Niyetinden bağımsız gelişiyor birçok şey. İçinde olunca dışında bir şeylerin olması. Tersini de diyebiliriz; dışarıda olunca içeriden bihaber kalmak. Öyleyse tek yol var, hem içinde hem de dışında kalmak. Yeniden kurabiliriz tümceyi; iç de bizim, dışarı da bizimle. Belki böyle bir düsturla karışabiliriz yeniden hayata.
Bir şeylerin değişmesi beklentisi, bir şeyleri değiştirme kudretinin önüne geçtiğinden beri, artık her şey biraz daha zor. Küf ve keder kıymetin ve kıyametin yerine söz kuruyor. Zaten önce söz vardı, sonra oyun. Yıllardır değişen bir kahredendir; önce oyun kurulur, sonra söz söylenir. Tıpkı hareket etmek mi, düş görmek mi diye bir ikileme sıkışmak, bunun içinde kalmak gibi. Demişlerdi halbuki; düşe yürümek, düşü taşımaktır. Bir zamandır ya düşü taşımaktan yorulduk ya da düşsüz yürümeyi ezberledik.
Dağ var, dağa gitmek de var. Deniz var, denizde yüzmek de var. Sokak var, orada yürümek yerine evden bakmak da var. Çölün fotoğrafı var, çölü görmek için bir şey yapmak yok. Orman var, eskiden kalmış bir bakışla avunmak da var. Bazı varlar, bazı yokları alıştırdı.
Gürültülü bir hiçliği düşünmek, orada yabancılaşmamak için, kendi sesini duymak için ıslık çalmak. Bugünlerde var olma çabası bu kadarla sınırlı. Olsun yine de, bu kadarı da kaldıysa belki sesler tek bir şarkıya döner; varlığa çağrı, yokluğa ağıt. Yeter ki sesler de küsmesin. Seslere harfler bulunur, sonra onlarla şiirler yazılır. O şiirlere notalar da bulunur. Sonra şarkı bir şeyleri gösterir ve onun da bir resmi yapılır. Artık o resimde yaşamak düşer bize, resimleri çoğaltacak cesaret herkese bulaşır.
Ayıplar kayıpları getirdi bize, götürdü denilemez çünkü kaybedilen her şey ve herkes yeni bir varlık kazanır. En çok da hatırlamakla varolurlar sadece; kısıtlı bir varoluş. Bugünlerde her birimiz öyle gibi davranıyoruz yaşama ve yaşamaya. Bir ağrı mesela bir acı ya da, iyi ki var. Ayırımına varmak, bir aynanın karşısında kendimize yeniden bakmayı gösterir. Aynalar değişmez çünkü, bakmalar değişir.
Bazı zamanlar vardır, yeniden bakmaya çağırır insanı, yeni bir görme biçimine davet eder, belki de sürgün eder. Olsun, yer değiştirmek, yerinde durmamak iyidir, iyileştirendir. Buna da çokça şükürler, ayakta tezahüratlar ve alkışlar.
İnsanın üzülme hakkı var, üzüntüde kalma, oraya yerleşme hakkı yoktur. Korkmak en insani duygudur, herkesin hakkıdır, korkuyu bulaştırma hakkı yoktur. İnsanın konuşma hakkı olduğu gibi susma hakkı da vardır ama herkesi susturmak bir ihlaldir. Çünkü bizim ihlallerimiz ihtilaller için vardır, bunu asla ihmal etmemek ise bir borçtur.
Şairin dediği gibi; son büyük serüvenci yaralıdır hâlâ. Çoğaltabiliriz şairin niyetini; son büyük serüvenci içeridedir, sürgündedir, yanımızdadır, özlediğimizdir, özlediğimiz yerlerdedir, uzak düştüğümüzdür, ayrıldığımızdır.
Bir şeylerin zamanını belirleme gücü var insanın. Yaşayarak öğrendik ki zaman beklenen bir şey değildir, gidilendir. Gidenleri, getirmek için düşenleri düşünerek yeniden gidip getirelim. Son büyük serüvenci hep var çünkü sonların da bir başlangıcı var, oradayız ve hâlâ.
Haftanın kitap önerisi: Fyodor Mihailovic Dostoyevski, Kumarbaz / Çeviren: Ergin Altay, İletişim Yayınları