaşıyor olmamızın nedeni, aynı tavırları ortaya koyduğumuzdandır. Daha doğrusu gayri insani ve hukuki olan tecrit gerçekliğinin yeterince deşifre edilmemiş olmasıdır. Şimdi Türkiye toplumunun tüm duyarlı insanlarının önünde duran şey tecridi tam anlamıyla teşhir etmektir. Evet, iktidar bunun için daha fazla tutuklamaya başvurarak korkutmak isteyebilir. Bunun için cesur olmak zorundayız. Yani eğer iktidar bunu korku salmak için yapıyor diyorsak, o zaman bu korkuyu yenmenin veya bertaraf etmenin tek yolu daha cesur olmaktır. Zira korkunun tek ilacı cesarettir.
Özellikle Türkiye’deki kendilerine muhalefet diyenlerin bu konuda gerekli tavrı ortaya koymaları inandırıcılıkları için şarttır. Çünkü tecrit dediğimiz şey, salt Kürtlerin ve onun siyasi iradesi olan partilerinin sorunu değildir. Bugün Türkiye’de düşünce, siyaset, adil yargı, özgür basın vb. tüm alanları tecrit koşullarını yaşamaktadır. Sözkonusu alanların tecritlik durumlarının sonlanması ise, İmralı’daki tecride bağlıdır.