HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, seçimlere ve Kobanê davasına değinerek ‘Hizbullah’ın sisteme dahil edilmesi için de bu davayı kullandılar’ vurgusu yaptı
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de bulunduğu 18’i tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 25’inci duruşmasının 2’nci oturumu, Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda devam ediyor.
Duruşmaya verilen aranın ardından söz alan HDP eski MYK üyesi Bülent Parmaksız, konuşmasını Cannes Film Festivalinde ödül alan Merve Dizdar’a adadı. Dizdar’ın konuşmasından dolayı linç kampanyasına uğramasını kabul edilemeyeceğini belirten Parmaksız, toplumun mutsuz olduğunu ve değişimi talep ettiğini söyledi. Seçim kazanımının, Türkiye’ye kaybettirdiğini belirten Parmaksız, “İki kitleyi birbirine düşman kılarsanız, kısa dönemde kazanırsınız ama uzun dönemde kaybedersiniz. Türkiyelileşme siyasetinin parlamentodaki ifadesi HDP’ydi. Kürtlere, ‘HDP fikriyatından vazgeçeceksiniz. Gidin bölge partisi olun’ diyorlar. Türk yönetenleri bu fikriyatı dağıtmak istiyor. O zaman daha kolay tecrit edeceğini biliyor. HDP’nin bölge partisi olması Türkiye için de Kürtler için de risktir. HÜDA-PAR ile bölgeyi dağıtmaya, Kürtleri İslamize etmeye çalışıyorlar. Bunu hep yaptılar. Barzani ve HÜDA-PAR ilişkisini arttırarak, Kürtleri Barzanileştirmek istiyorlar. Laik, aydın zihniyeti öldürmek istiyorlar. Kürtleri HÜDA-PAR, KDP ve Domuz bağı arasına hapsetmek istiyorlar.”
‘Türkiye toplumu ikiye ayrıldı’
HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ise, mahkeme heyetine “Bir tebriği hak ediyorsunuz” diyerek konuşmasına başladı. Yüksekdağ, kurdaki artışa ve ekonomik krizin derinleşmesine dikkat çekerek, “İktidar sizinle birlikte bir seçim çalışması ve kampanya yürüttü. Bütün siyaset devletin zor ve yargı aygıtlarına dayanarak gayri ahlaki bir zafer ilan etti. Oy demokratik bir haktır. Bu zamana kadar muhalefete ve HDP seçmenlerinin oylarına saygı duyulmadı. Belediyelerine kayyum atandı. Siyasetçiler hala yargılanıyor. 2023 seçimlerinde Türkiye toplumu ortadan 2’ye ayrıldı. Bir tarafta hileyle hurdayla yalanla seçim kazananlar ve Türkiye’nin değişimden yana oy kullananlar. Hayat da, siyaset de, itibar da, bu düzende Türkiye’nin yarısına hakkaniyetli davranmadı, saygı duymadı. Bu memleketin yarısı mağdur, onlara küs, saygı görmemiş ve hakları ihlal edilmiş olarak yaşamaya zorlanıyor. Böyle bir tabloya uyandı Türkiye. İktidarın böbürlendiği zaferin gerçek karşılığı budur” ifadelerini kullandı.
‘Bizim için ölümden öte köy yok’
Doğruları ve gerçekleri söylemekten üşenmeyeceklerine dikkat çeken Yüksekdağ, bu gerçeklere kulaklarını tıkayanların, bu gerçekleri duymak zorunda kalacağını kaydetti. Yüksekdağ, “Bizim üzerimizden seçim çalışması yürütenler, AKP-MHP heyeti zaten kararı vermiş. Bu dava bu hüküm üzerinden sürdürülüyor. Siz karar vermeden Erdoğan hüküm kesti. Bunun üzerinden bir seçim daha yürüttü ve bir seçim daha kazandı. Sizin hakkınızı da yemiyoruz. Sizin sayenizde kazandı. Zafer konuşmasını yaparken, mutlu olmadı ve yine nefret saçmaya devam etti. ‘Biz kaldığımız sürece Demirtaş’ı bırakmayız’ diyerek balkon konuşması yaptı. Yeni yargı sistemi böyle ilerliyor. İnsan bile diyemeyeceğimiz varlıklar ‘Selo’ya idam’ sloganı attı. Demirtaş’a idam isteyen Yüksekdağ’a da Gülten Kışanak’a da idam istiyor. ‘Sizi hapsetmek yetmedi, ölülerinizi istiyoruz’ diyorlar. Bu konuşmaların yapacak siyaset sahası neden bu kadar muhafaza ediyorsunuz. Ben 7 yıl önce ne söylediysem, bugün arkasında duruyorum. Bizim için ölümden öte köy yok. Biz ne ile karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Bundan sonra da bildiğimizi yapacağız. O da direnmek. Zafer sarhoşluğu yaşayanlara soruyorum: Siz bundan sonra ne yapacaksınız? Seçim kampanyasını montajla yaptılar. Bu ülkenin yarısı montaj yapan siyasetçiyi savundu. Aynı şey yıllardır bizim davamızda da yapılıyor. Kaç tane AİHM kararı var ama kimin umurunda? 7 yıldır tutukluyuz. 7 yıldır hukuk dolandırıcılığı yapıldı. Uluslararası hukuk dolandırıldı. Kendi hukukunuzu dolandırdınız” şeklinde konuştu.
‘Bu dava siyasetin merkeziydi’
Yüksekdağ, yargının siyasetin gölgesinde yürümeye devam ettiğini belirterek, “Siz bu dava aracılığı ile siyasi yargılama yaptınız, biz de siyasi savunma yaptık. Bu dava siyasetin merkeziydi. Hizbullah’ın sisteme dahil edilmesi için de bu davayı kullandılar. İktidarın ittifakından olan eski Susurlukçuların aklanıp paklanması sisteme dahil olması da yine yargı mekanizması üzerinden oldu. Bir taraftan Hizbullah’ı aklayıp diğer taraftan JİTEM davası onca görgü tanığına, delile rağmen beraatle sonuçlandı. Hem azmettirenler hem tetikçiler beraat edildi. Bütün suç örgütleri sizin, yargı üzerinden aklanıp sisteme dahil edildi. Bu dosyada sanık olması gerekenler bizim karşımıza müşteki sıfatı ile getirildi. Aynı çizgiyi sürdürmekte de ısrar ediyorsunuz. Erdoğan bir kez daha size talimat verdi. Göreviniz ‘Suçlu çıkarmak’ dedi. Gerçek suçluların açığa çıkmasının önünü kapatmak için bizi suçlu çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bunu 7 yıldır sistematik bir biçimde yapıyorsunuz. Siyaset de bunun üzerinden sürdürülüyor” dedi.
‘Ara karar gerçeği değiştirmez’
Tutukluluk süreci boyunca eşit ve adil şekilde savunma haklarının bile ellerinden alındığını kaydeden Yüksekdağ, şöyle konuştu:
“2016 yılında 3 ay boyunca gözaltı muamelesi gördük. Avukatımızla bile görüşemedik. Tek kişilik hücrelerde tutulduk. Her bir avukat görüşmesi krize dönüşüyordu. Kimin talimatıyla, iktidarın talimatıyla. 3 ay bize sistematik şiddet uygulandı. Bugün güya hakkımızı kullanıyoruz. Biz savunma olanaklarına, savunma hakkına yine ulaşamıyoruz. Bizim kendimizi savunacak zamanımız bile yok. Aradan 7 yıl geçmiş. 7 yıl önceki koşullardan ne farkı var şu an içinde bulunduğum durumumuzun. Savunma olanaklarına yine erişemiyoruz. Sizin aldığınız ara kararlar bu gerçeği değiştirmez.
‘İkinci yüzyıla Kürt düşmanlığı ile giriliyor’
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yüzyılı Kürt karşıtlığı ve halkaların birbirinden kopuşu üzerinden şekillenmişti. Türkiye Cumhuriyeti 100 boyunca beka sorunu yaşadı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti daima diken üstünde yaşadı. Bu elverişli zemin üzerinde de darbeler türedi ve Cumhuriyeti 2’nci yüzyıla getirdi. Tarih tekerrür etmez. Tarihten ders çıkarılmazsa aynı şeyler tekrar eder. Türkiye 2’nci yüzyılına bir Kürt düşmanlığı ile, farklılıklarla karşı tahammülsüzlük ile ve bir demokrasi krizi ile bıçak sırtında giriyor, çünkü Türkiye’deki siyaset zümresi bu krizden besleniyor. Bugün de aynı başarıyı kutladılar. Biz yeniden başlamayı bildik. Bizlerin üzerinde kurulmaya çalışılan karanlığa inat, direnmeyi mücadele etmeyi, inanmayı sürdüreceğiz. Bu zamana kadar nasıl bir enerji ile yürüttüysek, bunu daha da büyütmek zorundayız. Eksikliklerimizden dersler çıkararak yaşamın her alanının mücadele ve direniş alanı olduğunu unutmadan yolumuza devam etmemiz gerekiyor. Kazanma yolundan ayrılmadığımız müddetçe biz kazanacağız.”
‘Can Atalay hala cezaevinde’
Amed Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak da, kumpaslar üzerinden halkın iradesini cezaevinde tutanların halkın iradesine saygı duymaktan bahsedemeyeceğini belirterek, şunları kaydetti: “Halkın iradesini alanlar hala cezaevinde, Can Atalay’da hala cezaevinde. Siyasi partilerin kapısının önünde dahi açıklama yapamadığı, sendikacıların sokağa çıkamadığı, kadınların sokakta sürüklendiği bir ülkede sandığın tek başına demokrasiyi temsil ettiği söylenemez. Onun için mücadeleye buradan başlayacağız. Haklarımızı kullanmaya, örgütlenmeye, özgür irademize sahip çıkmaya devam edeceğiz. Demokrasi ancak böyle gelir. Yoksa manipüle edilen yöntemlerle yapılanlara tek başına halk iradesi açığa çıktı denilemez.
‘Sarayı rahatsız etmişiz’
Kobanê Davasının seçimleri kazanmak üzere açıldığını belirten Kışanak, “Kobane Kumpas Davası sandıktan böyle bir sonuç çıkmasının en önemli müsebbipleri den bir tanesidir. O nedenle kazanacaksak burada kazanacağız. Kobane Kumpas davasını Türkiye kamuoyuna anlatacağız. Bunların yalan olduğunu anlatıp, teşhir edeceğiz. Biz kobane Kumpas Davasını anlatamazsak seçimlerde kazanamayız. Hakikat burada Kumpas dosyalarının arasına kilitlenmiş. Bu ülkeyi demokrasi düşmanlarına bırakmayacağız. Manipülasyon, kara propaganda faşizmin en önemli araçlarından bir tanesidir. Hakikat de demokrasi mücadelesi yürütenlerin en önemli aracıdır. Küçücük bir zorlanmada bile kendi kişisel bekasının kaygısına düşen Süleyman Soylu, ‘Sayın Erdoğan beni çağırdı. Bu belediyelerden rahatsız olduğunu söyledi. Bende onları iki gün içinde görevden aldım’ demek ki bizim görevden alınmamızın hukuki bir gerekçesi yok. Sarayı rahatsız etmişiz. Bizzat bu operasyonu yapan, hakkımızda sahte delil üretmek için işbirliği yapan, kumpas dosyalarını derdest eden, sizi de enstrüman haline getirenler döner sizi de satarlar. Bu kumpas dosyalarının nasıl yürütüldüğü tek tek ortaya dökülecek. Zulmün karşısında yılgınlığa kapılmamak lazım. Zulüm mücadele gerekçesidir” ifadelerini kullandı.
‘Yaratılmak istenen algıya izin verilmemeli’
Ülkede ekonomik krizin olmasına rağmen seçim kampanyasında kimsenin bu durumdan söz etmediğini dile getiren Kışanak, Kobanê Davası’nın bu yüzden açıldığına vurgu yaptı. Kışanak, “Onun için sabah akşam bu dava meydanlarda konuşuluyor. Halkın sofrasından çaldıkları ekmek konuşulmasın diye. Memleketin hakiki sorunlarını konuşmaktan uzak durarak seçim kazanılamaz. Mevcut iktidar kara propaganda üzerine yarattığı algılarla bu seçimi almaya ve muhalefeti de hakikatı konuşamaz haline getirdi. Bence özeleştiri verilecekse burada verilecek. Muhalefet muhasebe yapıyorum, eksiklerimi görüyorum adı altında oyalanmaya ve hırsızın hiç mi suçu yok durumuna düşmeye fırsat vermesin. Yaratılmak istenen toplumsal algı bütün suç muhalefetin hırsızın hiç suçu yok. Bu duruma izin vermemek gerekiyor. Bu halkın özgürlüklerini, sofrasındaki ekmeği, barış hakkımızı elimizden çalan bu iktidara karşı bir saniye bile durmadan mücadele etme zamanı gelmiştir. Demokratik mücadele böyle bir şeydir. Her zaman önüne bakar. Eksiğini görür yanlışını görür ama daha iyisini yapma iddiasını hiçbir zaman kaybetmez. Biz de daha iyisini yapma iddiasıyla bu davada kumpasa karşı mücadele edeceğiz. Umudumuzu emeğimizden, hakikatimizden alıyoruz. Umudumuz harekete geçmektir. Halklarımızın, ortak gelecek arzusunu kaybetmeden demokratik bir gelecek inşasına daha çok sahip çıkacağına inanıyorum” dedi.
‘Hukuk dolandırıcılığına son verilsin’
Duruşma verilen Aranın ardından Avukatların savunması ile sürdü. İlk olarak söz alan Sevda Çelik Özbingöl, hiçbir hükme esas edemeyecek gerekçelerin, gizli tanık delilleriyle sürdürülmeye çalışılan yargı sürecinin yürütüldüğünü belirtti. Tedbir mahiyetini aşan bir tutuklama süresi ile karşı karşıya kaldığını belirten Özbingöl, mütalaanın aksine salıverilmelerini talep etti.
Özbingöl’ün ardından söz alan Avukat Çiğdem Kozan, gerçeğe aykırı soyut delillerle mütalaanın ilerlediğini belirterek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Eric Zemmour kararına dikkat çekti. Kozan, müvekkillerin siyasi faaliyetlerini düşünce, ifade ve örgütlenme hakkı kapsamında olduğunu belirterek, “Tutukluluk bir tedbir, burada bir ceza olarak uygulanıyor. Sadece kaçma şüphesi olduğu için tutukluluk uygulanamaz. Tutukluluk durumunu değerlendirmek zorundasınız” dedi.
Daha sonra söz alan Avukat Ruken Gülağacı verilen tutukluk devam kararının yargılanan ve Kobanê Davası’nı siyasi bir şekilde yürüttüğünü itiraf eden eski heyet başkanının kararı olduğunu ve bununla hukuksuzluğun devam ettiğini belirtti. Mahkemenin bağımsızlık ve tarafsızlık borcunun olduğunu belirten Gülağacı, “Üyelerin atanma şekli, bağlılığınız belli, görev süreleri Anayasa Mahkemesi konusunda sorunlar var. Demirtaş ve Yüksekdağ özelinde dosyaya ilişkin derhal tahliye kararı verildi. ‘Kararın dosya ile alakası yok’ demek dolandırıcılıktır. Talebimiz hukuk dolandırıcılığına son verilmesidir” diye konuştu.
Savunmaların sonlaması ardından duruşmaya ara kararı görüşmek üzere ara verildi.
Kaynak: MA