Erdoğan’a dünyadan gelen tebrik mesajlarında, nüansla ayrılan iki kategorinin olduğu dikkat çekiyor. Resmi dil kullananlar ve sahiden mutlu olanlar. Birinci kategorinin sesleri, Batı Avrupa ve ABD’den geliyor. Joe Biden’dan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e, Almanya ve İngiltere başbakanlarına kadar hemen bütün ‘Batılı’ liderler, tebrik eden ve birlikte çalışmayı sürdürme iradesini ifade eden mesajlar yayınladılar. İkinci kategori içinde Freedom House sınıflandırmaları bakımından ‘kısmen özgür’ ve ‘özgür olmayan’, başka sınıflandırmalarda ise ‘rekabetçi diktatörlük’ ya da ‘tam diktatörlük’ kategorilerinde yer alan ülkeler bulunuyor. Bunlar, Erdoğan’a ‘sevgili dostum’ ve benzeri sözcüklerle hitap ederek sonuçlardan duydukları memnuniyeti sıcak bir dille ifade ediyorlar. Bu çerçevede daha sandıklarda oy sayımı devam ederken Katar Emiri’nin ve Macaristan devlet başkanı Viktor Orban’ın Erdoğan’ı başkan ilan ederek kutlamış oldukları ayrıntısı önemli. Vladimir Putin bu kadar erken davranmamış olsa da mesajındaki ‘bağımsız dış politikanın zaferi’ ve ‘güçlü devlet iradesine halk desteği’ vurguları anlamlı. Çin’den Venezuela ve Taliban’a birçok tam veya yarı diktatörlük rejimi liderinden de benzer sıcak mesajlar alındı.
Bir ara kategori olarak Fransa cumhurbaşkanı Macron, Ukrayna devlet başkanı Zelensky ve İsrail cumhurbaşkanı Herzog’un Türkçe mesaj yayınlamaları dikkat çekti. Bu mesajların içeriğinden çok biçimi, yani Türkçe yayınlanmış olmaları, kendilerini Türkiye toplumu ve iktidarıyla resmi kategorisindekilerden biraz daha yakın hissettikleri imasını taşıyor. İletişim biliminin kurucu ismi Marshall McLuhan’ın dediği üzere “medyum mesajdır”. Yani mesajın oluşumu ve iletiminde kullanılan araçlar aslında mesajın kendisidir.
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nin seçim izleme kuruluşlarının da bazı ‘düzensizliklere’ dikkat çekmekle birlikte ‘adil seçim’ notu verme eğiliminde oldukları görülüyor. Batılı devlet ve uluslararası kurumların genel durumunu aslında The Telegraph gazetesi editörlerinden James Crisp’in yorumu özetliyor: “Erdoğan’ın iktidarda kalmasıyla Avrupa rahat bir nefes aldı.” Crisp’e göre bunun pek telaffuz edilmeyen iki temel nedeni var. Birincisi, Erdoğan yönetiminin Avrupa’ya geçmek isteyen göçmenleri nakit ödeme karşılığı Türkiye’de tutmayı kabullenmiş olması, ikincisi de Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği başvurusunu gündemden kaldırması.
Batı’dan ve genel olarak dünya kamuoyu içinden yükselen tek farklı ses ise yine Macar menşeli. Hollanda Milletvekili Kati Piri Macar kökenli bir aileden geliyor. 2021’e kadar Avrupa Birliği Türkiye Raportörü olarak görev yaptıktan sonra halen İşçi Partisi milletvekili olarak Hollanda parlamentosunda bulunuyor. Türkiye’yi iyi tanıyan ve AB ilişkilerini iyi bilen Piri, yayınladığı Twitter mesajında Avrupalı liderlerin tavrını eleştirdi:
“Sırf sığınmacı akınının önüne geçmek istediğiniz için otokrat Erdoğan’ı tebrik ediyor, ona ‘dostum’ diyorsunuz. Tabii ki siyasi tutuklular, demokrasi hayali kuran Türk gençliği ve ezilen azınlıklar umurunuzda değil. Erdoğan’ı tebrik eden bütün Avrupa Birliği liderlerine soruyorum: Batı değerlerini savunan ve demokrasi için oy veren 25 milyon muhalif seçmen için de bir mesajınız var mı?”
Bu soru, Telegraph’ın yorumuyla birlikte okunduğunda yerinde sorulmuş bir sorudur. Cevabı ise, dolaylı şekilde de olsa bir başka Macar’dan geldi. Macaristan devlet başkanı Viktor Orban, “Samimi söylüyorum, Tanrıya şükür Erdoğan kazandı. Onun kazanması için çok dua ettim” dedikten sonra Erdoğan’ın asıl rakibinin Kılıçdaroğlu değil dünyaca ünlü bir başka Macar olan Amerikalı milyarder George Soros olduğunu belirtti. Orban, Soros’u “Macar ulusal çıkarlarının en büyük düşmanı” olarak tanımlıyor ve kendi siyasal duruşunu Soros’un dünyayı ele geçirme planlarına karşı mücadele olarak tahayyül ediyor. Kendisi gibi otoriter eğilimleri nedeniyle müttefik gördüğü Erdoğan’ın karşısına çıkan muhalefet bloğunun da “Soros’un adamları” olduğundan son derece emin. Bu siyasi paranoyanın Erdoğan tarafından da paylaşıldığı, özellikle hukuksuz yere hapis tutulan Osman Kavala hakkında sarf ettiği benzer beyanlarda görülebilir.
Orban’ın algı dünyası ve yankı odası içinden bakıldığında bütün büyük siyasi gelişmeler başka bir anlam kazanıyor: Örneğin yakın tarihte Trump’ın ve Bolsonaro’nun Amerika kıtasında seçimleri kaybetmesi Soros’un tehlikeli zaferleri olarak görülüyor olmalı ki “Eğer Erdoğan seçimi kaybetseydi bu bizim için bir trajedi olurdu” diyor. Kısacası, dünya iyiler (Orban ve arkadaşları) ve kötüler (Soros ve adamları) arasında adeta bir ‘Armageddon’ sürecine girmiş; kıyamet eşikte, Mesih ya da Mehdi’nin gelişi bekleniyor. SADAT kurucu başkanı Adnan Tanrıverdi’nin ünlü vecizesi burada Orban’ın dünyasıyla örtüşüyor: “Mehdi hazretleri gelecek mi, gelecek. Peki bizim işimiz yok mu, ortamı hazırlamamız gerekmez mi?”
Michel Foucault, geçen yüzyılda yaşadı ve ölümünden önce bize “Dünya bir tımarhanedir” tespitini miras bıraktı. Dünyanın en ünlü ve kudretli Macarı olabilmek için Soros’a meydan okuyan Macaristan devlet başkanının içinde bulunduğu gezegen başka türlü tarif edilemezdi. Neyse ki bu tımarhane kozmosunun dışında da bir Macar, Kati Piri, halen mevcut…