Seçimler sonrası değerlendirmeler tartışmalar devam ediyor. Seçim sonuçlarının ortaya koyduğu veriler bu tartışmalarda etkili olmuş durumda. Seçim öncesi oluşan beklentilere ulaşılmamış olması tartışmalarda eleştirilerin sert olmasına neden olmaktadır.
Diğer taraftan ise belirledikleri hedeflere ulaşan devlet ve onun önemli aktörü AKP yeni programlarla yoluna devam edecektir. Yeni dönemde çok yönlü bir strateji kurarak seçimlerde sağladığı kontrolü geliştirecektir. Ve ilk meyvelerini de yerel seçimlerde almak isteyecektir.
Sonuç olarak, seçim sisteminde yapılan değişikliklerle Yeşil Sol Parti’nin parlamentoda muhtemel anahtar olma rolüne darbe vuruldu.
Kürt ve Alevi birisinin cumhurbaşkanı olmaması için alınan tedbirler sonuç verdi. Devletin bütün aklımıza gelen-gelmeyen olanakları ile yapılan toplum mühendisliği sayesinde AKP kaybettiği oylarını Cumhur İttifakı içinde tutmayı başardı.
AKP seçimlerde belirlediği stratejisini seçimlerden sonra da devam ettirecektir. Milliyetçiliğin farklı tonlarını toplumsal kesimlere monte eden siyasal akıl, şüphemiz yok ki demokratik Kürt hareketine yönelik “Çöktürme Planı” ile uyumlu olacaktır.
Bu dönem AKP siyasetinin yeni oluşturduğu stratejisi sadece güvenlikçi planlarla yürütemeyeceği üzerine kurulu. Anlaşılan odur ki bir taraftan güvenlikçi politikaları güçlendirilecek diğer taraftan yeni bir Kürtlük icat ederek özgürlük mücadelesini içerden boğmak isteyecektir.
Bu politika ile devletin geçmişte uyguladığı, AKP’nin de gelgitli politikalarından sonra aynı noktaya geri dönüğü bir senaryoyu daha kapsamlı yöntemlerle devreye sokacağı anlaşılmaktadır.
Savaş ekonomisi kabinesi
Geçmişte devletin uyguladığı Kürt halkının hafızalarından silinmeyen Hizbul-kontra projesinin şekil değiştirmiş hali tekrar denenecektir.
Gelinen noktada demokrasi, barış, özgürlük, emek, eşitlik, adalet gibi kavramlara alerjisi olan bir siyasi iktidarın muhatabı durumundayız. Kürt hareketini tasfiye etmek ve küresel şirketleri mutlu etmek için daha koordineli çalışan bir siyasi iktidarla muhatap olmak bizlerin silkelenmesini, ne yapması gerektirdiğini net olarak ortaya koymasını gerektiriyor.
Öncelikle bir savaş ekonomisi kabinesi oluşturulduğunu düşünüyorum. Özellikle Suriye, Güney Kürdistan, Libya, Azerbaycan gibi sınır-ötesi sahalarda yürütülen askeri politikaların belirleyici aktörü Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olması ilk işaretlerdir.
Neoliberal politikaların savunucu militanı Mehmet Şimşek’tir
Erdoğan’ın yeni kabinesinde öne çıkan Mehmet Şimşek üzerinden ekonomik krizi çözme şansı yoktur. Sadece uluslararası sermayeye güven vermek istenmesidir. Kapitalist şirketlerin politikalarını iyi bilen birisi olarak geçmişte de şimdi de sermaye çevrelerini mutlu eden, halkı yoksullaştıran politikaları savunan Mehmet Şimşek’in kurtarıcı gibi sunulması konusunda bizlerin kafası son derece açık olmalıdır.
Demokratik kapsamlı bir politik merkez oluşturmak acil ve en somut görevdir
Geçmişte yaptıklarının şimdiki yapacaklarının teminatı olan, siyasi iktidara karşı güçlü net demokratik kapsamlı bir politik merkez oluşturmak acil ve en somut görevdir. Tartışmaların en önemli gündemi, hedefine kapsamlı politik bir merkezi inşa etmek olmalıdır. En önemli özeleştiri de böyle bir politik merkezin inşa edilmesi kararlılığının gösterilmesi ile mümkündür.
Önümüzdeki dönemde siyasi iktidarın muhatabı olmak demek parçalı muhalif politik merkezlerden ziyade güçlü kolektif bir iradeyi örmektir.
Bu nedenle HDP’de oluşan bileşen hukukunun gözden geçirilmesi elzemdir. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın genişletilmesi ve yeniden yapılanması şarttır. Siyasi aktörler kendini sadece merkezde oluşan bürokratik ilişkinin unsurları haline dönüştürmemelidirler. Politik merkez demek merkezde birleşmek demek değil, kitlelerin güvenini kazanan siyaseti ortaya çıkarmak demektir.
Alan örgütlenmelerine uzak duran siyaset politik merkez olamaz
Muhalefeti harekete geçirecek siyasi yapılanma gücünü yerel örgütlerden alır, yerel örgütlenmeleri zayıf olan siyasi yapılar bürokratik merkezi yapılara kaçınılmaz olarak dönüşürler. Parlamenter sistemin siyasete sağladığı olanaklardan çok bireylere sağladığı olanaklar gizli bir şekilde öne çıkar.
Türkiye’nin jeopolitik durumu iç ve dış göçleri kent merkezlerine yöneltmiştir. Yıllardır uygulanan yanlış tarım politikaları doğal köy yaşamını çarpık kent yaşamına dönüştürmüştür. Savaş ve yoksulluğun fotoğrafları metropol kentlerinde net olarak görülüyor. Geleceği güvencede olamayan milyonlarca insan, işsiz gençler, hak almaktan uzak sendikalar, kent yoksullarının sosyolojik durumunu anlatıyor.
Böylesine bir nüfus yoğunluğu içinde hak talepli örgütlü muhalefeti kurmak, yeni siyasetin kılcal damarları olmak zorunda. Üniversiteli gençlerin, kadınların, ekoloji hareketlerinin, işçilerin örgütlü iradesine dayanmayan muhalif siyaset değiştirme iradesinin öznesi olamaz.
Bu nedenle var olan örgütlenmeler rötuşlanarak muhatabımızı geriletemeyiz, mücadeleyi büyütemeyiz.
Önümüzdeki dönemin mücadele programı Demokratik Cumhuriyet’te gerçekleşmesini istediğimiz taleplerdir.