Hiç de alışık olmadığımız iki turlu seçimin ikinci turu sonuçlandı. Devletin her türlü imkanı kullanılarak, Cumhur İttifakı’na seçim kazandırılmıştır.
Seçimde bulunmak bir özgürlük halidir. Kendi rızasıyla, kendisi için tercihte bulunmaktır. Topluma yönelik baskı ve sindirme siyasetinin en üst düzeyde yaşandığı bir dönemde “özgür tercihte” bulunmanın imkanı var mıdır? Egemen ideolojinin toplumda baskıyı siyaset olarak gördüğü bir ortamda “sandık demokrasisi” reel düzeyde tercihleri yansıtır mı? Bireye, topluma, doğaya, toplumsallığa ait değerlerin en üst düzeyde baskı altına alındığı; hak, hukuk ve adaletin dibe vurduğu bir dönemde yapılan seçime “kazandı” demek hakikati ifade eder mi?
Toplumun ideolojik kimliğine yönelik her türlü baskının reva görüldüğü bir ortamda yapılan seçimler “demokrasi” kavramının manasına karşılık gelir mi? Sonuç itibariyle ideoloji, toplumun zaman ve mekan içerisinde kazandığı kimliğidir. Demokrasi ve özgürlük mücadelesi de bir ideolojik kimliktir. “Fikirler, inançlar ve tutumlar kümesini” ideoloji olarak tanımlarız. Seçimler sürecinde Cumhuriyetin birinci yüzyılındaki resmi ideolojide ısrar eden Cumhur İttifakı “ötekilerin” ideolojisine saldırarak işe başladı.
Millet İttifakı bileşenlerinden İyi Parti yetkililerinin son ana kadar “Kılıçdaroğlu iyi adamdır ama kazanamaz” diyerek Mansur Yavaş’ı ön plana getirmeleri bir ideolojiye saldırıydı. Temelinde bilinç altlarında saklı olan şey; bir Kızılbaşın cumhurbaşkanı olmamasıydı. Daha başından itibaren Meral Akşener tarafından bu algı oluşturuldu. Bu algı ile “Kılıçdaroğlu kazanamaz” söylemine toplumda rıza üretildi. Bu algı sadece Cumhur İttifakı’nın değil, Millet İttifakı’nda bir kesimin de ötekisi Kılıçdaroğlu’nun Kızılbaş olmasıydı.
Tekçi zihniyetlerin temel amacı toplumda sömürü ve baskıya ilişkin rıza üretmesidir. Esas olarak bir toplumda rıza üretilmezse, baskı araçlarıyla, şiddetle, toplumu yönetmek olanaklı değildir. Zamanla koşulların değişmesiyle eski fikirler aşılmaya başlar, yeni fikirlere ihtiyaç duyulur, yeni partiler kurulabilir, ancak iktidar ideolojisinde güçlü bir değişim meydana gelmez.
AKP’nin dayandığı temel parametreler ırkçılık, dincilik ve cinsiyetçiliktir. Her türlü zor ve ideolojik aygıtlarla yürütülen bir seçim süreci ile karşı karşıya kaldık. Tüm tahakkümcü – hegemonik zihniyetler tahakkümünü pekiştirmek, oturtmak, rıza üretmek, kendilerini mutlak kılmak için kendileriyle eş zamanlı “öteki” oluştururlar.
Bu seçimlerin “ötekisi” çok fazlaydı. Irkçılık, dincilik, cinsiyetçilik üzerinden “ötekiler” inşa edildi.
Milliyetçiliğin dinselleştiği, dinin milliyetçileştiği bir anlayış Türkiye’de partiler üstü, resmi ideolojinin anlayışıdır. Seçimler boyunca Kürt karşıtlığı üzerine kurulu siyaset dili en belirleyici araç haline geldi. Her iki ittifak partilerinin ortak söylemi Kürtlere yakınlık ve uzaklık üzerindeydi. “Teröre destek” söylemleri üzerinden oluşan propagandanın temelinde milliyetçilik vardı.
Kılıçdaroğlu’na destek veren Alevi kurumlarının çoğunun istemi Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın şeklindedir. Buna rağmen Millet İttifakı cenahında Diyanet İşleri Başkanlığı sahiplenildi. Kılıçdaroğlu’nun “Diyaneti biz kurduk” demesi Cumhur İttifakı seçmeninde bir karşılık bulmadı. Bu söyleme rağmen Cumhur İttifakı’nın “Diyaneti kaldıracaklar, seccadeye bastı” söylemleri algı oluşturmak için yeterli oldu. Tarih bize göstermiştir ki devlet ideolojileri kurumsal mekanlarda inşa edilir. Sümerler’de Zigguratlarda başlayan egemen ideoloji günümüzde resmi kurumların tamamında üretilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı sonuç itibariyle resmi ideolojinin inşasında stratejik bir görev almaktadır.
Cumhur İttifakı bileşenleri seçim süresince sürekli cinsiyetçilik söylemlerini eksik etmediler. İstanbul Sözleşmesi’nin gereksiz olduğu, Hüda – Par’ın; çalışmayan, kimsesiz, bekar kadınların sahiplenilmesi, “bunlar LGBT+’cı” söylemlerini sadece partilerin söylemi olarak düşünmemek gerek. Karşıt İslam’ın devlet eliyle neler yapabileceğinin en somut ifadesidir. Cinsiyet üzerinde siyaset yapmaları, topluma yönelik siyaset yapma konusunda tıkandıklarının ifadesidir. Yapısal kriz derinleştikçe sistem varlığını korumak için bu yönlü tartışma ve çalışmalara ağırlık verecektir.
Milliyetçilik, dincilik ve cinsiyetçilik ile hem modern toplum hem de geleneksel toplum kontrol ve denetim altına alınmaya çalışılır. Bu ideolojik varyasyonlar toplumsal mühendislik projelerinin en güçlü aparatlarıdır. “Milliyetçilikle iktidar ve devleti tüm bireylere taşırken; dincilik ile geleneksel toplumu kontrol altında tutarak itaat kul kültürünü canlı tutar.”
Kürtlerin ve Alevilerin iktidarın kırmızı çizgisi olduğu, propagandanın kırmızı çizgilere göre yapıldığı, mevcut partilerin çoğunun ikinci gölge devlet şeklinde icraatlarda bulunduğu bir seçim süreci yaşandı.
Millet ve Cumhur İttifakı partilerinin yakın gelecekte Türkiye’deki mevcut sorunların çözümü konusunda alternatif oluşturmaktan uzak oldukları gerçekliği netleşti. Geriye Türkiye’nin demokrasi güçleri kalmaktadır. Üçüncü Yol demokrasi güçlerinin en muteber yoludur. Yolcular ruhsal, zihinsel ve bedensel olarak yola ikrar verirlerse, yolu arsıza, hırsıza, nursuza düşürmezlerse, yol hakikate götürür. Yeter ki yola aşk ile bağlı olsunlar. Önemli olan hedeflere hangi araçlarla ve nasıl ulaşılacağıdır.
Aslolan her canın zulmat deryasına karşı içindeki delîli uyandırmasıdır. Zamanın ruhu durmayı değil, Hak aşkı Xızır gayreti ile hizmet yürütmeyi gerekli kılmaktadır.
İçindeki çerağı uyandıranlara aşk olsun.