Günlük dilde en çok kullanılan kavramlardan biri de “eğitim” kavramıdır. Toplumsallığın inşasında, yaşamsal ihtiyaçların karşılanmasında, geçmiş ve gelecek arasında ilişki kurulmasında, varlığın sürdürülmesinde vazgeçilmez bir kavramdır eğitim. Bu mana ile eğitim toplumun özüyle varlığını sürdürme ve özgür kalma durumuyla ilgilidir. Bu bakımdan toplumsal bir sorumluluk gerektiriyor.
Rıza toplumunda eğitim ana-kadının bilgeliği ile gerçekleşmiştir. Bu öz bilindiğinden dolayı devletli sistemler eğitimi ana-kadının kemaletinden uzaklaştırarak, çalarak, devletleştirilen bir alana dönüştürür. Rıza toplumunun varlığını sürdürmesi için eğitim ne kadar önemli ise devletçi sistemin geleceği için de o kadar önemlidir.
“Ağaç yaş iken eğilir”, “Yedisinde ne ise yetmişinde de odur”, “Xuy (Huy) kemiğe işleyince çıkmaz” özdeyişleri kişiliğin oluşmasında çocukluk döneminin önemini anlatmaktadır. Rıza toplumu – doğal toplum, insanlığın çocukluk aşamasıdır. İnsanlığın kaybolmayan toplumsal hafızası bu aşamada gizlidir.
Ana-kadının kemaleti sadece bir çocuk doğurmaya yönelik değildir. Klan toplumsal formunda bütün çocukların anası durumundadır. Doğal toplumdan eğitim ve öğrenme süreci ana-kadınla ilişkilidir. Doğuran, besleyen, koruyan, büyüten, öğreten, toplumsal yaşam içinde yer almasını sağlayan, kişilik özelliklerini şekillendiren ana- kadın ve toplumdur. Kadının Mürşit-i Kamilullah olması bu hakikatten dolayıdır. Bu hakikat binlerce yıldır Alevi zihin dünyasında “Yolun sahibi anadır, sır ondadır. Nur candadır. Can canan ile ananın deryasında damladır” şeklinde özetlenmiştir. Kadının toplumsallığı inşa edecek kadar kemalet sahibi, toplumsallığı korunması ve devam ettirilmesini sağlayacak kadar eğiticidir.
Ana kadının deryası hakikate ulaştıran eğitimi esas alır; toplumsal yaşamın bütünlüğüne dayanır. Başka bir ifade ile ana kadının kemaleti ile yetişmek; kadın – yaşam – özgürlük (Jin – jiyan – azadî) formülünün temelini oluşturur. Toplumsal yaşama ait bütün kutsallık bu formülde yaşam bulmuştur. Bu formül güçlü ideolojik bir kimliğin ifadesidir.
Toplumun eğitim hakkı varoluşsaldır. Başka bir güce devredilemez, temel insan hakkıdır. İnsanın beslenmesi, barınması, korunması nasıl temel ihtiyaç ise eğitim hakkı da temel ihtiyaçtır. İnsanın varoluşundan kaynaklı bir hak olduğu için kutsaldır. Çocukluk aşamasında ana-kadın tarafından öğretilen temel ahlak ilkeleri, etik, estetik, toplumsal varlığın devamına yönelik değerlerin hepsi eğitimi oluşturur. Doğal toplumun özünü oluşturan bu zihniyet yapılanması, devletçi toplum tarafından devletleştirilen bir alana dönüşür. Ana – kadına ait bütün değerler ele geçirilir.
Rıza toplumunda eğitim ana-kadının bilgeliği ile gerçekleşmiştir. Bu öz bilindiğinden dolayı devletli sistemler eğitimi ana-kadının kemaletinden uzaklaştırarak, çalarak, devletleştirilen bir alana dönüştürür. Rıza toplumunun varlığını sürdürmesi için eğitim ne kadar önemli ise devletçi sistemin geleceği için de o kadar önemlidir. Çocuk, genç toplumdan ve anadan ne kadar uzaklaştırılırsa o kadar kontrol ve denetim altına alınır. Gençliği sadece bir yaş kategorisi olarak düşünmemek gerekiyor; toplumsallığın inşasında en güçlü enerji kaynağıdır. Gençlik, demokrasi ve özgürlük arayışının ideolojik kimliğinin taşıyıcısıdır. Çocuk ve gençlik üzerinde her türlü ideolojik kimlik inşa edilebilinir. İktidarcı anlayışlar bu gerçekliği bildiklerinden dolayı çocuğu ve gençliği ele geçirmeyi, anadan uzaklaştırmayı toplumsal kişiliği devletleştirme olarak görür. Bu anlayış Sümer rahip tapınaklarında en sistemli bir şekilde kurumsallaşır. Tapınaklarda amaca uygun ideolojik müfredatlarla toplum karşıtı bir sistem inşa edilir.
Eğitim yoluyla toplumun kontrol ve denetim altına alınması, çocuğun ve gencin anadan uzaklaştırılması anlayışı ulus devlet formunda yurttaşlığın gereği olarak yasal hale gelmiştir. Eğitim yoluyla yurttaş inşası ulus devlet anlayışlarının en stratejik projelerinin başında gelir. Bu projede, egemen ulusun dışında kalan toplulukların dini, inancı, kimliği, etnik yapısı, dili, siyasi görüşleri “eşitlik ilkesi” gereği tekleştirilir. Özellikle demokratik olmayan yönetimlerde okul yoluyla “yurttaş imal etme” anlayışı sürekli kendini güncellemektedir. Son günlerde gündeme gelen ÇEDES projesini de bu minvalde değerlendirmek gerekiyor.
Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı ortaokullar ve imam hatip okulları, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı il/ilçe spor müdürlükleri/gençlik merkezleri ile Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Diyanet Gençlik Merkezleri iş birliğinde yürütülmekte olan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi” (ÇEDES) kapsamında bir süredir ülke çapında toplantılar yapılmakta ve çeşitli kararlar alınmaktadır. İmzalanan protokol gereği maddi ve manevi değerlerin korunması adına yaz tatilleri dahil okullarda Diyanet İşleri Başkanlığı kadroları “manevi danışmanlık hizmeti” verecektir.
Okul yoluyla çocuğu ve gençliği kontrole alma, iktidarı en açık şekilde hissettirme, baskıya rıza üretme, çocukları ailelerinden alma, egemen ulus kültürünü aşılama, ergeni denetime alma, terbiye etme yüzyıllık Cumhuriyet modernitesinin eğitim anlayışını oluşturmaktadır. Dersim katliamından sonra Sıdıka Avar’ın yaptıkları, seksen darbesinden sonra binlerce Alevi gencinin yatılı Kuran kurslarına gönderilmesi aynı aklın önceki uygulamasıdır. Rızasız bir şekilde, Kürtler, Aleviler, tüm ötekiler yatılı okullarda egemen aklın kültürü ile asimile edilirken laiklik elden gitmiyordu da şimdi mi elden gidiyor! Bu projelerle çocuklarımıza, gençlerimize düşünmemek, sorgulamamak, itiraz etmemek, apolitikleşmek hedeflenmektedir. Kaybedilen gençlik yenilmiş toplum demektir.