Mehmet Şimşek’in Maliye ve Hazine Bakanlığı’na tayin edildiği gün bir twit dizisinde, “küresel finans oligarşisi Türk ekonomisine el koydu” diye yazmıştım. Bu twit dizisini bir gün içinde 300 bin kişi okudu.
Nedense bu diziyi “tanınmış” tek bir kimse, bizimkiler de içinde, ne “beğendi”, ne de “retwitledi.” Hatta ismen tanıdığım birisi “kibar olmayan” bir itirazda bile bulundu.
“Yeni Duyun-u Umumiye” ekonomiye çökmüştü.
Aradan bir hayli zaman geçti. Geçtiğimiz gün Tele 1 TV’de Merdan Yanardağ ve ekibinin programına katılan CHP Genel Başkanı, Mehmet Şimşek’in Hazine Bakanı ve Gaye Erkan’ın da Merkez Bankası Başkanı olmasını “Duyun-u Umumiye” benzeri bir “el koyuş” olarak yorumladı.
Önem verdiklerimin ilgisizliğine ne kadar şaşırdıysam, bu yoruma misliyle hayret ettim. Bu yeni ekonomik politikaya Kılıçdaroğlu’nun itirazı kadar şaşırtıcı hiçbir şey olamaz. Çünkü bin bilmem kaç maddelik Millet İttifakı “seçim programı”ndaki ekonomik vaatler bölümünü okuyan herkes, Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olsaydı, Mehmet Şimşek ve Gaye Erkan ikilisinin şimdi yaptığından farklı hiçbir şey yapmayacak olduğunu kolayca anlamış olmalıdır. Seçim programının söz konusu ekonomik bölümü malum olduğu gibi, Mehmet Şimşek’in kabine arkadaşı Babacan tarafından yazılmıştı. Bu bölüm, Erdoğan’ın “nass” teorisine, yani “faiz sebep enflasyon netice” heterodoks programatik temel görüşüne alternatif olarak “IMF programını” önermekteydi. Yani Kılıçdaroğlu işbaşına geçseydi o da Şimşek gibi ilk iş olarak Merkez Bankası’nın faizini arttıracaktı. Seçim öncesi ABD’ye, İngiltere’ye ve Almanya’ya küresel güçlerin “desteğini” kazanmak için gittiğinde, onlara “faiz artışı” sözü verdiğini söylesem, kesinlikle günaha girmem.
Girmem çünkü, kapitalist modernite sistemi içinde Türkiye’nin karşı karşıya olduğu krizden çıkışın sadece iki yolu var.
Birinci yola Millet İttifakı girecekti, seçimi kaybetti, ama Türk devleti Millet İttifakı’nın, gerçekte uluslararası finans oligarşisinin, daha somutu IMF’nin programını onların elinden aldı ve Şimşek-Erkan ikilisiyle uygulamaya koydu. Faiz yüzde 15’e yükseldi. Daha da yükselecek. Bu program “kemer sıkma” programı. Emekçi o kadar zayıfladı ki, pantolon kemerini zaten sıkabileceği kadar sıkmaya başlamıştı. Şimdi kemerindeki son deliğe ek delikler yapmak zorunda kalacak. Erdoğan-Şimşek ve Erkan da emekçinin belini koparana kadar sıkacak. Yani ücretler düşecek, Derviş “reformları” döneminde olduğu gibi birkaç milyon işçi ve hizmetli işten atılacak. Hormonlu ekonomi küçülecek.
Neden? Çünkü başka türlü krizin “buhrana” dönüşmesi önlenemez. (Kriz Fransızca buhran ise Arapçası olmakla birlikte ekonomistler “buhran” sözcüğüne krizden daha yüksek bir anlam yüklemekte.) Türk ekonomisi henüz “buhranda” değil. Halk perişan ama dev fabrikalar, büyük bankalar peş peşine iflas etmiyor. Yani Amerika’da 1929 “buhranında” yaşananlar gibi bir “çöküş” yok. Ama biraz daha gecikilse olacak. İşte şimdi hem küreseller hem de Türk devleti büyük yerli tekelleri ve bankaları IMF yöntemleriyle kurtarmak üzere harekete geçti. Seni beni kurtarmak için değil. Böylece hem Türklere verdikleri borçları “Duyun-u Umumiye” yöntemiyle almayı garantileyecekler, hem de Türk ekonomisinin çöküşüyle kendi krizlerinin de tetiklenmesini önleyecekler. Bir de NATO var. Ha Rusya Türkiye’yi bombalayıp yerle yeksan etmiş, ha kriz, “buhrana” dönüşüp Türkiye çökmüş, NATO’nun askeri hesapları bakımından sonuç aynıdır. Üçüncü Dünya Savaşı sürüyor ve NATO müttefikini kurtarmaya çalışıyor.
Gördüğünüz gibi hem Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu’nun krizden çıkış programı, hem de bu programı çalan Erdoğan rejiminin programı Şimşek’in tabiriyle gayet “rasyonel”. Yani “akla uygun.”
Uygun da kimin aklına uygun? Londra’daki “tefecilerin”, Türkiye’deki para babalarının aklına uygun. Soruyorum: Bu program çalışan insanın aklına uyar mı? Ona “Batı ekonomisi zarar görmesin, yerli holdingler ve bankalar batmasın diye ücretine el atacağız, seni işinden kovacağız, açlığa mahkum edeceğiz, ama sonunda krizi aşacağız, seni kurtaracağız” desek, bize “git işine ulan, biz Nasreddin Hoca’nın eşeği miyiz ki, kulağımıza ‘yaz gelecek yonca bitecek, karnın doyacak’ diye masal anlatıyorsun” demez mi?
Yazı uzadı. Krizden çıkışın ikinci yolundan kısaca söz edelim: Bir cümledir.
Ordunun, polisin, Diyanet’in harcamalarını iyice kısacaksın, buralardakilerin yarısını terhis edeceksin, “vatanın bekası” için inşaatlarda, madenlerde, tarlalarda asgari ücretle çalıştıracaksın, (yani KHK’lı yapıp sivil ölü haline asla getirmeyeceksin) krizi aşacaksın…
Varsın buralarda çalışırlarken ister Harbiye Marşını, ister Mehter Marşını çığırsınlar, isterse “en büyük asker, en büyük polis, en büyük imam bizimkiler” diye slogan atsınlar, değil mi ki kalpleri vatan aşkıyla çarpıyor, ıssız dağlarda “şehit düşeceklerine” ve imamlar da “ölü yıkamaktan” yorulacaklarına, vatan ve millet için kan yerine ter döksünler, Türkiye’yi krizden kurtarsınlar.
Öyle ya, “ordu, polis, imam harcamaları sebep, kriz ise netice” değil mi? Qamışlo meclis eşbaşkanı ve yardımcısı iki kadını öldürmek için bir milyon dolarlık füze atıyorlar ve kadınlar bitmiyor, yine atıyorlar ya hu!
Ya “sebebi” kaldıracaksın ya da faizi yükseltip, halka kemer sıktıracaksın.
Hangisi size “rasyonel” geliyorsa onu tercih edebilirsiniz…