Sonuçlara bakıldığında 2018’deki tablonun büyük bir değişime uğramadığı görülüyor. AKP’de bir erime yaşanmıştır. Ancak bu erime Cumhur İttifakı içinde kalmıştır. Emek ve Özgürlük İttifakı içinde de HDP oylarında bir gerileme vardır, ancak bu gerileme de genel olarak muhalif safların içinde kalmıştır. İktidar ve muhalefet arasında dengeleri değiştirecek bir geçiş yaşanmamıştır. Bir geçişten söz edilecekse milliyetçi ve siyasal İslamın oylarındaki Sinan Oğan, Muharrem İnce, Ümit Özdağ’ın adıyla anılan yüzde 7’lik bir kesimin ortaya çıkmasıyla yaşanmıştır. Bunları da Erdoğan kendi safına çekebilmiş, dışarıda sadece Ümit Özdağ kalmıştır.
Pek çok neden üzerinde durulabilir, ancak bu tablonun ortaya çıkmasında üç nedene vurgu yapmak gerekiyor. İlki beka sorununun hala önemli bir rol oynuyor olmasıdır. Bu kez bir savaş yaşanmadı, fakat miting alanlarında “montaj” videolar dahil büyük bir kara propagandayla Saray seçime gidişte gündemi belirleyici olabildi. Burada Saray’ın devletin bütün imkanlarını kullanması yanında bir başka gerçek de rol oynadı. Seçimlere giderken hemen herkesin gördüğü çok açık bir gerçek vardı. Bu da HDP’nin belirleyici bir konumda olmasıdır. Saray neredeyse bütün seçim taktiğini HDP’nin bu rolünü zayıflatmaya dayandırdı. Cumhur İttifakı hiç bu kadar kaybetmeye yaklaşmamıştı. Bunun da verdiği korkuyla çalıştılar. Erdoğan’ın sonlara doğru bir mitingde “siz ne soğana ne de patatese liderinizi kurban etmezsiniz” çıkışı bu korkunun dışa vurmasıydı ve kitlesini sağlamlaştırmada en son harçların atılması oldu.
İkinci neden, ekonomik krizin etkilerinin değerlendirmesiyle ilgilidir. “Boş tencere iktidar götürür” inancı bu seçimde neden tutmadı? Bazı araştırmalarda belirtildiği gibi “krizi herkes aynı şiddette yaşamıyor.” Orta Anadolu ile büyük kentlerde krizinin etkilerinin farklı yaşandığı yeterince açıktır. Üstelik güçlü örgütlenme ve eylemlerle kentler krizin etkilerini Anadolu’ya yayamadılar. Bunun yanında iktidarın “yardımları”nın rolünü unutmamak gerekiyor. Yirmi milyonu aşkın insan bu yardımlardan doğrudan yararlanıyor. Buna seçim sürecince Saray’ın emeklilik, asgari ücret gibi yollardan dağıttıklarının etkisi olduğu açıktır. Bu yardımlar belki “saf” değiştirmelere neden olmadı, ancak safların çözülmesini engelledi. Son bir veriye göre bu yıl Ocak-Mart ayları arasında “hane halkı harcamalarında yüzde 16 artış yaşanmıştır.”
En önemli neden AKP iktidarıyla ortaya çıkan ve her seçimde kendini ortaya koyan “üç Türkiye” gerçekliğidir. Cumhuriyet tarihi boyunca kapitalizmi, onun kültürünü “İstanbul sermayesi” adı altında finans kapital temsil etmiş, gücü de elinde tutmuştur. Türkiye’de Turgut Özal’ın başlattığı neoliberal ekonomik gelişmelerin en kararlı sürdürücüsü AKP iktidarı olmuştur. “Anadolu kaplanları” adı altında yeşil sermaye gelişmiş, AKP iktidarı bütün gücüyle bu kendi ekonomik tabanını kollamış, çok kısa sürede onlara büyük bir sermaye birikiminin yollarını açmıştır. Sadece bu değil cumhuriyetin kenarda kalmış büyük kitlesini onun merkezine çekmiştir.
90’lı yıllar Kemalizmin çürüyüp yozlaştığı bir dönem oldu. 12 Eylül sonrası aslında bu gelişmenin yaşandığı, cumhuriyet tarihinde özel bir zaman aralığıdır. 1980’lerin neoliberal dalgası ile bir yandan büyük kentler varoşlarıyla bir anlamda devasa kasabalara dönüşürken, öte yandan Anadolu’da yeşil sermaye büyüyerek kendi yerini güçlendirdi. Böylece cumhuriyetin yakın döneme kadar “itilip kakılmış” büyük bir kitlesi AKP iktidarı eliyle onun merkezine çekildi.
Bu büyük sosyal zemin kayması gündelik ekonomik ve kültürel yaşamda pek çok şeyi değiştirdi. Bu henüz oturmamış yeni bir egemenlik yapısının inşasıydı. Bütün yaşananların en genel zemininde hala oturmamış bu kenardan merkeze büyük taşınmanın sancıları yatmaktadır. Bu kitle böylesine bir değişimi Erdoğan’dan başka birisinin yapabileceğine inanmıyor. Tüm yaşananlar bu inancı kıramadı.
Uzun sözün kısası AKP iktidarı ile ortaya çıkmaya başlayan 2015 sonrası neredeyse değişmeyen “üç Türkiye” tablosunda Emek ve Özgürlük İttifakı büyük metropollere yığılmış, cumhuriyetin merkezine çekilmiş bu büyük kitle ile temasını güçlendirebildiği ölçüde tek adam rejimi ile yürütülen faşizmin inşasının yolu kesilebilir.