Amin Maalouf, “Semerkant” adlı romanında İran’ın 20. yüzyıl başında izlediği denge siyasetine de değinir. Bu köklü devlet yarı-sömürgeleşmiştir ve Alman emperyalizminin basıncını hafifletmek için ikinci bir seçenek olarak ABD emperyalizmine yanaşır. Denge siyaseti izleyeyim derken yerine getiremeyeceği ağır taahhütler altına girer. Ancak bunun da bir mantığı vardır, İran böylece zaman kazanmaktadır. Maalouf bu siyaseti bir Nasreddin Hoca fıkrası ile anlatır:
“Yarı deli bir hükümdar, eşek çaldı diye Nasreddin Hoca’yı ölüme mahkûm etmiş. Tam öldürülmeye götürülecekken, Hoca şöyle bağırmış: ‘Aslında bu eşek benim kardeşimdir. Bir büyücü onu bu hale soktu. Bu eşeği bir yıl bende bırakın. Ona tekrar sizin benim gibi konuşma öğretirim’. Hükümdar ilgilenmiş, hocaya söylediklerini tekrar ettirdikten sonra; ‘pekâlâ’, demiş. ‘Ama günü gününe bir yıl sonra eşek konuşmazsa, ölümlerden ölüm beğen.’ Hükümdar gidince karısı hocaya ‘böyle bir şeyi nasıl söylersin?’ diye sormuş. ‘Eşeğin konuşmayacağını sen de biliyorsun’. ‘Tabii ki biliyorum’ diye cevaplamış Nasreddin Hoca. ‘Ama bir yıla kadar hükümdar ölebilir, eşek ölebilir, ben ölebilirim’.”
Putin’le 17 Eylül’de imzaladığı anlaşma gereği İdlip’te ağır taahhütler altına giren Tayyip Erdoğan’ın durumunu izah etmek için de bu fıkra anlatılabilir. Anlaşma gereğince 10 Ekim’e kadar İdlip çevresindeki 15-20 km’lik temas hattının ağır silahlardan arındırılması, 15 Ekim’e kadar da Heyet’i Tahrir’uş Şam gibi “terörist” kabul edilen cihatçı grupların bu hattan çıkarılması isteniyordu. Cihatçıların bir kısmı anlaşmaya uymayı reddetti. AKP iktidarının “çekilme tamamlandı” şeklindeki açıklamaları Rusya’yı tatmin etmiş değil. İmkânsız olduğu herkesin malumu olan bu taahhütler vaktinde yerine getirilemedi.
Ama yıl sonuna kadar İdlip içinden geçen Lazkiye-Halep (M4), Halep-Şam (M5) otoyollarının açılması gibi başka taahhütler de var. Ayrıca AKP cihatçı grupların laf dinlememesi karşısında İdlip’te güvenliği sağlama görevini üstlenerek zaten en baştan ölümlerden ölüm beğenmiş durumda. Son bir haftada İdlip’teki temas hattı Türkiye’de eğitilmiş cihatçılar, ekstra TSK birlikleri ve silahlarla tahkim edildi. Bu tahkimat hem AKP’nin sözünü dinlemeyen cihatçı gruplara had bildirmek hem de Suriye ordusunun olası kara operasyonunun önüne set çekmek için yapılıyor.
AKP ve cihatçı gruplar üzerinde basınç uygulamaya yönelik kimi hamleler dışında kısa vadede Rusya ve Suriye tarafından İdlip’e yönelik büyük çaplı bir operasyon gerçekleşmesi pek de olası değil. Uzun vadede Rusya ve Suriye, TSK’nin bölgeden çıkmasını elbette dayatacak. Ama henüz o aşamada değiliz. AKP en azından zaman kazanma noktasında amacına ulaşmış durumda.
Şimdi dönelim fıkraya. Ne Rusya ve Suriye’nin yarı deli hükümdar kadar akılsız olduğunu ne de AKP’nin Nasreddin Hoca kadar masum olduğunu söyleyebiliriz. AKP kazandığı zamanı kullanmak, Rusya ve Suriye de AKP’ye tanıdıkları zamanın karşılığını almak
AKP, 2019’da ağırlaşarak sürecek bir ekonomik krizin ortasında yerel seçimlere giderken, iktidar blokunu bir arada tutup muhalefeti baskı altına alacağı bir baskın gündem yaratmak zorunda. Erdoğan çözümü yine Kürtlere yönelik savaşta bulduğunun sinyallerini veriyor. Giderek daha sık biçimde Suriye’deki sınır ötesi operasyonları Fırat’ın doğusuna da uzatmaktan söz ediyor. Erdoğan’ın bu söylemine paralel olarak Tel Abyad’ın (Gire Spî) karşısındaki Urfa Akçakale’ye askeri yığınak yapılıyor.
Erdoğan bunu, iddia edildiğinin aksine emperyalizme meydan okuyarak değil, hem ABD’nin hem de Rusya’nın isteklerini yerine getirerek yapıyor. İki rakip gücün isteklerinin aynı anda yerine getirilmesinin çok zor ve ağır maliyetli olduğunu ancak imkânsız olmadığını gördük. İdlip’teki anlaşma konusunda Putin’le el sıkışırken Trump’ın teşekkürünü de alan Erdoğan, iki güç arasındaki rekabetin yıkımını kendinden önce Kürtlere ödetmeye ve bunu da iç politikada kendisi açısından bir zafere çevirmeye çalışıyor.
Eylül ortasındaki İdlip mutabakatından dört gün sonra Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un “Fırat’ın doğusu”nu “Suriye’nin bütünlüğüne yönelik ana tehdit” olarak nitelendirmesi, geçtiğimiz günlerde Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in “Kürtler, ABD ile hareket etme konusunda ısrar ettiği sürece görüşmeler vakit kaybı” diyerek İdlip’ten sonraki hedeflerinin “Fırat’ın doğusu” olduğunu açıklaması Kürtler açısından olumsuz sinyaller.
Rusya ve Suriye, Erdoğan’la kısa vadeli çıkar örtüşmesini sonuna kadar kullanmak isteyecek, ABD de Erdoğan bağımlılık ilişkilerini temelden koparmadığı ve Brunson vakasında olduğu gibi gerektiğinde hizaya geleceğini gösterdiği sürece Kürtleri savunmak konusunda fazla ısrarcı olmayacaktır. Elbette topyekûn bir saldırı ve tasfiye olasılığından söz etmiyoruz ama AKP’nin gönlünü alıp Kürtlere yönelik kısmi saldırıların önünü açacak bir seçenek mümkündür.
Emperyalizmin tercihi, uzun vadede bağımsız halk güçleri değil uşaklardır. Ancak bağımsız halk güçlerinin denklem içindeki siyasi ağırlığının kaynağı da emperyalistler arası çelişkilerden faydalanmak için kurdukları taktiksel işbirliklerinde değil kendi özgüçlerindedir. Emperyalistler arası rekabetin giderek aleyhte sonuçlar üretmeye başladığı ve kısa vadede de olsa AKP’ye fırsatlar sunduğu bir ortamda Suriye Kürtlerinin kendi özgüçlerinden ve bunun bölgede harekete geçireceği dinamiklerden başka güvenceleri yoktur.