Mezarlarda bizi ağıtlardan ve sayılardan farklı bir şey karşılıyor. Bir baharın üzerinden geçtiği mezarların hepsinde çiçek açmış. O gün toplu gömülüp üzerlerine kepçelerle toprak atılan mezarlar geride kalanların ziyaretleri ile çiçek açmış
Medine Mamedoğlu
“Önce düşler terk etti bu kenti, sonra anılar birer birer” der bir şarkısında İlkay Akkaya. Depremden sonra nice düşlerin, anıların ve hikâyelerin yok olduğu bir kentten dinliyorum ben de bu şarkıyı. Düşlerin ve anıların yerini büyük bir hafıza ve acıya dönüştürdüğü bir kentten…
6 Şubat depremlerinin üzerinden 5 ay geçti. Seçimle birlikte unutulmaya başlayan, şimdilerde ise normallik telaşımızla unuttuğumuz deprem bölgelerinden kaç kişi haberdar. Kaçımız orada halen içme suyu olmadığını, havanın 40 dereceye vardığı kentlerde insanların çadırlarda yaşamak zorunda kaldığını biliyor. Normallikle birlikte tatil ve bayram telaşınıza bir sayfa ara verdireceğim. Biliyorum hayat devam ediyor, biliyorum zamanın akıp geçmesi gerekiyor, biliyorum dünü unutmalıyız. Ama biz unutmaya çalışırken, unutamayanları ne yapacağız? Onlarla dayanışmak, yaralarını sarmak yerine onları da mı unutmaya çalışacağız?
Geçen 5 aya rağmen deprem kentlerinde temel yaşam ihtiyaçları ve barınma sorunu hâlâ çözülmüş değil. Enkaz kaldırma çalışmalarının devam ettiği kentlerde dağılan toz havanın ısınmasıyla birlikte günleri daha boğucu kılıyor. Tozun tadını boğazınıza kadar hissettiğiniz Semsûr’da kaldırılan enkazlar için alınan tek önlem (ki bu bütün enkazlar içinde geçerli değil) musluk suyu ile enkazı sulamak. Enkazın kaldırıldığı alanda herhangi bir tahliye çalışması ya da maske dağıtımı da yapılmıyor. Dört bir yanı enkaza dönen kentte yurttaşların camını ya da kaldıkları yerin kapısını kapatması onları hastalıklardan korumuyor.
Tozla birlikte kentte solunum yolu hastalıkları da artarken, artan hava sıcaklığı nedeniyle maske takamayan yurttaşlarda öksürük, astım ve nefes alamama şikâyetleri başladı. Tabi sadece bu da değil, şebeke suyunun hâlâ iyileştirilmediği kentte aileler temiz içme suyuna da ulaşamıyor. İçme suyu bulamadıkları için şebeke suyu içen insanlarda ishal ve mide ağrısı sorunu yaşıyor. 5 aydır özellikle seçimden sonra unuttuğumuz deprem kentlerinde genel durum biraz bunlar. Hatırlatmak için söylüyorum depremi yaşayıp 3 gün aç susuz kalan, yakınlarını kaybeden ve kışı bir nevi dışarıda geçiren insanlar içme suyu bulamıyor. Dağıtılan içme suyunu almak için ise sıraya giriyor. Sene 2023 21. yüzyılda, “Deprem bölgesinde her şeyden haberimiz var” diyenlerin yönettiği ülkede insanlar içme suyu için sıraya giriyor. İleride kansere neden olacak tozdan korunmak için camını kapatıyor, kepçelerin yıktığı evlerin önünden akşam yiyecekleri yemekler ellerinde geçiyor.
Yaşamsal olarak insanların yaşadıkları temel sorunlar bunlar. Bunları size henüz şehrin mezarlığını görmeden yazıyorum. İçme suyu ve toz dışında söylüyorum burada tarihler hala 6 Şubat, şehir meydanında ki saat kulesinde saat halen 04.17. Diğer bayram gibi bu bayramı da mezarlıkta karşılayacak olan insanlar mezarlığa gitmeden önce şekerlerini alıyor. Aldıkları şekerlerin ardından yolunu ezbere bildikleri, her gün gittikleri mezarın yolunu tutan insanları 5 ay önce olduğu gibi mezar numaraları yazılı tahtalar karşılıyor. Aldıkları şekerleri mezarların üzerine bırakan kadınların oturduktan sonra yaptıkları ilk iş ağıt yakmak oluyor. “Li ku yî..(neredesin)” sözüyle başlayan ağıtlar 6 bin kişinin gömüldüğü mezarlıkta herkese söyleniyor.
Mezarlarımızda çiçekler açtı, unuttunuz mu?
Mezarlarda bizi ağıtlardan ve sayılardan farklı bir şey karşılıyor. Bir baharın üzerinden geçtiği mezarların hepsinde çiçek açmış. O gün toplu gömülüp üzerlerine kepçelerle toprak atılan mezarlar geride kalanların ziyaretleri ile çiçek açmış. Yaklaşan bayramı mezarlıkta geçirecek olan kayıp yakınları, “Bu kadar acı da insan bayramı hisseder mi?” sözüyle hepimize o günleri tekrar hatırlatırken, onların unutamadığı o günleri bizler unuttuğumuz için utanır mıyız bilemem. “Bize bayram yeri de düğün yeri de kutlama yeri de bu mezarlık” diyerek kaybettikleri yakınlarına olan özlemini dile getiren bir kadını dinlerken arkamda ki mezarda bir genç bir mezara duvak bağladı. Neden diye sorduğumda mezarda yatan Nesibe Doğan’ın bugün düğün günü olduğunu öğreniyorum. Tek bir hikâye bile bize değil 5 ay 5 yıl geçse dahi o günlerin geçmeyeceğini tekrar tekrar gösteriyor.
Buralarda bayram böyle geçecek dediğim mezarlıkta bir kadının, “Neden” sözlerini duyuyorum. “Neden gittiniz, neden bıraktınız bizleri…” diyen Sevgi Kılınç yaşanan depremde annesi, babası ve bir kardeşini kaybetmiş. “Üzgün ama en çok da öfkeliyiz” diyerek o günlerde yaşadıklarını anlatan Kılınç, “6. günün sonunda çıkıp geldiler. Sonra da gelip bizden helallik istediler. Ben bu pişkinliğe dayanamıyorum. O günden sonra bize değil bayram, doğum günü bile kutlanmaz. Bize her gün 6 Şubat, ben her sabah aynı güne uyanıyorum” diyor. “İyi ki ölüm var” diyerek kaybettikleri yakınlarının yanına gideceği günü beklediklerini söyleyen Kılınç konuşmasının ardından gideceği mezarın yolunu tutuyor.
Dedim ya siz unuttunuz belki ama her gün aynı enkazları, aynı mezarları ve aynı günü yaşayan insanlar hiçbir şey unutmuyor. Belki Sevgi’nin bir sözüyle siz de o günlerde yaşananları tekrar hatırlarsınız, çünkü bu insanların hatırlanmaya ve unutulmamaya ihtiyaçları var. Her şeyden önce acılarını paylaşmaya ve dayanışmaya… Ne zaman bilemem ama yeniden inşanın temelleri bu şehre atıldığında insanların hatırlayacağı ilk şey de bu dayanışma olacak. “Gitmediler, buradaydılar” diyecekleri o dayanışmaya.
Bırakın bir bayramınız da böyle geçsin.