Biliyorsunuz Türkiye 1995 yılından bu yana Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin tarafı. Bu sözleşmeye taraf olmak demek, o devletin sözleşmede yer alan tüm hak ve özgürlükleri çocuklar için hayata geçirmeyi bir “yükümlülük” olarak kabul etmesi anlamına gelir. Ancak bu “kabul” her zaman yükümlülüklerin yerine getiriliyor olduğunu göstermez. Bu yüzden de BM Çocuk Hakları Komitesi taraf devletleri “izler”. Komite her beş yılda bir hükümetlerden ve o ülkenin sivil toplum örgütleri ile çocuklardan aldığı raporlara göre bir değerlendirme yapar ve “sonuç gözlemleri” yayımlar. Yayımladığı bu metin tespitler ve tavsiyeler içerir. Bu tespit ve tavsiyeler, – zaman zaman hükümetleri rahatsız etse de- o ülkenin hükümeti için çocukların hak ve özgürlüklerine ilişkin bir yol haritası niteliği taşır.
2 Haziran günü BM Çocuk Hakları Komitesi Türkiye’ye ilişkin yeni tespit ve tavsiyelerini yayımladı. Komite’nin tespitleri çerçevesinde şekillendirdiği tavsiyeler oldukça önemli. Ne yazık ki yıllardır devam eden çocuk hak ve özgürlüklerine ilişkin sorun alanlarına çok isabetli şekilde işaret ediyor. Dediğim gibi Komite aslında bu tavsiyeleri hükümet için çocuk hakları yükümlülüklerini yerine getirmesini kolaylaştırmak için yapıyor. Peki neler var bu tespit ve tavsiyelerde?
Komite ilk olarak Türkiye’deki çocuk hakları durumuna ilişkin gerçekleştirilen ilerlemeye değiniyor ve memnuiyetini paylaşıyor. Komitenin Türkiye ile ilgili memnuiyeti; BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin iletişim usulüne ilişkin İhtiyari Protokolü’nün onaylanması, İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun kurulması, bir İnsan Hakları Eylem Planı’nın kabul edilmesi gibi Sözleşme’nin uygulanması için alınan çeşitli yasal, kurumsal ve politika tedbirleri.
Sonrasında ise acil önlem alınması gereken alanları belirtiyor. Bu alanlar -elbette hiç şaşırmadık- çocuklara yönelik ayrımcılık, her türlü şiddet, engelli çocuklar, mesleki eğitim ve rehberlik dahil eğitim, sığınmacı, mülteci ve göçmen çocuklar ile çocuk adaletinin yönetimi.
Komitenin ilk tavsiyelerinden biri – daha önceki sonuç gözlemlerinde olduğu gibi- Türkiye’nin Sözleşme’nin anadil ve kültürel haklarla ilgili 17., 29. ve 30. maddelerine dair koyduğu çekincelerin kaldırılması. Çünkü Komite’ye göre bu çekinceler çocuklar üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor. “Savunmasız durumdaki çocuklara” karşı ayrımcılığın devam etmesini derin endişe verici bir durum olarak gören Komite Türkiye’de çocuğun yaşam hakkına da değiniyor. Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen “töre saikiyle işlenen suçlara” ilişkin ağırlaştırıcı hükümlerinin uygulanması gerektiğini, bu kapsamda yürütülen soruşturma ve kovuşturmaların sayısı ve bu tür suçların faillerine uygulanan cezaların niteliği hakkında veri toplanması ve bunun yayınlanması gerektiğini belirtiyor. Ayrıca tüm kadın düşmanı tutumları ortadan kaldırmak için genel kamuoyunu, medyayı, dini ve toplum liderlerini, kolluk kuvvetlerini ve adli makamlarını odağa alan bilinçlendirme çabalarının güçlenmesi gerektiğini ekliyor.
Bu başlıkta 2015’ten bu yana yürütülen “güvenlik operasyonları” sırasında, patlayıcı kalıntılarına ve mayınlara maruz kalma ve kolluk kuvvetleri ve zırhlı araçlar tarafından kentsel alanlarda ölümcül güç kullanımı da dahil olmak üzere, çocukların yaralanması ve ölümüne ilişkin soruşturmaların sonuçlarını ve sorumluların nasıl adalet önüne çıkarıldığını yayınlanması da Komite tarafından ayrıca talep ediliyor.
Çocuğun ifade, örgütlenme ve barışçıl toplanma özgürlüğüne ilişkin ise; 2016 yılından bu yana binlerce çocuğun tutuklandığı, gözaltına alındığı ve hüküm giydiği kaydediliyor ve çocukların bu özgürlük alanını kısıtlayan yasalara değiniliyor. İlk değinilen yasa Terörle Mücadele Kanunu. Komite bu kanunun “çocukların ifade ve toplanma özgürlüğünü bastırmak için kullanılmaması, tedbirlerin orantılı ve hukukun üstünlüğü, insan hakları ve temel özgürlüklerle uyumlu olması ve terörle mücadele eylemleri sırasında çocuklara uygulanan şiddetin soruşturulması, faillerin kovuşturulması ve uygun şekilde cezalandırılması” gerektiğini söylüyor. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 220., 299., 300. ve 301. maddeleri başta olmak üzere çocukların ifade özgürlüğünden tam olarak yararlanmalarını kısıtlayan mevzuatın gözden geçirilmesini öneriyor. 5253 sayılı Dernekler Kanunu ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamında çocukların örgütlenme ve toplanma özgürlüğü haklarını kullanmalarının önündeki yaşa bağlı engellerin kaldırılmasını da ayrıca dile getiriyor.
Çocuğun yüksek yararı ilkesi temelinde Komite’nin Türkiye’ye tavsiyeleri ise şöyle: “(a) Yasal çerçevesini gözden geçirmeye devam ederken, çocuğun yüksek yararının öncelikli olarak dikkate alınması hakkının, tüm yasal, idari ve adli işlem ve kararlarda, özellikle de ebeveyn velayetine ilişkin mahkeme kararlarında, tıbbi prosedürler ve müdahaleler için rıza verilmesinde ve göç kararlarında ve ayrıca çocuklarla ilgili ve çocuklar üzerinde etkisi olan tüm politika, program ve projelerde uygun bir şekilde entegre edilmesini ve tutarlı bir şekilde yorumlanmasını ve uygulanmasını sağlamalıdır.(b) Çocuğun yüksek yararını belirleme ve bu yararın öncelikli olarak dikkate alınmasını sağlama konusunda yetkili tüm ilgili kişilere rehberlik edecek uyumlaştırılmış ulusal usuller ve kriterler geliştirilmelidir”.
Bir başka konu ise çocukların bilgiye erişimi. Bu konuda Komite’nin Türkiye’ye önerisi kısa ve net: “uzak ve kırsal bölgelerde çocukların internete erişimini yaygınlaştırmak, çocukların, öğretmenlerin ve ailelerin dijital okuryazarlık ve becerilerini geliştirmek ve çocukları esenliklerine zararlı bilgi ve materyallerden korumak”.
Komite’nin tavsiye verdiği konular bunlarla sınırlı değil. Epey uzun bu metni İnsan Hakları Ortak Platformu Türkçe’ye çevirdi. Komite’nin yanı sıra hepimizin bu tavsiyelere uyulup uyulmadığını “izlemesi” önemli. Dedim ya bunlar Türkiye’de her bir çocuğun onurlu, sağlıklı, mutlu ve barış içerisinde yaşamasına ilişkin yol haritası olarak kullanılabilir. Yeter ki yüzünü çocuklara dönmenin “lütuf” değil “yükümlülük” olduğu anlaşılsın…