Sonuç olarak, siyaseti belirleyen bu kurnaz erkek akıl, her seferinde, faşizmden kurtulduk kurtuluyoruz motivasyonuyla biz kadınlardan en büyük fedakarlığı istemeye devam ediyor
Nur Bingöl
Hengamesi bol, tespitleri yüzeysel, sandığa lüververden hızlı varan bir seçimi atlattık. Yine seçimin en çok çalışanı ama süreci ve sonucu belirlenemeyen taraf olduk.
Tabii ki biliyorduk faşizmin sandıkla yıkılamayacağını hatta bu en iyi bildiğimiz şeydi. Gözümüzün önünde şekillenen ve adına ittifak denilen şeyin bolca sol “soslu sağcılık dansı” olduğunu .
“Hele şu faşizme bir tokat atalım, sıra bize de gelecek” minvalindeki söylemler de beklenen sona götürmedi.
Temel ilkelerimizden taviz vermedik ama sonrasının hayali bizi biraz da esnetmedi değildi. Zira “Güneş rengarenk doğabilir, Memlekete bahar gelebilirdi. Hem, zafere giden yolda “Küçük esnekliklerin” ne zararı olabilirdi?
Seçim bitti, hayal de geçti:
Aslında bunların hiçbirinin olmayacağını biliyorduk, olacak olanın da ne olduğunu öngörüyorduk.
Sadece bir iktidar kaybedecekti.
Peki biz kadınlar, erkek akıl siyaseti rehin almışken kazanmış mı olacaktık?
Kadın cephesinin temel gücü kendisinde görmesinin nedeni, sorunu doğru tanımlıyor ve 3. Yol’un yani asıl toplumsal olanın kadın hareketinden geçiyor olduğunu biliyor olmasıydı.
Ancak, biz kadınların zor bir seçim sürecinden geçmesi, bizim için de bir sınavdı; kesişimsel dertler birbirini kesmeye başladı.
Nasıl kadın olunur? Kadın nasıl görünmelidir? Bize kadınlığı kim atadı? Kendimi kadın hissediyor muyum? En çarpıcı olanı da hangi kadını hangi kadın temsil eder!
En kabul haliyle faşizmden beslenmeyen “kadın” olma tanımının baştan kabul gördüğü alandır aslında bizim alanımız, en üst kimliğimiz kadın olmamızdır. İşte bu seçime giderken ki hallerimiz tam da buradan bizim sınavımız oldu.
Kürt bir kadın olarak varlık nedenini her gün ispatlamak zorunda kalanların cumhurbaşkanına oy isterken desteğinin gösteriye dönüşmesi istenen, ittifaka dair yaklaşımı kendi partisinden, ilkesinden, ideolojisinden yana tavır almanın neredeyse karşı tarafın gizli destekçisi konumuna düşme tehlikesini ensesinde hisseden, koşulsuz şartsız destekleme fedakârlığının beklendiği taraf olduk.
Evde, sokakta, iş yerinde, kocaya, babaya, patrona, abiye yaptığımız “alttan al, idare et” düsturu bu seçimde bizden istenmiş oldu, idare etmek gerekiyordu. Bu ülkenin bölünme ve Kürt fobisi vardı ve bu seçimde onların huyuna gitmeliydik. Hele kazanalım, ondan sonra konuşurduk!
Konuşmanın en elzem olduğu dönemdeyiz.
İdeolojik politik farklılığın getirdiği, bizi biz yapan değerlerin tartışılmadığı, kadına dair politik kazanımların ve toplumsal hassasiyetlerin her seçim öncesi masaya yatırılmaması için yeni bir tartışma zemininde bir araya gelinmeli, bu kazanımlar zedelenmeden yöntem tartışmaları yapılmalıdır.
Sonuç olarak, siyaseti belirleyen bu kurnaz erkek akıl, her seferinde, faşizmden kurtulduk kurtuluyoruz motivasyonuyla biz kadınlardan en büyük fedakarlığı istemeye devam ediyor.
Üstelik yine, yeniden dizayn adı altında eski erkek aklı revize ederek önümüze getirme hedefinde de ısrar ediyor.
Seçim ve mücadele yönteminin belirlenmesi sürecinde, denenmiş yöntem ve aklın bir kenara bırakılması, özgür kadın hareketinin, bu politikaların belirlenmesinde de baskın bir irade olarak ben varım demesi elzem ve hayatidir.
Bu durumun aksi, mevcut durumu düzeltmeyeceği gibi zaten belirleyeni olamadığımız alanın en azimli kitlesi olma vasfını da elimizden alacaktır.
Kadın hareketi, herhangi bir savaşın ya da mücadelenin “gizli kahramanı” olmayı reddedecek, ortada bir savaş varsa, asli kurucu ortağı olduğu bu mücadelenin açık kahramanı olacaktır.
Saha, ona en çok emek verenin ellerinde hamurlaşmak zorundadır.