Düşen ve üşüşen şeyler var. Her birine yeni isimlerle seslenmek gerekiyor. Zaten bugünlerde birçok şey gerekiyor, durmadan gerekiyor. İhtiyaç listesi çıkarsak bir gün, saat başı düzeltmek lazım geliyor. Gelen bir şeyler de var çünkü giden çok şey var. Diyebiliriz ki bugünlerde gidenlerin ve gelenlerin hızı baş döndürüyor. “Durup ince şeyleri düşünmek” mi, hayır. “İnceldiği yerden kopması” mı, belki.
Bırakmak bir çare gibi insanın önüne çıkar bir gün. Bir şeyleri bırakmak; yeni bir derde bulaşmamak için. Bırakmak; dertler ağırlaşmasın diye. Bırakıp unutmak; yeni bir yol için kılavuz. Evet, insan bir şeyleri bırakınca bazen yepyeni bir şeyler buluyor. Onlar için de yeni isimler gerekiyor, kazasız belasız gelsin diye henüz keşfedilmemiş isimler. Çağırmak getirebilendir, öğrendik bunu da.
Hiç gelmeyecek olan insanlar vardır, gidilemeyecek yerler de var artık bu zamanda. Gidilemeyen insanlar var hayatlarımızda, her biri için içimizde birer mezar açtık. Gidilemeyecek yerler için de içimizdeki dünya haritasında boşluklar yarattık. Kâh bir çöl, kâh bir bozkır, kâh bir dağ başı. Kim neye benziyorsa o orası ve o kadar.
Keşkelerin canı çıksın diye bir nida, hataların bedeli niye bu kadar ağır diye bir imdat, ekmek gibi, su gibi lazım. Böyle itirazlar, insani çıkmazlar gelip birer oyuk olur bir süre. Kendine yer açar yeni acılar çünkü hayat eskimeyi kabul etmiyor. Değiş diyor, değiştir diye iknalarla kuşatıyor bizi. Hayat bu, cezalar verdiği kadar emirler de veriyor; yeni bir yol için, yeniden başlamak için.
Biliriz, eskimeyen ve hep kendini ispat eden bir gerçeğimizdir; vazgeçmek de hayati, kaybetmek de insani. Makul gerekçeleri var herkesin, ehlileşen yanları var birilerinin. Ayrılmak tam da böylesi anlarda başlıyor zaten. İnsan yan yanayken de ayrılabilendir. Bu acımasız gerçeği tüm çıplaklığıyla görmek de var bu hayatta. Ve yine evet, hayat gösterendir.
Kaçış çizgilerini düşünüyorum bazen. O kaçış çizgileri üzerinde bir harita, bazı adresler ve birileri olmalı. Tesadüflere yer bırakacak kadar kaçmak, sonra oradan da sıkılmak. Her karşılaşma bir şeyleri yitirecek, bir şeyler birilerinin yerine geçecek. Belki de tersi olacak. Ama insan sıkılgan bir varlıksa, kaçış çizgilerinden de tüyebilir. Yani her yol insanı götürmeyebilendir.
Bir çemberin içinde başka bir çember, etrafında dolanıyoruz. Merkezine gitmek, merkezinden kaçmak. İkisi elbette bir yol ama biz ikisinin de içinden geçelim, varsın bir yerlere varmak hiç olmasın. Denilmiştir zaten, varmak değil, varolmak lazım. Olmanın varan hali, herkesin başına gelsin, herkesleşsin.
İhtişamından henüz bir şey kaybetmemiş bir kelimeye varalım. Adı neşe olan o hal, cesareti de yanına alsın. Beraber yürüyelim, gidelim, kaybolalım, vazgeçelim, dönmeyelim, kaybedelim. Hepsini başımıza neşe getirsin. Biz de alıp onu başkasına gösterelim hatta bulaştıralım bir virüs gibi. Olsun diyelim, olsun. Bizi kovan da kovalayan da neşe olsun. Teselli ya da umut; bunlara bulaşmayalım da bulaştırmayalım da. Kıblemizi, pusulamızı, auramızı neşe belledikten sonra yolumuz açıktır, açılacaktır.
Haftanın kitap önerisi:
John Steinbeck, Gazap Üzümleri /
Çeviren: Rasih Güran, Remzi Kitabevi