Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri değerlendiren Ortadoğu uzmanı yazar Hamide Yiğit Rencüzoğulları dengelerin değiştiğini ifade ederek, ‘Türkiye’de ne zaman bir sınır ötesi harekât sesleri yükselirse, itirazlar gelir. Yani davul AKP’nin elinde ama tokmak ABD ve Rusya’nın elindedir’ dedi
Çin’in Suudi Arabistan ile İran arasında arabuluculuğu, Rusya’nın Suriye ve Körfez bölgesindeki etkin diplomasi trafiği, Ortadoğu’da yeni değişimleri de beraberinde getirdi. Geçtiğimiz hafta Arap Birliği Dışişleri Bakanları’nın yaptıkları toplantıda, Kasım 2011’den bu yana üyeliği askıya alınan Şam yönetimini yeniden kabul edilmesi anlaşmaya varıldı. Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde “Yenilenme ve değişim” başlığıyla yapılan toplantıda öne çıkan en önemli başlıklar, Suriye’de bulunan yabancı güçlerin ülke dışına çıkarılması, İhvan olarak bilinen Müslüman Kardeşler Cemiyeti’nin varlığı, Suriyeli mültecilerin geri dönüşlerinin sağlanması oldu. Toplantıda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın bölgesel sorunların çözümünde, “İhvan desteği ile Osmanlı yayılmacılığının önünde durulması” çağrısı dikkat çekti.
Herkes bölgeye oynuyor
Yaşanan bu gelişmeleri, Ortadoğu uzmanı yazar Hamide Yiğit Rencüzoğulları değerlendirdi. Son Arap Birliği toplantısından sonra Ortadoğu’da dengelerin değiştiğine dikkat çeken Rencüzoğulları, 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaşla birlikte bölgede daha çok Rusya’nın etkili olduğunu ancak ABD bölgede kurduğu koalisyonlarla sahada iki kutuplu bir yarışın başladığını söyledi. Savaşın yoğunlaşmasıyla Arap ülkelerinin farklı politikalara yöneldiğini kaydeden Rencüzoğulları, Ukrayna-Rusya savaşından sonra Çin’in de ABD’nin egemenliğine karşı Ortadoğu’da yeni ortaklıklar kurarak bölgedeki etkisini artırmak istediğini belirtti. Çin’in özellikle iki ezeli düşman olan İran ve Suudi Arabistan arasında arabuluculuk rolü üstlendiğini sözlerine ekleyen Rencüzoğulları, yaşanan son gelişmelerle birlikte Ortadoğu’da ABD’nin rolünün azaldığını, Çin’in rolünün ise arttığını ifade etti.
Türkiye’ye tepkiler artıyor
Suudi Arabistan ile İran arasında yapılan anlaşmadan sonra Rusya ve Çin’in yeni roller kaptığını söyleyen Rencüzoğulları, “Suudi Arabistan, hedeflediği 2030 vizyonu doğrultusunda adımlar attı. Kendi ulusal çıkarları için bu adımları attı ama bölgesel dönüşümün liderliğini de üstlenmiş gibi duruyor. En son yapılan toplantıda, Suriye’nin toprak bütünlüğü, egemenliği, yabancı güçlerin oradan çekilmesi, İhvan dosyası ve Suriye’nin yeniden dizaynı, Astana görüşmelerinde ilk altı çizilen şeylerden biriydi ve Arap ülkeleri bunu kabul etti. Arap birliğinde olan ülkeler, Astana görüşmelerinden sonra Suriye Dışişleri Bakanı’nı bizzat davet ettiler ve kendisiyle görüştüler. Bu görüşmeler neticesinde bütün dengeleri ve aktörleri ilgilendiren önemli bir karar alındı. O da şuydu; Şam hükümetini davetlisi dışındaki bütün yabancı güçlerin, militanların Suriye topraklarından çıkarılması konusunda iş birliğine varıldı. Burada yabancı güç olarak Suriye hükümetinin davetlisi olmayan ve yabancı güç olarak belirtilen ülkeler Türkiye ve ABD’yi işaret ettiler” diye konuştu.
En büyük sorun: İhvan
Arap dünyasında değişim ve normalleşme dalgası sürerken Suriye’nin yeniden Arap Birliği’ne kabul edilmesinin Türkiye’ye yansımalarının olacağını ifade eden Rencüzoğulları, şöyle devam etti: “Suriye’yle normalleşme sürecinde Arap liderlerinin masaya yatırdıkları en önemli dosya ‘İhvan’ dosyasıdır. Birleşik Arap ülkelerinde yasaklı hale gelen İhvan üyeleri, yani Müslüman Kardeşlerin üst düzey siyasi kimlikleri, mesken olarak Türkiye’yi tuttular. Türkiye onlara kol kanat geriyor. Türkiye, özellikle Kürtleri sınırdan uzaklaştırmak için kurduğu Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) kemik yapısı İhvan’dan oluşuyor. Dolayısıyla İhvan’ın hamisi durumundaki Türkiye’nin, Suriye’yle normalleşmesinde Arap liderlerinin birinci kıstası ‘İhvan’ dosyasını çözmek olacaktır. Arap Birliği toplantısında ‘yabancı militanların da ülke dışına çıkarılması’ denildi. Bazı Türk gazeteciler, ‘YPG’yi mi kastediyor’ diye yazdı. Hayır. Suriye ve Rusya bugüne kadar YPG ve Suriye Demokratik Güçleri (QSD) için ‘yabancı’ güç ya da ‘terörist’ demedi. Türkiye ısrarla ‘terörist’ diyor. Mesela Türkiye, yanı başımızdaki El Kaide, IŞİD’in yavrusu diyebileceğimiz El Nusra cephesinden türeme olan Tahrir el-Şam (HTŞ), Türkiye için terör sayılmıyor. Bu konulara dair bir çatışma ve anlaşmazlık olduğunda, bunun muhatabı sadece Şam yönetimi olmayacak, aynı zamanda İhvancıları yasaklayan bütün Arap ülkeleri ‘İhvan’ dosyasının muhatabı olacak.”
Suudi Arabistan’ın ev sahipliği yaptığı toplantıda Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın ülke ismi vermese de Türkiye ve ABD’yi işgalci güç olarak gördüğünün altını çizen Rencüzoğulları, “En son Cezayir’de yapılan toplantıda, çok açıkça deklarasyona isim yazıldı ve bu deklarasyonda ‘Türkiye’nin işgalci konumu sonlandırılmalıdır’ denildi. Yani Arap Birliği’nin tutumları epeydir bu yönde” dedi.
Rusya’nın ağırlığı
Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin Kürtleri nasıl etkileyeceğine Rencüzoğulları, şu değerlendirmede bulundu: “Rusya’nın Suriye’deki ağırlığı hala stabil. Rusya’nın Şam hükümeti ve oradaki Özerk Kürt Yönetimi arasında nasıl bir projeyi hayata geçirmek istediğini defalarca izledik. Rusya, Suriye ve Rojava yönetimini barıştırmak, uzlaştırmak istiyor ve bunu Suriye’nin iç meselesi olarak görüyor. Defalarca bir araya geldiler, metinler üzerinde anlaşıldı. Ne zaman Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin operasyon tehdidi yükseldi, o zaman hep masaya oturuldu ama sonuç alınamadı. Son gelişmelerle birlikte bu durum Kürtlere nasıl yansır diye baktığımızda, Türkiye’nin ikna edilmesi Arap ülkeleri için mümkün değil; aslında umursadıkları da yok. Burada Rusya faktörü önemli. Çünkü hem Türkiye’yi ikna ediyor hem de Kürtleri Amerika’nın çizgisi dışında bir barış yoluna çekmek istiyor.”
Gelecek dönemde de Türkiye’nin denge politikalarına devam edeceğini aktaran Rencüzoğulları, “Türkiye ne Rusya’nın ne de ABD’ni taleplerini reddeden bir yerde değil. Her ikisinin isteklerini yerine getirmeye çalışan stratejik hamleler yapıyor. Kendi stratejisi değil aslında. Bu işgaller de her iki tarafın ortaklaşa sunduğu yol haritasıdır. Rusya, Kürtleri hizaya getirmek için politikalar geliştiriyor. ABD de Suriye’de Türkiye’nin kontrolündeki militan güçlerin varlığını sürdürmesi için politika izliyor. Türkiye’de ne zaman bir sınır ötesi harekât sesleri yükselirse, itirazlar gelir. Yani davul AKP’nin elinde ama tokmak ABD ve Rusya’nın elindedir. Her iki gücün de Türkiye üzerinden Suriye’de menfaatleri var, bunu korumaya çalışıyorlar” diye belirtti.
Rojava’ya saldırı tehlikesi
AKP’nin kendini çıkmazda hissettiği her dönemde sınır ötesi operasyona sarıldığını vurgulayan Rencüzoğulları, “Erdoğan’ın fetihçilik hayali var. Bu yüzden her şey olabilir, çünkü sıkıştıkları anda kendi tabanlarını konsolide etmek için sürekli kutuplaştırdıkları ve düşmanlaştırdıkları bir Kürt toplumu var. Seçim öncesi Rojava’ya yönelik çok fazla söylemleri olmadı ama AKP, sıkışmışlığı çok boyutlu bir savaşa götürmesin diye Mahmur’a yönlendirilmiş olabilir. Önümüzdeki süreçte Kürtleri bekleyen en büyük tehlike, orada AKP’nin donattığı 90 binin üzerinde militanı olan devasa cihadist bir ordu var. Bence Kürtlerin öncelikli meselesi bu olacak diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.
Erdoğan için sona mı geliniyor?
Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan arasındaki anlaşmayla birlikte Erdoğan’ın fetihçi planlarının sonunun geldiğine işaret eden Rencüzoğulları, şöyle devam etti: “Arap Emirlikleri’nin birleşmesinin bir nedeni de aslında Türkiye’nin elindeki İhvancıları Ortadoğu’ya salmasına izin vermemek üzere kendilerince bir önlem alma ve Türkiye’ye karşı hareket etme planları var. Arap Emirlikleri’nin birleşmelerinin bir nedeni ise Suriye’nin bir an önce iç barışına kavuşmasıdır. Suriye iç barışının Ortadoğu’da barış ve istikrarın kapılarını açacağı görüşündeler. Suudi Arabistan’ın öncelik verdiği şey budur. Şimdi Türkiye’nin tehditleri devam ettiği sürece tabi ki barışın kapıları açılamaz. Suudi Arabistan, bana göre 2030 projesini hayata geçirmek istiyor. Artık Türkiye’yi durdurmak sadece Şam’ın görevi olmayacak, aynı zamanda Suudi Arabistan öncülüğünde Arap Birliği’nin görevidir.”
Kimi kimin evine yerleştiriyorlar?
Türkiye’nin Ortadoğu’da Kürtlerin mevcut konumunu kaybettirecek bir kozu ve yeteneği kalmadığının altını çizen Rencüzoğulları, şunları söyledi: “Ama Kürtlerle ilgili çatışmayı üst düzeyde tırmandırmaya, dillendirmeye ve gerilimi yüksek tutmaya devam edeceklerdir. Türkiye’de şu anda iç siyasetteki bataklık AKP’yi aşan durumdadır. Hem ekonomik zayıflık hem siyasi gerilim hem de argümanlarıyla zayıflamış ve iddiasını kaybetmenin verdiği bir gerilemeden dolayı AKP, konsolidasyonu Kürtler üzerinden savaş söylemlerini sertleştirerek sağlıyor. AKP olduğu sürece Kürtlere yönelik bu tehdit devam edecek. Hatta daha büyük bir tehditten bahsedecek olursak, Suriye’ye mültecilerin gönderilmesi konusu var. Türkiye, ‘550 bin Suriyeliyi evlerine yerleştireceğiz’ diyor. Evleri dediği ise işgal edilen bölgeler. Türkiye, ‘güvenli bölge’ dediği yeri, 43 fraksiyonla oluşan SMO aracılığıyla sağladığını iddia ediyor. Türkiye, ‘O güvenli bölgeyle terörün sınırlarımızdan uzak tutulduğu bölgedir ve Suriyelileri oraya yerleştireceğiz’ diyor. Kim kimi evine yerleştiriyor? O evler Suriyelilerin değil. Orada yerinden edilen Suriyeliler yerine Türkiye’nin getirdiği mülteciler var. Türkiye’nin yerleştirdiği mülteciler ise radikal İslamcıların aileleridir.
Cihatçı koridoru yaratıyorlar
Erdoğan her fırsatta ‘konut yapımına devam ediyoruz’ diyor. ‘Bir milyon mülteciyi yerine yerleştireceğiz’ diyor. Yani HTŞ, Afrin’de yerinden edilenlerin yerini aldı. Bu sefer de işgal edilmeyen yerler Cerablus, İdlib’in güneyine kadar işgal edip bu mültecileri oraya yerleştirmeyi amaçlıyor. Oraların alt yapı ve kamu hizmetlerini vererek, ‘biz Suriyelileri Suriye’ye yerleştirdik, göndermiş olduk’ diyecekler. Bu gönderme değil, aslında Suriye’de kalıcı hale gelmenin planıdır. Çünkü Türkiye kendini Suriye’de kalıcı olarak görüyor. Yine sınır hattı boyunca Kürtleri, Özerk Yönetimi sınırdan uzak tutmak için cihatçı koridoru oluşturmak istiyor. AKP bunun planını yapıyor. Bunun dışında mültecilerle ilgili hangi planı kurarsa kursun, hiçbir gerçekliği yoktur, hiç kimse şu an yaratılan mülteci bataklığından kurtulamaz.”
Haber: Esra Solin Dal / MA