Gazetemize konuşan Şêx Saîd’in torunu ve Şêx Saîd Derneğinin Başkanı Kasım Fırat: 1924 Anayasası ile birlikte her şey son buldu, daha önce kabul edilen birçok hak kaldırıldı. Şêx Efendi ‘Bu anayasa bizim anayasamız değil, Kürt halkını kapsayan bir anayasa değildir. Kürt halkının hakları yoktur’ diyor
Hüseyin Kalkan
Şêx Saîd’in idamı üzerinden neredeyse bir asır geçti. 1925 Kürt Hareketinin lideri 29 Haziran’da arkadaşları ile birlikte Amed’de idam edildi. İdam edildikten sonra nereye gömüldüğü de açıklanmadı. Şêx Saîd, sadece cumhuriyet döneminde değil, Osmanlı döneminden beri Kürt meselesini ve devletin tutumunu dikkatle izliyor. Devlet içinde atılan adımları takip ediyor. Torunu ve Şêx Saîd Derneği Başkanı Kasım Fırat, her iki dönemde devletle ilişkilerine dair şunları söylüyor: “Şêx Saîd efendi hiçbir zaman devlete yakın davranmadı. Osmanlı döneminde de, İttihat ve Terakkicilerin iktidarı döneminde de devlet zihniyetine ödün vermedi, onlara güvenmedi. İttihat ve Terakki’nin ırkçı, şovenist fikirlerine ve uygulamalarına karşı Kürtler içinde tepki gelişti. Seyit Abdulkadir’in marifeti ile Kürd Teavün ve Terakki Cemiyeti, Kürdistan Teali Cemiyeti, Yekitiye Jinan gibi örgütler oluştu. Legal ve illegal çalışmalar oldu. Şêx Saîd Efendi onları takip eden bir kişilikti.”
1924 yılsonuna doğru Xinûs’tan çıkıp ‘Ben gidip mücadele edeceğim, halkımın içine gideceğim’ diyerek yanındakilerle birlikte Çewlig’e geçiyor. 4-5 Ocak’ta Kırıkhan’da ilk kongrelerini yapıyorlar. Kongreye bazı Azadî üyeleri de katılıyor
Sevr’den Lozan’a
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı topraklarında peş peşe gelişmeler olur. Savaşı kazanan devletler bir yandan Osmanlı topraklarını kendi aralarında pay ederken bir yandan da Osmanlı Ordusunu ve devlet yapısını dağıtırlar. Denilebilir ki, İttihat ve Terakki’nin B takımı geriye kalan toprak parçası üzerinde bir Türk devleti oluşturmak için harekete girişir. Bu arada özellikle Kürtleri oyalamak ve kısmen de olsa desteklerini sağlamak için bir taktik plan devreye koyarlar. Kasım Fırat bu gelişmeler ve bu gelişmeler karşısında Şêx Saîd’in tutumuna dair şunları anlatıyor: “Savaştan sonra 1921’de Sevr imzalandı. Sevr’den sonra 1923 Lozan imzalandı. 1924’te de Kürtleri dikkate almayan bir anayasa kabul edildi. Şêx Saîd Efendi dikkatle bu gelişmeleri izliyordu. 1924’teki anayasanın kabulü ile birlikte her şey son buldu. Bu anayasa ile 1921 Anayasası’nda kabul edilen birçok hak kaldırıldı. Şêx efendi ‘Bu anayasa bizim anayasamız değil, Kürt halkını kapsayan bir anayasa değildir. Bu anayasada Kürt halkının hakları yoktur. Kürt halkının inancı yoktur’ diyor. Bugün söyledikleri gibi, tek bayrak, tek millet, tek devlet diyorlardı. Şêx Saîd Efendi bunları kabul etmedi. Biz bir halkız, bizim dilimiz var, bizim kültürümüz var, bizim inancımız var, toprağımız var, bunları kabul edilmezse olmaz’ diyordu.”
Şêx Saîd ve Azadî
Azadî örgütünün Şêx Saîd hareketi ile ilişkisi bugün hala tartışılan bir meseledir. Kimi araştırmacılara göre harekete Azadi öncülük etmiştir. Kasım Fırat, hareketle Azadî arasında yakın ilişkiye işaret ediyor ve şunları anlatıyor. “1900’ların başından itibaren gizli veya açık bazı Kürt örgütleri kurulmaya başlandı. Bunlardan biri de Azadi Cemiyeti idi. Cemiyette Kürt aydınları, Türk ordusunda subaylık yapan Kürt kökenliler öncülük ediyordu. Seyyid Abdülkadir Efendi, Kör Sadi, Yusuf Ziya, Cibranlı Halit Bey, Hasananlı Halit Bey, Hacı Musayı Xoytu, Kör Hüseyin Paşa gibi insanlar Azadî Cemiyeti’nin endamıydılar (üyeleri). Gizli bir çalışmaları da vardı. Bunlar Şêx Saîd Efendi ile istişare halindedirler. Şêx Saîd Efendi Azadî cemiyetinin bir üyesi değildi. Ama müttefikidir. Bir ittifakları vardı. Şêx Saîd Efendiye geliyorlardı, fikir alıyorlardı, fikir veriyorlardı. Hatta Şêx Saîd Efendi onlara para yardımında bulunuyor. Başka ihtiyaçlarını karşılıyor.”
Azadî liderlerinin tutuklanması
Azadî önderliği genel bir isyan için koşulların oluşmasını beklemektedir. Karların kalkması, yolların açılması hareketin başarısı için önemlidir. Ancak, devlet de hazırlıkları bilmekte ve izlemektedir. Azadî önderleri tutuklanır ve Bitlis’e götürülür, mahkemeye gelmesi ve ifade vermesi için Şêx Saîd için de tezkere çıkartılır. Kasım Fırat bu süreçteki gelişmeleri şöyle özetliyor: “Halit Bey, Yusuf Ziya Bey yakalanınca, olay farklı bir mecraya gidiyor. 1924’te Şêx Saîd Efendi’yi de mahkemeye çağırıyorlar Bitlis’e. Şêx Saîd Efendi bu çağrıya itibar etmiyor. ‘Ben gitmem ‘diyor. Etrafındaki bazı insanlar Hınıs Kaymakamına gidiyorlar. Şêxin kararını iletiyorlar ve işin sulh yolu ile hal edilmesini istiyorlar. Kaymakam Başbakan’a telgraf çekiyor. ‘Şêx Saîd hastadır, Bitlis’e gidemez. İfadesini burada alalım’ diyor. Nasıl oluyorsa Başbakanlık bunu kabul ediyor. O zaman Fethi Okyar başbakandır. İzin veriyor. ‘Şeklen de olsa orada bir ifadesini alın’ diyor. Ama Halit Bey, Şêx Abdurrahman Şernexi, Yusuf Ziya Efendi ve 5-6 kişi daha Bitlis’e götürülüyor.”
Şêx Saîd’in uzun yürüyüşü
Azadî liderlerinin tutuklanması üzerine Şêx Saîd sıranın kendisine geleceğini fark eder. Baharın gelmesini beklemeden harekete geçer. Amacı Kemalistlerin saldırısı karşısında halkı uyarmaktır. Gittiği her yerde büyük kalabalıklar tarafından karşılanır. Kasım Fırat, Şêx Saîd’in uzun yürüyüşüne dair şunları anlatıyor: “Bu gelişmeler üzerine Şêx Efendi tedirgin olur. Yılsonuna doğru (1924) evinden çıkar. ‘Ben gidip mücadele edeceğim, halkımın içine gideceğim. İnsanları bize göre olmayan bu anayasa ve yasalar konusunda bilinçlendireceğim’ diyor. Çıkıp yanındakilerle birlikte Bingöl’e doğru yürüyor. 4-5 Ocak’ta Kırıkhan denilen bir bölge var (Tekman’da) orada ilk kongrelerini yapıyorlar. Kongreye bazı Azadi üyeleri de katılıyor. Katılanlar aşağı yukarı 200 kişiyi buluyor. Orada Şêx Saîd”i ‘Reisi Mücahidi’ ilan ediyorlar. Bu hareketin bir cihat olduğunu, buna katılanların birer mücahit olduğunu, bunun ulusal bir görev olduğunu beyan ediyorlar. Bundan sonra Şêx Saîd mektuplarını Reisi Mücahidi diye imzalıyor. Böyle toplantılar yaparak yoluna devam ediyor. Bingöl’de de bir toplantı yapıyor. Oradan Lice ve Hani’ye gidiyor.”
Amed’in kuşatılması
Piran olayı bir dönüm noktası olur. Artık çatışmadan kaçınmak ve ilkbaharı beklemek mümkün değildir. Kasım Fırat, Piran olayı ile ilgili şunları anlatıyor: “Kardeşi Şêx Abdurrahim Piran’dadır. Piran’a gidiyor. Piran’a giderken çok büyük bir kalabalık oluşuyor. Hep meseleyi anlatarak gidiyor. Savaşalım diye değil, bize bir zulüm yapılıyor, biz bu zulme karşı dik duralım, kendimizi bilelim ve bildirelim’ diyor. Bilindiği gibi Piran’da iradeleri dışında bir hadise patlak veriyor. Kardeşinin evinde misafirler arasında birkaç tane kaçak varmış, bir grup asker bu kaçakları almak istiyor. Vermeyince hakaret ediyorlar. Sonuçta bir çatışma çıkıyor ve askerlerden bazıları yaşamını yitiriyor. Bazıları esir alınıyor. Böylece ok yaydan çıkıyor. Artık Şêx Saîd Efendi de geri adım atmıyor. ‘Savaşmadan ama doğrularımızı söyleyerek devam edelim’ diyor. Binlerce kişi toplanıyor. Lice alınıyor. Hani alınıyor, Piran alınıyor. Palu alınıyor. O zaman Genç vilayettir, Genç alınıyor, Elazığ alınıyor. Şêx daha sonra Diyarbakır’ı kuşatılıyor. Ancak kuşatma başarılı olmuyor. Geri çekilmek zorunda kalıyorlar. Kendisine hicret etmesi öneriliyor. Ama Şêx Efendi bunu kabul etmiyor. ‘Ben gidersem halk ne olacak. Ben bu elimdeki asa ile kalsam bile, bu zulme, bu ceberrut ve Nemrüdi güce karşı mücadele edeceğim’ diyor.”
‘HÜDA PAR, sahip çıkamaz’
Kasım Fırat, HÜDA PAR’ın Şêx Saîd’e sahip çıkması ve mezar yerinin açıklanmasını istemesine dair açıklamalarını inandırıcı bulmuyor. Fırat’a göre, HÜDA PAR’in bu tutumu bir münafıklık örneğidir. Fırat bu konuda şunları söylüyor: “Ben bunların ve bunlarla birlikte olanların münafık olduklarına kanaat getirdim. Ben hocayım. Medrese kökenliyim. Bu gibi konularda fikir beyan etmeye ehliyetliyim. İslam literatüründe münafık derler bunlara. Kalbi ile dili aynı olmayan kişilere münafık denilir. Bu HÜDA PAR meydana çıkıyor Şêx Saîd’in mezarını istiyoruz. Mezar yerini açıklayın diyor. Şêx Saîd bizim değerimizdir diyor. Ama HÜDA PAR’ın birlikte olduğu iktidarın döneminde biz on senedir Şêx Saîd’in mezar yerini açıklanması için mücadele ediyoruz. Dava açtık, mahkemeler kapısında dolandık, daha dün Şêx Saîd’in mezar yerini bilmediklerini İçişleri Bakanlığı bizzat açıkladı. Belki yarın öbür gün Şêx Saîd’i meydanlarda anacaklar. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Ben anlayamadım. Bunlar İslamı da, Kürtlüğü de her şeyi siyasi çıkarı için kullanıyorlar.”
Şêx Saîd Efendi Palu’da doğuyor, Xinûs’ta büyüyor. Ehli medresedir. Yani Medresede okumuştur. İlim, irfan sahibidir. Çok güzel edebiyatı biliyor. Şairdir. Farsça, Arapça, Kürtçe, Zazaca ve Türkçe’yi çok rahatça konuşan bir bilge insandır
Şêx Saîd kimdir?
Hareketi ve kişiliği hala tartışılan Şêx Saîd’in kökenleri ile ilgili Kasım Fırat şu bilgileri veriyor: “Şêx Saîd efendi, Şêx Ali Septi’nin torunudur. Şêx Mahmut Efendinin oğludur. Kendisi Palu’da dünya gelmiştir. Babası irşat ediyordu. Mûş, Xarpet (Elazığ), Çewlig (Bingöl), Erzingan (Erzincan) hatta Agirî müritlerini geziyor. Şêx efendi Palu’da doğuyor Hınıs’ta büyüyor. Ehli medresedir. Yani Medresede okumuştur. İlim, irfan sahibidir. Çok güzel edebiyat biliyor. Şairdir. Farsça, Arapça, Kürtçe, Zazaca ve Türkçe’yi çok rahatça konuşan bir bilge insandır. İstanbul matbuatını takip eden, dergi, günlük gazeteleri, haftalık gazeteleri izleyen ve kendi medresesinde bunu tartışan bir kişilikti. Suriye’ye Lübnan’a canlı hayvan satıyor. Her sene 10 bin civarında hayvan gönderiyor. Bir sene sonra gidip parasını topluyordu. Çok iyi medreseleri vardı. Kısaca tanıtmak istersem Şêx Saîd budur.” Fırat, bütün Kürtlere Şêx Saîd’e sahip çıkma çağrısında bulunarak sözlerini bitiriyor: “Şêx Saîd efendi sadece benim dedem değildir. Bir halkın değeridir. Her şeyi ile kendisini halkı, imanı için feda etmiştir. Şêx Saîd’e halk sahip çıkmalı. Ulusal düşünen, inançlı, insancıl düşünen herkes bu değere sahip çıkmalıdır”