Bu yılın ilk çeyreğinde (Ocak-Mart) Türkiye ekonomisinin, geçen yılın aynı çeyreğine kıyasla, yüzde 4 büyüdüğü açıklandı. Bir önceki çeyreğe göre büyüme ise sadece binde 3’te kaldı. (1)
Başta kötü durumdaki bütçe açığı, cari açık, enflasyon, işsizlik, dış borç stoku gibi makro ekonomik kırılganlık göstergeleri olmak üzere, ilk kez takas dahil Merkez Bankası döviz rezervlerinin ekside olması ve altın rezervlerinin azalması, CDS’in 600’ün üzerine çıkması, döviz kurlarındaki artışın sürmesi, piyasada ikili döviz kuru ve çoklu faizlerin yaygınlığı dikkate alındığında, ekonominin yüzde 4 büyümesi nasıl açıklanabilir?
İktidar cephesi bu büyüme verisini iktidarın bir başarısı ve ekonominin sağlamlığının göstergesi olarak yorumluyor.
Ancak gerçekten de ekonomi iyi durumda mı, iktidar bize doğruyu mu söylüyor, iktidar bloku ekonomi yönetiminde başarılı mı ve tek başına iktisadi büyüme verisi ekonomik başarının bir göstergesi olarak kabul edilebilir mi?
Hizmetlere, bankacılığa, ithalata ve tüketime dayalı bir büyüme
Büyüme verisinin güvenirliliğine geçmeden önce bu büyümenin ardındaki etkenlere kısaca göz atmakta yarar var.
Öncelikle, büyümenin sektörler bağlamında ağırlıklı olarak hizmetler ve bankacılık gibi finans sektöründeki büyümeden kaynaklandığı anlaşılıyor. Öyle ki bu sektörler ortalama yaklaşık yüzde 12 büyümüşler.
Nitekim bu ilk üç ayda bankacılık sektörünün toplam 211 milyar TL vergi sonrası net dönem kârı elde etmesi (2) bu büyümenin nasıl bir büyüme olduğunun bir göstergesi. Yani bankalar ciddi kârlar elde edince ekonomi büyüyor.
Sanayi ve tarım küçüldü
İkinci olarak, tarım sektörü yüzde 3,8 ve sanayi sektörü binde 7 oranında küçülmüş. Yani sanayi üretimi ve tarım küçülürken, üretken olmayan (başta bankacılık olmak üzere), hizmetler sektörü büyümüş, bu da ekonomiyi büyütmüş.
Harcamalar açısından bakıldığında ise büyümenin ardındaki en önemli faktörün yüzde 16,2’lik artışla hanehalkı nihai tüketim harcaması ve yüzde 5,3 ile devletin nihai tüketim harcaması olduğu görülüyor. Ayrıca bu süreçte ithalat yüzde 14,4 artarken, ihracat binde 3 azalmış.
Kısaca sanayi, ihracat ve tarım küçülürken, ekonomi kredilerle pompalanmış özel tüketim harcamaları, seçim harcamaları ağırlıklı devlet harcamaları, ithalat artışı ve bankacılık ve hizmetler sektöründeki büyüme ile büyütülmüş.
Nitekim hanehalkı kredi kullanımında Mart ayındaki yıllık artış oranı yüzde 78 ve özel şirketlerin kullandıkları kredilerdeki artış oranı yüzde 49 oldu ve bu eğilim Nisan ayında da artarak devam etti.(3)
Kuşkusuz böyle bir büyüme nitelikli istihdam yaratmadığı ve cari açığı ve dışa bağımlılığı azaltmayıp artırdığı gibi, gelir dağılımı adaletsizliğini de azaltmayan hormonlu bir büyüme. Kuşkusuz sürdürülebilir bir büyüme de değil.
Nitekim bu ilk üç ayda, işgücü ödemelerinin katma değer içindeki payı, EYT’lilere yapılan kıdem tazminatları ödemeleri düşüldükten sonra, sadece yüzde 33,5’te kaldı.
Otokratik yönetimler büyüme verilerini abartır
Gelelim TÜİK verilerinin gerçek durumu ne ölçüde yansıttığına. Bu kurumun güvenirliliğinin (özellikle de enflasyon verileriyle ilgili olarak) ne kadar tartışmalı olduğunu biliyoruz.
Öyle ki kurum bu yılın Nisan ayında yıllık enflasyon oranını (TÜFE) yüzde 43,7 ve aylık yüzde 2,4 olarak ilan ettiğinde, bağımsız araştırmacı bir kuruluş olan ENAG aynı aya ait enflasyonu yıllık yüzde 105,2 ve aylık yüzde 4,9 olarak açıkladı. (4)
Büyüme verileri ile ilgili olaraksa, geçen yılın Eylül ayında The Economist Dergisi’nde yayımlanan bir makale otokrasilerdeki resmi iktisadi verilerin güvenilirliği konusundaki kuşkuları artırıyor.
Özetle bu makaleye göre (5), “uydu aracılığıyla alınan gece ışıklarının analizi otoriter rejimlerin ekonomik büyüme hakkında doğruyu söylemediklerini” gösteriyor.
Uydu aracılığıyla yapılan analiz
Şöyle ki: “2002 yılından bu yana otokrasilerde açıklanan resmi ekonomik büyüme hızı batılı demokratik ülkelerdekinden ortalama iki kat daha fazla. Ancak otokratların ekonomi yönetimi iddia ettikleri gibi verimli değil. Çünkü araştırmalar, otokratların ülkelerinin ekonomik büyüme verilerini büyük ölçüde abarttığını gösteriyor”.
Dergi bu savını ekonomist Luis Martinez’in Eylül 2022’de hakemli bir dergide yayımlanan makalesine dayandırıyor. Zira bu makalesinde yazar, otokrasi ile yönetilen ülkelerdeki GSYH büyüme rakamlarını okuyucuya sunuyor. Yöntem olarak da, uydu tarafından ölçülen ülkelerin gece ışıklarının parlaklığına ilişkin verileri kullanıyor. Çünkü bunu elektrik enerjisi kullanımının bir göstergesi olarak, bunu da ekonomik faaliyetlerin yoğunluğunun bir işareti olarak kabul ediyor. Yazar bu verileri, bir uluslararası bir demokrasi gözetleme kuruluşu olan Freedom House’un ülkelerin siyasi sistemlerine ilişkin güncel verileriyle birleştiriyor.
Yarı yarıya fark
Sonuçta, Martinez uydu verilerini (batılı demokratik ülkelerin büyüme rakamlarını doğru bir şekilde bildirdiğini varsayarak), otokratik ülkelerin ekonomik büyümelerinin ve GYSH rakamlarının bunun altında mı, yoksa üzerinde mi olduğunu tahmin etmek için kullanıyor. Elde ettiği sonuçlar aşağıdaki tablodaki gibi özetleniyor.
Tablo: Ülkelere göre resmi kişi başı GSYH ve uydu ile belirlenmiş kişi başı GSYH arasındaki fark (2021) (6)
Resmi kişi başı GSYH ($) | Uydu ile belirlenen kişi başı GSYH ($) | Fark | |
Özgür ülkeler | 37,176 | 36,467 | % 2 |
Kısmen özgür ülkeler | 2,952 | 2,305 | % 22 |
Özgür olmayan ülkeler (Çin, Rusya, Türkiye) | 8,849 | 4,332 | % 51 |
Böylece, Martinez’in sağladığı verilere göre, 2002 ve 2021 yılları arasında içinde Türkiye’nin de yer aldığı “özgür olmayan” ülkelerde kümülatif GSYH büyümesinin gerçekte neredeyse yarı yarıya düşük olması yani bu süreçte kümülatif yüzde 147’lik bir büyüme yerine yüzde 76 olması gerekiyor.
Yazara göre, “veriler, otokratik yönetimlerin açıkladığı büyüme hızlarının, ülkelerinin uydu görüntülerinin öngördüğünden çok daha yüksek olma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Bu, söz konusu ülkelerin ekonomilerinin diğer ülkelerden farklı sanayilere dayalı olması veya insanlarının daha düşük ortalama gelire sahip olmaları ile açıklanabilecek bir durum değil”.
Dergi aradaki bu belirgin farkı şöyle açıklıyor: Otokratik rejimlerin tipik özelliği resmi verileri sorgulamanın (sorgulayan açısından), son derece tehlikeli olmasıdır. Keza otokratik rejimler, yüksek büyüme oranları açıklamak zorundadır. Zira düşük ekonomik büyüme ya da küçülme ve yüksek enflasyon, yoksullluk ve işsizlik gibi olgular, toplum tarafından diktatörlerin göze alamayacağı bir yetersizlik veya zayıflık işareti olarak algılanır.
Bu nedenle de, otokratik liderler hep ekonomik durumun iyi olduğunu, kendilerinin ekonomiyi çok iyi bildiklerini, ekonomi yönetiminde son derece başarılı olduklarını, sorun çıktığında ise bunun dış güçlerin işi olduğunu söylerler. Hakim oldukları yaygın medya ağı da bu söylemi sürekli olarak tekrarlar.
Sonuç olarak
Martinez’in alternatif ekonomik büyüme ölçme yönetemine ilişkin eleştirilerimiz elbette olabilir. Bu eleştirileri saklı tutarak, ülkemizde neredeyse her dönem açıklanan yüksek ekonomik büyüme rakamlarının, tıpkı milliyetçilik ve din gibi otokrat iktidarın diğer tüm ekonomik ve sosyal sorunları gizlemek için altına süpürdüğü bir halı gibi işlev gördüğü dikkate alınırsa, The Economist’in bu iddiasını yabana atmamak gerekiyor.
Dip notlar:
- TÜİK, Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, I. Çeyrek: Ocak-Mart, 2023, https://data.tuik.gov.tr(31 Mayıs 2023).
- https://www.bddk.org.tr//BultenAylik (30 Nisan 2023).
- TCMB, Parasal Gelişmeler Raporu, Nisan 2023, https://www.tcmb.gov.tr(31 Mayıs 2023).
- TÜİK, Tüketici Fiyat Endeksi, Nisan 2023, https://data.tuik.gov.tr(3 Mayıs 2023); ENAGrup Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) Nisan 2023, https://enagrup.org (3 Mayıs 2023).
- https://www.economist.com/graphic-detail/a-study-of-lights-at-night-suggests-dictators-lie-about-economic-growth(29 September 2022).
- Agm.