Seçim hengamesi arasında olan bitene ilişkin kimi konular medyada yeterince yer almadı ya da üzerinde yeterince durulmadı.
Bunlardan biri de; aralarında eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin, eski özel harekat polislerinden Korkut Eken’in de yer aldığı 19 sanıklı Ankara JİTEM Davası’nda tüm sanıklar hakkında beraat kararı verildi.
Dava avukatları adil bir yargılama yapıldığına şahit olmadıklarını belirterek: Bu dava devlet içerisindekilerin güç kavgasıdır. Sanıkların bulunduğu taraf güçlü olduğu için dava sanıkları aklamaya yönelik hal aldı. “Bir devlette geçmişle yüzleşme yoksa mahkeme yoluyla adalet sağlanamaz” diye yorumladılar.
Bu sadece bir örnek tabi. Türkiye yakın tarihi çözülmemiş “faili meçhul” cinayetler, gözaltında kayıplar, infazlar ve işkence olaylarıyla doludur.
***
Türkiye’nin hak, hukuk ve adalet konusunda kronikleşmiş hastalıklarından biri de cezasızlık. Buna bağlı olarak ‘zamanaşımı’ da bizzat yargı eliyle uygulanagelen adaletsizliğin kılıfı haline dönüştürülmüş durumda.
Bu konuda adaletin terazisi faillerden yana oldu hep. Koruma zırhına bürünen failler devlet tarafından korundu. Açılan davalar da zamana yayılarak bilinçli olarak “zamanaşımı”na uğratıldı.
Hukukçular, cezasızlığı fiili veya yasal olarak bir hak ihlalinin faillerinin var olan veya olması gereken yargı süreçlerine tabi tutulmaması veya uygun şekilde cezalandırılmaması ve mağdur edilenlerin onarım hakkına erişememesi olarak tanımlarlar.
Cezasızlık, devletin veya devletin desteklediği, yönlendirdiği veya göz yumduğu aktörlerin yarattığı insan hakları ihlalleri ile ilgili devletin yükümlülüklerini yerine getirmemesiyle ortaya çıkar.
Türkiye’nin bu konuda sicili bir hayli bozuk. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru yolunu açmasının ardından insan hakları ihlalleri nedeniyle AİHM, Türkiye hakkında defalarca ihlal kararı verdi. Yüzlerce vakada, ihlallerle ilgili etkili soruşturma yapılmadığı ve fiili bir cezasızlığın sürdüğünü ortaya koydu.
***
“Faili meçhul” diye sunulan cinayetler, Susurlukçuların, JİTEM-Hizbullah-kontrgerilla yani devletin ‘derin’liklerinde yer alanların eliyle işlenmiştir.
Türkiye’de tarihiyle yüzleşme ve hesaplaşma konusunda devlet tarafında derin ve kök salmış bir sessizlik, inkar ve yüzleşme isteksizliği oldu her zaman. Geçmişini unutma / unutturma politikası devlet tarafından egemen kılındı hep.
Acıdır ki Türkiye faili meçhul cinayetleri konusunda adaletli davranmadı, geçmişiyle yüzleşemedi. Katledilenlerin yakınlarının acıları bir nebze de olsa dindirilemedi.
Yıllardır kar –kış, polis copu demeden çocuklarının ya da eşlerinin akıbetini öğrenmek isteyen, hiç olmazsa bir mezara sahip olma umuduyla oturma eylemine katılan Cumartesi Anneleri isteklerine kavuşmadan bir bir göçüp gidiyorlar.
Evet. Başta anneler olmak üzere, insan haklarıyla ilgili kuruluş ve örgütlerle duyarlı insanların çalışmaları sayesinde adalet kıvılcımı diri tutuldu. Israrla ve hafta nedeniyle bir kez daha ‘Kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz” diyorlar.
***
Yasa ve uygulamalar evrensel hukuk verilerini hiçe sayıyorsa, katilleri, halk düşmanlarını aklıyor ya da cezasız bırakıyorsa, o hukuk ve hukuku yapanların meşruluğu da tarih karşısında hep tartışmalı kalacaktır.
Geçmişin bütün hukuksuzluğunu toplumsal belleğin unutkanlığına havale ederek demokratik bir devlet ve toplum oluşturmak imkansızdır. Gerçek bir demokrasi ve onun iradesi, geçmişle yüzleşme ve sorumluları yargı önüne çıkarma iradesidir aynı zamanda.
Barış içinde bir arada yaşama tasavvurunun gerçekleşmesi düşünülüyorsa, bunun en başta gelen şartlarından birisi de ‘faili meçhul’ kalmış cinayetlerin aydınlatılması ve geçmişiyle yüzleşmesidir.