çoğumuz gibi benim de kafam seçim sonuçlarıyla ilgili düşüncelerle dolu. ama bu konuda söylemek istediklerimi basılı medyanın sınırları içinde yani şu köşeye sığdıracak şekilde aktarmam güç. diğer yandan, yine çoğumuz, bulunduğumuz noktayı, başarısız demeye dilimiz varmasa da olumsuz olarak tanımlıyoruz ve bunda çok fazla etmen var, sorgulanması gereken çok fazla nokta var, en azından bana öyle görünüyor. bunlardan birine değinmek istiyorum.
kürt özgürlük hareketi, birçok ulusal kurtuluş hareketi gibi, bağımsızlık için ve sömürgeciliğe karşı mücadele hedefiyle yola koyuldu. zaman içinde bağımsızlık talebinin yerini özerklik aldı ama benim de benimsediğim sömürgecilik tespiti haklı olarak yerinde duruyor, bugün daha güçlü bir biçimde dillendirildiğini görmek çok güzel.
sömürgecilik egemen devlet eliyle yürütülür, bunun çeşitli veçhelerinden, özellikle kaynaklara el konulmasından, egemen/ezen ulusun burjuvazisi yararlanır, ezilen ulusun burjuvazisinin işbirliği de söz konusu olur. sömürgeciliğin gerektirdiği savaş endüstrisini -ki sadece silah değil tekstilden gıdaya pek çok sektörü kapsar- sömürgeci yönetimlerin görevlilerini unutmamak gerek tabii; onlar açısından da büyük çıkar ve ayrıcalıklar söz konusu.
ya egemen devletin halkı, emekçiler? örneğin 19. yüzyılda, britanya, dünyanın her yerinde kanlı yönetimlerle sömürgeciliğini sürdürürken, londra’da ikamet eden işçi sınıfı hangi koşullarda çalışıp yaşıyordu? sömürge halklarının gördüğü baskıya maruz kalmıyorlardı, evet fakat bu “avantaj” onları sömürgeci pratiklerin ortağı yapar mı? o çağın iletişim imkânları göz önüne alındığında, bir kısmının o pratiklerden bihaber olduğunu tahmin etmek güç değil, “üzerinde güneş batmayan imparatorluk”un tebaası olmanın onlara teselli sunuyor olması ihtimali yüksek, sömürgelerde yaşayan halkları küçümsemeleri, yadırgamaları da çok mümkün ama bütün bunlar onları sömürgeciliğin ortağı yapar mı?
türkiye’de türk olmanın çeşitli avantajları var. bir kürde göre iş bulmak daha kolay olabilir, yolda çevirmeye takılmazsınız, anadiliniz resmi dil… ama bu avantajlar, bu kolaylık, bütün türklerin sömürgeciliğin sorumlusu olmasından mı kaynaklanıyor? yoksa sömürgecilik, o avantajın sebebi olup onlara -bize- yanıltıcı bir üstünlük duygusu mu veriyor? yanıltıcı bir üstünlük duygusu çünkü mesela ben, bir kadın olarak bir gün rahat etmedim, emekçi olarak –bazen kötü koşullarda çalışıp- hep sömürüldüm.
hadi devrimci’yi bir kenara koyalım, ortak, dönüştürücü bir pratiği örmek için “türk”leri “türk” olarak karşıya mı almak daha doğru yoksa onların, emekçi, kadın, eşcinsel, trans vb. olarak sömürüldüğünü, ezildiğini göstererek mi? türk kadınlar, türk emekçiler çocuklarının canı pahasına yürütülen sömürgeci siyasetten kürtler kadar, kürtler gibi zarar görmüyor ama bu durum onları bu politikanın sorumlusu mu kılar, bu politikadan birincil çıkarı olan onlar mı hatta herhangi çıkarları var mı?
daha açık ifade etmek gerekirse; vatandaşı olunan devletin baskısından muaf olmak bir avantaj ama bu avantaja sahip olanlar, baskının sorumlusu sayılabilir mi? sömürgeciliğe karşı mücadele, sömürgecinin halkına karşı mı verilir?
şunun tabii ki farkındayım, sömürgeci devletle özdeşleşen nüfus, onu meşrulaştıran ideolojinin en önemli taşıyıcısı oluyor. ama doğduğu günden itibaren kendi haklarını, çıkarlarını görmemelerine, devletin başka halklar karşısındaki tutumunun kendi yararlarına olduğuna inanmalarına yol açan ideolojik aygıtlara maruz kalanlar, bilinçlerinden kendileri mi sorumlu?
türkiye’de son on yılda özel bir durum gelişti; kürt düşmanlığı, kürtleri bir tehdit olarak göstermek bir yönetim aracı haline getirildi. iktidar, başta suriye olmak üzere, başka egemen devletlerin topraklarını işgal etmeyi dahi “terörle mücadele” adı altında meşrulaştırdı. ama bütün bunların yoksullar için, evlatlarını kaybetmekten başka ne sonucu var?
sömürgecilik karşıtı mücadele, kimlik politikalarına sığmaz, sığmıyor. son yıllarda çok beğenilen türklük sözleşmesi kuramına ve türkiyelileşme meselesine bir de bu gözle bakmanızı rica edeyim.