Bazı anlar ve fotoğraflar asla unutulmaz. Yarası derin, etkisi kalıcıdır; insanın bağrına saplanır. Geçen hafta önüme düşen, bir deri bir kemik kalmış o insanüstü iradenin etkisinden kurtulamıyorum. Detaylarını yazamam ama birilerinin ağzının suyunu akıtarak paylaştığı o fotoğraf karesi insanım diyen herkesin vicdanını ayaklandırmaya yeter de artar.
Ne yazık ki o fotoğraflar üzerinden iki kesim tepindikçe tepindi. Kürtlerin varlığını inkâr eden, yok sayan, düşmanlık eden ırkçılar bu fotoğraf karesini “zafer” edasıyla, “hak talebinde bulunanların yenilgisi” olarak servis ederken; kendisini Kürt milliyetçisi olarak adlandıranlar da bunun üzerinden “mücadelenin gereksizliğinin” propagandasını yaptı. Bu fotoğrafları gören yüzbinler ise içten içe hem bu sessizliğe hem de insanlıktan nasibini almayan bu anlayışlara isyan etti. Vicdan ve ahlak çürümüşse, birbirine taban tabana zıt gibi görünen bu kesimlerin aynı noktada ve çizgide buluşması kaçınılmaz hale gelir. Bilinç de bilgi de ideoloji de inanç da eğer vicdan ve ahlaktan yoksunsa insanı sadece robotlaştırır. Bugün yaşadığımız bozulmaların kaynağında maalesef bu duygusuzluk, vicdansızlık ve ahlaksızlık var. Bu görüntü karşısında insan olan tefekkür eder, haksızlığı sorgular, bu iradeye saygı gösterir, elinden hiçbir şey gelmiyorsa ve iradi kırılmaya uğramışsa utancından sessizleşir. Ama birbirini besleyen bu iki kesimin davranışlarında bu insani davranışların hiçbirinden eser yok. Çünkü iki kesim arasında amaç birliği ve uzlaşma vardır. Amaç gerçekten Kürtlerin hak ve özgürlüklerini savunan HDP ve Kürt siyasi hareketini tasfiye etmek, etkisizleştirmek ve büyük bedellerle verilen mücadelenin içeriğini boşaltmaktır.
Seçim sonrası ortaya çıkan tabloyu da fırsat bilen ve bunu “yenilmişlik duygusuna” dönüştüren bu kesimler eş zamanlı olarak harekete geçti. Aynı merkezden yönlendirilen bu kesimler yıllardır iktidarın zorla ve baskıyla yapamadığını yaparak Kürt siyasetini tasfiye etmek istiyor. Bazılarının da mücadeleyle var olan bu siyasi çizgiyle kapanmayan tarihsel hesaplaşmaları var. Kürt siyasetine vurmanın konforuyla abandıkça abanıyorlar. Özel görevlendirilen –ister ırkçı kesimler olsun ister kendilerini güya Kürt milliyetçisi olarak tanımlayan kesimler olsun – çevreleri bir tarafa koyuyorum. Aydın, sosyolog olarak geçinenlerin fırsat bu fırsat diyerek “eleştiri” adı altında büründükleri sefil hal de içler acısı. Kürd’ün en büyük kadersizliği gerçek aydınlardan ve düşünürlerden mahrum kalmasıdır. Adlarını zikretmeye değmeyecek kadar zavallı olan ve bir güne bir gün ayağına taş değmemiş bu isimlerden bazıları demeç verme, yazı yazma ve güya derin analizlerde bulunma yarışına girdi. Hemen arzı endam ettiler Serbestiyet, Rupel ve sosyal medya gibi mecralarda. Dillerindeki kabalıkları, düşüncelerindeki tutarsızlıkları ve ruhlarındaki teslimiyeti pazarladıkça pazarlıyorlar. Operasyonel klikler de boş durur mu, hemen başladılar bu “muhteşem, ufuk açıcı, yön gösterici” akıldaneliğe alkış tutmaya. Aman efendim ne derin analizler yapılmış da Kürtler mutlaka bu söylemleri ciddiye almalıymış da… Nedir peki Kürd’ün aklının ermediği bu derin analizler, bu üstün zeka ürünü düşünceler? HDP bir siyasi parti değilmiş, performans partisiymiş, oradaki insanlar da siyasetçi değil memurmuş, hemde PKK’nin memuruymuş! Kendileri gibi düşünürlerin ve hatta filozofların Kürtler yeterince kıymetini bilmiyormuş, onları baş tacı yapmıyormuş, ama yıllardır mücadele edenler dinozormuş… Bunları ciddiye alıp cevap vermek bile zûl ama insan kendisini tutamıyor. Ey yüce düşünürler bize büyük keramet olarak sunduğunuz bu sözlerin neresinde orijinallik var, “düşünce” diye pazarlanan bu ezberlerin nesi farklı? Yıllardır biz bunları zaten iktidar temsilcilerinden duyuyoruz. Ortaya koyduğunuz bu dil, düşünce biçimi bir aydın dili değildir; bir fezleke dilidir, iddianame dilidir. “Sözde parti, sözde yönetici, sözde Kürt” diyen iddianameler ile “HDP parti değil” sözleri arasında ne fark var? Hangi özgünlükten, hangi düşünceden bahsediyorsunuz? Yıllardır yargılanan ve mahkemelerde yüzlerce siyasetçi izleyen biri olarak, bugün bize HDP karşıtlığı üzerinden düşünce diye pazarladığınız sözlerin, düşüncelerin çoğunu o adliye koridorlarında duyuyorum. Herhangi bir iktidar yetkilisini dinleyin aşağı yukarı sizin bu söylediklerinizi söylüyor zaten. Hatta düşünce diye ortaya koyduklarınız Kürtlerin belediyelerine kayyım atamanın gerekçesi yapılıyor; yüzlerce insan benzer iddialarla yargılanıyor, tutuklanıyor, cezaevlerinde bulunuyor. Sizin bu sözlerinizin Cemaatin 2009 yılından başlayarak uzun yıllara yaydığı “KCK operasyonları” için kurduğu iddialardan, Kobanî Kumpas Davası için kurgulanan senaryodan ne fark var?
Hiç kusura bakmayın, kimse bunları orijinal düşünceler diye yutmaz. Takla attırarak yeniden dolaşıma soktuğunuz ezberleri bunca bedel ödemiş, feleğin çemberinden geçmiş Kürtlere “düşünce, fikir, eleştiri” diye yutturamazsınız.