HDP/Yeşil Sol Parti yenilenme sürecine girecekse öncelikle üçüncü yol siyasetini Türkiye siyasetini aşan, kapitalist modernite alternatifi olarak sistemsel düzlemde ele almalıdır
Abdulmelik Ş. Bekir
Mayıs ayında yapılan seçimlere ilişkin tarafların değerlendirmeleri sürüyor. Siyasi partilerin bir kısmı gerçek bir sorgulama sürecine yönelirken bir kısmı da ağırlıklı olarak gerekçeleri önceleyerek kendine yontma çabasında. İktidar ise bir yandan elinde iktidarı, “Kürt yüzyılı” motosundan aşırma “Türkiye yüzyılı” manipülasyonlarıyla vaziyeti idare etmeye çalışırken, öte yandan kendinden devraldığı enkaz karşısında panik bir haldedir. İşin özü ise tüm kurum ve kurallarıyla yerle yeksan olmuş devlet denilen yığının başında duran başta tek adam rejimi başta olmak üzere hiç kimsenin kazanamadığı sıfır denklemli bir durum var. Ne iktidar ne de sistemiçi ve sistem karşıtı muhalefet eskisi gibi yürümeyecektir.
İktidar yeni kabineyle bazı figürleri değiştirerek hem uluslararası sermayeyi çekmek hem de içeride oluşan değişim arzusunu manipüle etmeyi hedefliyor. Ancak yarattığı enkazı kaldırması mümkün değildir. Sistemiçi muhalefet cephesine ise karamsarlık, umutsuzluk ve yılgınlık havası hakim. İktidarın palyatif çözümlerini aşacak gerçek bir yenilenme, değişim ve dönüşümü sağlama gelenek ve vizyona sahip değildir.
Seçim sonuçlarından en fazla ders çıkarması gereken ise sistem dışı muhalefet olarak HDP’nin lokomotifliğini yaptığı Emek ve Özgürlük İttifakı’dır. Uzun erimli bir mücadele birliği ve ittifakı olduğunu göstermelidir. Bu sınavı ne kadar başarılı verirse o düzeyde kendini büyütür ve alternatif yönetim haline getir. Önünde zorlu ama büyük avantajların olduğu bir döneme girdi. HDP’nin seçim sonuçlarına yönelik okumaları ve açıklamaları önemlidir. Geçmişin muhasebesi üzerinden eleştirel ve özeleştirel sorgulamaya gireceğini beyan etti. Ancak bu sürece ilişkin bazı hususlara dikkat etmesinde fayda var.
Öncelikle bu tabloya kaynaklık eden eksikliğin nerede başladığı iyi tespit edilmelidir. Geleneğinde var olan, “kaybettiğin şeyi kaybettiğin yerde arama” mottosunu hatırlamakta fayda var. Bir hatırlatma gerekirse, 2019 yerel seçimleri öncesi HDP’nin kimi destekleyeceği tartışmalarının yürütüldüğü süreçte PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan gelen bir mektup vardı. Öcalan’ın “Önümüzdeki dönemde gerek iç toplumsal gerek bölgesel ve küresel sorunların daha da ağırlaşacağını göz önünde bulundurarak bu üçüncü yol tavrının korunması büyük bir önem ve anlam ifade etmektedir. Bu çerçevede HDP’de vücut bulan demokratik ittifak anlayışı güncel seçim tartışmalarına taraf ve payanda yapılmamalıdır. Demokratik ittifakın önemi ve tarihsel anlamı mevcut ikilemlere kendini angaje etmemesi ve şimdiye kadar olduğu gibi seçimlerdeki tarafsız çizgisinde ısrar etmesidir” değerlendirmesi eksikliğin nerede aranması gerektiğine, sürecin nasıl okunması ve yürütülmesine ilişkin ışık tutuyor.
Öcalan’ın bu perspektifine yönelik o dönem yapılan değerlendirmeler akıllardadır. Sistemiçi muhalefet, “Öcalan AKP ile anlaştı” manipülasyonuyla saldırıya geçerken; maalesef HDP ve daha geniş anlamda sol, sosyalist ve demokratik çevreler de gerektiği gibi anlamlandıramamış, kuşku ve şüphe ile yaklaşmıştı. Oysa bugünden baktığımızda Öcalan’ın neleri öngördüğü ve neleri ifade ettiği daha iyi anlaşıldı. Öcalan, HDP’de vücut bulan demokratik ittifak anlayışının güncel seçim tartışmalarına taraf ve payanda yapılmasının tehlikelerine dikkat çekmiş ve bunun demokratik ittifaka zarar vereceğini ısrarla vurgulamıştı. Kutuplaşma siyasetinin hakaret söylemleri ve demagoji ile bir çatışma ve savaş siyaseti olduğunu, HDP’nin kendi yolunu koruması gerektiğini önermişti.
Öcalan’ın bu günleri gören perspektifinin yeterince anlamlandırılamaması, güncel politik gelişmeler üzerinden ele alınması eksikliğin başladığı noktadır. Demokratik ittifak Öcalan’ın “angaje olmayın” uyarısına rağmen ısrarla sistemiçi muhalefete “aşırı angaje” olmuş, HDP fikriyatı, vizyonu ve temel dinamiklerini ihmal etmiştir. Güncel siyaset ile tarihsel, toplumsal siyaset dinamiklerinin dengesini yeterli düzeyde gözetmemiş, mücadele ve eylem hattında temsili siyasete doğru kayma olmuştur. Elbette bu sadece HDP’nin içine düştüğü bir eksiklik değildir. Daha geniş anlamda Kürt demokratik siyasetinin, sol, sosyalist hareketin yaşadığı eksikliktir.
Faşizmi seçimle yenme iyimserliği mücadelenin örgütleme, eylem ve sokak ayağını zayıflatmıştır. Teorik ve pratik olarak yaşanan yapısal sorunların ele alınarak aşılması süreci faşizm sonrasına ertelenmiş ve çökmüş vaziyette olan faşizmin iktidarı elinde tutmasına fırsat verilmiştir. Oysa Kürt demokratik siyaseti başta olmak üzere sol sosyalist, demokratik siyasetin faşizmin seçimlerle yenilmesinin imkansıza yakın olduğunu herkes ve kesimden daha iyi biliyordu. Faşizm uzun erimli bir mücadele birlikteliği ve direnişi olursa seçimlerle yenilmesi ciddi bir opsiyon haline gelir. Halkları faşizmin seçimle yenilebileceğine motive etme ve bu yönde umut verme ciddi bir gaflet olmuştur. Stratejiyi ihmal eden ve taktik adımlarla sonuç alma kolaylığı demokratik ittifakı, sistem için muhalefetin tamamlayıcı, destekleyici gücü konumuna düşürmüş ve alternatifliği görünmez hale gelmiştir.
Üçüncü yol siyaseti zaman zaman dillendirilse de gerekleri pratikte yeterince yerine getirilmemiştir. Üçüncü yol siyaseti sadece politik yönüyle ele alınınca sistemsel düzlemi ihmal edilmiş, Türkiye’deki temsili siyaset ittifaklar arası dengelerle sınırlandırılmış, geniş fotoğraf ıskalanmıştır. HDP ve fikriyatının perspektifi daralarak geleceği tarifleyen etkisi yeterli düzeyde açığa çıkarılmadığı gibi yarattığı umut, motivasyon ve sinerjisinden faydalanılmamış. Stratejik hedefler ile güncel politikalarını icra etmede denge iyi tutturulamamış, güncel politikalara ağırlık verilmiştir.
Türkiye ve Ortadoğu’da halkların sorunlarına çözüm getirecek en gerçekçi, siyaset vizyonuna sahip olmasına rağmen HDP ve ittifakı “aşırı angaje” olmanın sonucu olarak siyasetsiz kalmıştır. Siyasetsizlik haliyle pasif bir söylem ve duruşu doğurmuştur. Faşizme karşı ciddi bir mücadele verse de Türkiye siyasetinden oluşan handikaplı denklemden dolayı sistemiçi muhalefete karşı siyasetsiz kalmıştır. Bu da HDP’nin alternatif olma temsiliyetini CHP’ye kaptırmasına neden olmuştur. Birçok yönüyle doğru olmasına rağmen cumhurbaşkanlığındaki tercihi, Kılıçdaroğlu üzerinden kendi zeminini CHP’nin propagandasına açma handikabını yaratmıştır.
HDP/Yeşil Sol Parti yenilenme sürecine girecekse öncelikle üçüncü yol siyasetini Türkiye siyasetini aşan, kapitalist modernite alternatifi olarak sistemsel düzlemde ele almalıdır. Süreci perspektifin gerektirdiği yelpazede tasarlamalı. Sorun sadece HDP’nin eksiklikleriyle sınırlandırılmamalıdır. Ortada iktidarı eline geçiren ve giderek kurumsallaşan faşist rejim var. Elbette bu öncelikle HDP, Emek ve Özgürlük İttifakı ile Kürt Demokrasi ve Özgürlük İttifakı’nın olsa da daha geniş anlamda sivil toplum örgütleri, inanç ve etnik grupların, sendikalar, kültürel, ekoloji çevrelerin, kadın ve gençlik hareketleri ve rejim karşıtı tüm kesimlerin, ezcümle ezilen halkların sorunudur. Hatta bir yönüyle sistemiçi muhalefetin de sorunudur.
HDP, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın temel sorumluluğu de burada ortaya çıkıyor. Tartışmayı sadece bütünün bir parçasıyla sınırlı tutmamak. Tüm bileşen ve ittifaklarıyla yeni dönem mücadele vizyon, hattı ve cephesini oluşturmak; ardından da bunu rejim karşıtı tüm yapılara yapmayı başarmaktır. Aksi açığa çıkan demoralizasyon, kızgınlık ve öfkeye bir günah keçisi aramak olur. HDP fedakarlık yaparak kendini günah keçisi haline getirebilir ve rejim karşıtı toplumsal muhalefetin deşarj olmasını sağlar ancak herhangi bir sonuç alması mümkün değildir. HDP gerekli öncülüğü yapmada yetersiz kalmış olabilir ancak son sekiz yıldır mücadele sürecinde faşizm karşıtı bloktan yeterli düzeyde destek alıp almadığı da değerlendirilmelidir. Örgütleri sürekli operasyonlarla zindanlara doldurulurken gerekli sahiplenme gelişti mi? HDP’nin eksiklikleri mahkum edildiği kadar; faşizme karşı mücadeleyi de “sadece oy vermekle” sınırlandıran ya da yeterli gören anlayışları da eleştirel zemine çekmek gerekir. Muhasebe, eleştiri ve özeleştiri süreciyle kendinde yenilenme ve değişimi geliştirirken aynı zamanda yenilenme sürecinin toplumsallaşması için örnek olmalı, model sunmalı, teşvik etmeli ve en önemlisi öncülük edebilmelidir. Herkes ve kesim de kendini bu sürece tabi tutmalı ve katmalıdır.
Türkiye’de siyaset tıkanmıştır. Faşizmin her şeyi çürüttüğü ve çökerttiği bir ortamda sistemiçi muhalefetin faşizmle aynı ırkçı ve milliyetçi dille çözüm olmayacağı netleşmiştir. Faşizmin tüm baskı ve şiddetine rağmen çok dirençli bir toplumsal muhalefet açığa çıkmıştır. Ülkedeki her iki kişiden biri rejime karşı net bir duruş sergilemiş ve faşizmin kurumsallaşmasına izin vermeyeceğini ortaya koymuştur. HDP ve ittifaklarının asıl üzerinde yürüyeceği hat da budur. Üçüncü yol siyasetine büyük bir alan açılmıştır. Çözüm ise Öcalan’ın işaret ettiği “demokratik uzlaşı, özgür siyaset ve evrensel hukuk” üçlü sacayağına dayalı hedef ve vizyonu olan üçüncü yol siyasetidir.