Süryani soykırımının 108’inci yılında Türkiye’ye Sayfo’yu kabullenme ve yüzleşme çağrısı yapan Bethnahrin Kadınlar Birliği üyesi Süryani aktivist İbtisam Gawriye, ‘108 yıldır hiçbir adım atılmadığına’ dikkati çekti
Hıristiyanlığı kabul eden ilk halk olan Süryaniler, Bethnahrin’in (Mezopotamya) en eski ve yerleşik halklarından biriydi. Süryaniler, 1915 yılında “kılıç” diye adlandırılan Sayfo Süryani Soykırımı’na maruz bırakıldı. Soykırımda ağırlıklı olarak kılıç ve hançerlerle katledildikleri için bu adlandırmayı kullanan Süryaniler her yıl 15 Haziran’da, Sayfo’da katledilenleri anıyor. Sayfo, 1915 yılında “Müslümanlaştırma”, asimilasyon ve “Türkleştirme” politikalarıyla Bethnahrin dahil olmak üzere Türkiye’nin birçok bölgesinde yaşayan azınlıklara uygulanan sistematik soykırımdan biriydi. Sayfo sonucunda, nüfuslarının üçte ikisini kaybeden 700 bin Süryani’den geriye yalnızca 200 bin kişi kaldı.
Katledilip göç ettirildiler
Sayfo Süryani Soykırımı’nda yaklaşık 500 bin Süryani “yok edildi”, 300 bini katledildi, 200 bini de kimliksizleştirildi. Sayfo’da Ermeni Soykırımı’nda da olduğu gibi yalnızca Süryani halkı değil, canlı cansız tüm hayvanlar katledildi, adeta bir “canlı kırımı” yaşandı. Yüzlerce kadın ve çocuk tecavüze ve istismara uğradı, bir çoğu bu nedenle yaşamına son verdi. Soykırımın ardından uygulanan zorunlu göçler, “Türkleştirme ve Müslümanlaştırma” politikaları nedeniyle birçok Süryani kimliğini kaybetti. Süryanilerin bir kısmı da yaşadığı coğrafyayı, topraklarını terk etmek zorunda kaldı. 1915 Sayfo Süryani Soykırımı’nın ağırlıklı olarak uygulandığı Bethnahrin bölgesindeki Süryani nüfusu ise 200 bine düştü.
Mülkleri gasp edildi
Üzerinden 108 yıl geçmesine rağmen soykırım politikaları bugün hala bir avuç kalan Süryanilere karşı tüm canlılığıyla uygulanmaya devam ediyor. Binlerce mülk, kilise ve manastır gasp edilirken, son birkaç yıl içerisinde onlarca kilise “satılığa çıkarıldı”, “altın var” iddiaları üzerine kiliselerde “yasal” kazılar yapıldı. Bununla birlikte ibadet yerleri ahırlara çevrildi, mezarlıklar tahrip edildi, kiliseler ve manastırlar bombalandı, yakıldı ve yıkıldı.
Dillerini yaşatmak için mücadele veriyorlar
Tüm bunlarla beraber “yok etme” politikasının en ağır sonuçlarından biri de asimilasyon ve kimliksizleştirme oldu. Binlerce insan kimliğini ve anadilini yitirdi. Sayfo’nun ardından Süryanice eğitim veren tüm akademi ve okulların yakılıp yıkılması nedeniyle günümüzde tehlike altındaki diller arasında yer alan Süryanice, yok olmakla karşı karşıya. Turabdin’de (Mêrdîn ve çevre iller) bulunan ve Avrupa’ya göç etmek zorunda kalan bir avuç Süryani, tüm baskı ve zorluklar karşısında anadilleri Süryaniceyi yaşatmak için büyük bir mücadele veriyor.
1924 Sürgünü
Süryaniler soykırım olarak görülen 1924 Hakkari Sürgünü’ne maruz bırakıldı. 1923-24 yıllarında Colemerg (Hakkari) – Wan (Van) ve çevresinden göç etmek zorunda kalan Doğu Süryanileri, topraklarına geri dönmeye başladıktan sonra bir süre asker ve bölge aşiretlerinin baskısına maruz kaldı. 13 Ağustos 1924 tarihinde dönemin Türkiye Genelkurmay Başkanı’nın hazırladığı, Bakanlar Kurulu’nun da bir gün sonra kabul ettiği raporun ardından alınan kararla, Doğu ve Batı Süryanileri’nin dönüş yaparak yaşadıkları bölgelere karşı saldırı “planları” başlatıldı. 12 Eylül 1924 tarihinde de bölgedeki bazı aşiretlerin işbirliği sonucunda Colemerg, Elkê, Oramar, Çukurca, Amadiye ve çevresinde Doğu Süryanileri’ne yönelik 26 Eylül’e dek süren saldırı ve katliamlar hayata geçirilmeye başlandı.
Soykırım hala sürüyor
Bugün yaklaşık 35 bin Süryani’nin yaşadığı Turabdin ve Türkiye’de, her an tekrar etme ihtimali barındıran soykırım ve politikalarına rağmen zorunlu göçe maruz kalan Süryaniler son birkaç yılda yaz aylarıyla başlayarak dönüş yapmaya başlamıştı. Ancak soykırım politikaları yalnızca saldırı ve katliamlarla sınırlı kalmadı. 1915’te başlayan kaybettirme politikaları da yeniden açığa çıktı. Keldani Şimuni ve Hurmüz Diril, devlet tarafından defalarca kez boşaltılan Şırnex’in (Şırnak) Elkê (Beytüşşebap) ilçesine bağlı, Süryanice ismi Mehre olan Kovankaya köyüne 2011 yılında dönerek topraklarında yeniden ekolojik bir yaşam kurmaya başlamıştı. Ancak 7 Ocak 2020 tarihinde haber alınan Diril çiftinden 65 yaşındaki Şimuni’nin cenazesini, çiftin oğlu 70 gün sonra köy yakınındaki bir derede buldu. İşkence edilerek katledilmiş halde bulunan Şimuni’nin çocukları, annelerini bulduğunda vücut bütünlüğünün olmadığını paylaşmıştı.
Geri dönmeyin mesajı
Yaklaşık iki buçuk yıldır da kayıp olan Hurmüz’ün akıbetine dair bir arpa boyu bile yol alınmış değil. Süryaniler bu katletme ve kaybettirme örneğini, Sayfo’nun devamı olarak tanımlıyor. Ayrıca Sayfo ve 1980’li yıllarda binlerce Süryani’nin zorunlu göçe maruz bırakılmasının ardından yaz aylarında köylerine dönen Süryanilere bir umut olan Hurmüz ve Şimuni’nin katledilmesi ve kaybedilmesi, “geri dönmeyin” mesajı olarak yorumlanıyor.
Yüzleşme çağrılarının sürdüğü Sayfo’nun 108’inci yılında, Bethnahrin Kadınlar Birliği (Huyodo d’Neshe d’Bethnahrin – HNB) üyesi Süryani aktivist İbtisam Gawriye’e JinNews’ten Marta Sömek’e konuştu.
‘Bu coğrafyanın sahibiyiz’
Süryani halkının büyük bir çoğunluğunun Turabdin bölgesinde yaşadığına değinen Gawriye, “Biz Süryaniler olarak o coğrafyanın sahibiyiz. Bu yüzden de Süryanilerin Osmanlı’ya sadık olmadıkları düşüncesi, diğer bütün gayrimüslimler gibi onları potansiyel tehdit kategorisine taşımıştı” dedi.
Soykırım ile Süryanilerin sahip oldukları topraklara el koyarak gaspın da planlandığını vurgulayan, Gawriye “Böylece bütün Hıristiyanları kapsayan bir katliam başlatıldı” sözleriyle 1915 yılında Süryani halkı ile birlikte tüm Hıristiyan topluluklara karşı soykırım gerçekleştirildiğini dile getirdi.
‘Osmanlı’da soykırım politikaları’
Gawriye, “Osmanlı’nın hüküm sürdüğü geniş bir coğrafyada Süryani (Asuri-Arami-Keldani) halkına karşı gerçekleştirilen bu soykırımla, binlerce yıllık kültür, tarihsel değerler ve siyasal, dinsel bir halkın varlığıyla birlikte yok edilmeye çalışıldı. Soykırım sonrası gelen diğer yok etme siyasetleri, soykırım ile yok edilemeyen halkları gelecekte de en zayıf duruma düşürerek, tehdit unsuru olmasını engellemeyi amaçlamıştır. Bu hedefe ulaşmak için ise her türlü yola başvurulmuş ve böylece Süryani halkının kimliği ile temsil gücü zayıflatılmıştır” ifadeleriyle Sayfo’nun amacını yorumladı.
Türkiye’nin Sayfo ve diğer soykırımlar karşısında inkar politikalarına rağmen geçmişte Süryani halkına karşı birçok imha ve yok etme siyaseti uygulandığını söyleyen Gawriye, “Maalesef ki bu geçmiş, yüz binlerle tarif edilmekte. Bununla birlikte birçok ülke ve yönetim, Süryani halkını kendi topraklarında yok saymakta ve yok etmeye çalışmaktadır. Demem o ki, Süryani halkı tarihten günümüze 1933 Simele (Irak) Katliamı gibi birçok katliamdan geçirilmiştir. Yine 11 sene önce Suriye ve Irak’ta DAİŞ terör örgütü tarafından Hıristiyanlara karşı çok büyük katliam başlatıldı. Dolayısıyla Suriye ve Irak’ta yaşayan halkımız da bu katliamdan maalesef ki üzerine düşün payı aldı. Bu gibi saldırı ve katliamlara ise demokrasinin merkezi sayılabilecek Avrupa devletleri de göz yummuştur. Böylece katledilen ve göçe zorlanan halkımız, günümüzde hala Avrupa’da da kendini kanıtlamak zorunda kalmıştır” dedi.
‘Türkiye soykırımı tanımalı’
Osmanlı’nın temel politikasının Hıristiyan halkları “Müslümanlaştırmak” olduğunu aktaran Gawriye, “Türkiye’nin ana politikası ise Türkiye’yi Sünnileştirmek ve Türkleştirmek oldu. Türkiye’ye çağrımız, bu tek din, tek dil, tek ırk ve tek tip siyasetinden vazgeçmesi, sahiplendiği Osmanlı tarihinin sadece gösterişini değil, hatalarını ve ayıplarını da kabullenmesi. Çünkü ancak geçmişte yapılan hataları kabullenerek gelecekte bu hataların tekrarından kaçınılabilir” sözleriyle Sayfo ile yüzleşme çağrısında bulundu.
Turabdin ve Türkiye’de yaşayan Süryanilerin, devletin soykırımı kabul etmemesi nedeniyle hala 15 Haziran’da anma etkinlikleri yapamadığına işaret eden Gawriye, “Ne kadar üzücü ki 108 yıl geçmesine rağmen hala Türkiye’de bu konuyla ilgili ileriye doğru hiçbir adım atılmadı. Tabi ki biz dünyanın dört bir yanında bütün gücümüzle, diplomatik ve siyasi yollar da dahil tüm yollarla Türkiye’nin inkar politikasını terk etmesi için baskı yapmak zorundayız. Bunu da intikam duygusuyla değil, hepimizin eşit hak ve hukuk ile var olacağı daha sağlam bir gelecek kurabilmek için yapıyoruz” vurgusunu yaptı.
Süryani kadınlarına çağrı
Öte yandan Sayfo’da binlerce kadının taciz ve tecavüze uğradığını belirten Gawriye, tarihten beridir mücadeleyi bırakmayan Süryani kadınlara şu sözlerle seslendi: “Kadınlarımıza tecavüz edildi, ‘el konuldu’, din değiştirmesi için zorlandı. Direniş gösteren herhangi bir Süryani kadın, daha büyük işkencelerle katledildi. Çocukları zorla ellerinden alındı ve bir gün onları öldürmeleri için ‘devşirildi’. Osmanlı, Süryani kadınları ‘sermaye’ olarak kullanmıştı. Türkiye’de hala olduğu gibi kadınları sadece kendi himayesi altında tutmak için çabalamışlardı. Böylece Süryani halkının geleceği de, kadınları, kızları ve çocuklarına ‘el konularak’ yok edilmeye çalışılmıştı. Avrupa’da yaşayan Süryani kadınlara çağrımız ise asla geldikleri yeri unutmasınlar. Unutmasınlar ki Süryani (Asuri-Arami-Keldani) kadınlar köklerinden kopmasın. Bilsinler ki bir Süryani kadın geniş kültürel değerlere sahip. Bizim Şamiram, İştar ve Zenobia gibi başarılı, güçlü ve tarihe adını yazdırmış kadınlarımız vardı. Bizler onların çizdiği yolu takip etmeliyiz. Çünkü yoktan var eden kadın, öğreten, nice profesörler, nice tarihçiler, nice siyasetçiler dünyaya getirmiş, büyütmüş ve eğitmiştir. Onun için unutmayın ki kadın varsa toplum vardır. Kadın varsa, hayat ve medeniyet vardır.”
‘Türkiye’nin tarihiyle yüzleşmesi’
Gawriye, Süryanilerin taleplerini ise şu sözlerle dile getirdi: “Tek istediğimiz Türkiye’nin geçmiş tarihiyle yüzleşmesi ve cumhuriyetin topraklarında yaşayan tüm halkların, gasp edilen haklarını iade etmesini ve gelecekte halkların kardeşçe yaşayabilmelerini sağlamaktır. Çünkü hepimizin tek ortak amacı, bu tür üzücü olayların gelecekte yaşanmaması için elimizden geleni yapmak olmalıdır.”
İSTANBUL