Türkiye’de faşizmin toplumsallaştığına dikkat çeken Prof. Dr. Atilla Güney, HDP üzerindeki baskılara değinerek, ”HDP klasik partilerin ötesinde bir halk hareketidir. Bunun ortadan kaldırılması faşizm için ölüm kalım meselesidir” dedi.
Siyasal rejimde yaşanan değişim ve yansımaları, AKP’nin muhalefete yönelik tutumu, Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) yönelik baskıları Mersin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyeliğinden Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile atılan Prof. Dr. Atilla Güney, Mezopotamya Ajansı’ndan Cemil Uğur’a değerlendirdi.
‘Otoriter siyaset yasallaştırıldı’
Değişen rejimin siyaset üzerindeki etkilerini değerlendiren Güney, Başkanlık sistemiyle uzun zamandır uygulanan otoriter siyasetin hukuken yasaya kodlandığını belirtti. ”Zaten kör topal yürüyen parlamenter demokrasi ve güçler ayrılığı, bu değişikliklerle rafa kaldırıldı” diyen Güney, Artık siyasi aktörler olarak siyasi partilerin ve seçimlerin siyasal mücadele alanı olarak anlamını yitireceği bir döneme girildiğini söyledi. Haziran 2015 seçim sonuçlarını tanınmayıp bir tür siyasi darbeyle Kasım 2015’te tekrar seçimi dayatılmasını hatırlatan Güney, ”Bugünlerde yaklaşan yerel seçimlerde HDP’nin yeniden kazanacağı belediyelere kayyum atanacağı tehdidini savurmaları buna işaret ediyor. AKP için her türden seçim artık kendi tabanını konsolide edeceği, motivasyonu artırıcı bir araçtan öte anlam ifade etmiyor” ifadelerini kullandı.
Toplumsallaşan faşizm
Otoriter gidişatın toplumsal tabana yayıldığına dikkat çeken Güney şöyle devam etti: “Türkiye’de siyasetin halihazırdaki zeminini anlayabilmek için toplumsal yapıdaki değişimi iyi analiz etmek gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda sıkça kullanılan tek adam rejimi yerine ben toplumsal faşizm tabirinin daha yerinde olacağını düşünüyorum. Faşizm sadece iktidarın otoriteleşmeye vurgu yapan salt siyasal bir rejim tanımlaması değildir. Toplumsal faşizm, siyasal otoriterleşme ile birlikte kamusal alanın çözülüşüne, her türden kamusal müzakere ve tartışma alanının bastırılmasına, siyasetin bir parçası olan sivil toplumun sönümlemesine, devletin tüm organları tarafından baskılanmasına, kanun korkusuyla hizaya getirilmesine işaret eder. Bu nedenle yeterli ve güçlü bir anti-faşist cephe oluşturulamazsa, memleketin gelecekte siyasetsiz bir siyasal zemine doğru evrileceğini düşünüyorum.”
Faşizm önündeki engel: Kürt hareketi
HDP üzerinde artan gözaltı ve tutuklama operasyonlarını da değerlendiren Güney, şunları dile getirdi: “Toplumsal faşizmin içeriğini iyi kavrarsak, Kürt siyasetçilere ve Kürt özgürlük mücadelesine cepheden destek veren, parti, dernek ve kuruluşlara yönelik baskı, tehdit, gözaltı ve tutuklamaları daha iyi anlayabiliriz. Bugün parlamento dışında aydın, entelektüel ve militan kadrolarıyla toplumsal alanda örgütlü yegane muhalefet gücü Kürt özgürlük hareketidir. Kürt özgürlük mücadelesi bugün faşizmin önünde duran en direngen toplumsal muhalefet yapılanmasına sahiptir. Referandumla parlamentoyu, seçimleri ve siyasi partileri anlamsız hale getiren iktidar, faşizmi kalıcılaştırmanın önündeki tek engel olarak Kürt özgürlük hareketini görmektedir. Faşizm toplumsal yaşamın derinlerine kazılı örgütlü bir muhalefettense, parlamentoda elli bilemedim yüz vekille temsil edilen parlamento içi muhalefeti tercih eder.”
‘Ölüm kalım meselesi’
HDP’nin görünürlüğünü ortadan kaldırılmasını iktidar bloku için “ölüm kalım meselesi” olarak ifade eden Güney, sözlerini şöyle sürdürdü: “Partiler bu yeni rejimde anlamını yitirdiyse şayet, neden bu kadar HDP’ye, örgüt ve kadrolarına saldırıyorlar. Çünkü HDP klasik parti tipolojiğinin ötesinde bir halk hareketidir. Kürt özgürlük hareketinin siyasi arenadaki görünür yüzüdür. Bu görünürlüğünün ortadan kaldırılması faşistler için ölüm kalım meselesidir. Haziran 2015 seçimleri sonrası HDP’nin özellikle şaşırtıcı oylar aldığı Türkiye’nin batısındaki il ve ilçe örgütlerine yönelik operasyonlar tamamen bu korkunun ürünüdür. Seçilmiş belediyelere kayyum atanması, yaklaşan yerel seçimler öncesi savrulan tehditler, parti kadro ve örgütlerine yönelik operasyonlar, HDP ile Kürt halkı ve Kürt özgürlük mücadelesinin kamusal alandaki yapılar arası bağı koparmayı amaçlamaktadır.”
Toplumsal faşizmle topyekûn mücadele
Gidişata karşı yapılması gerekenlere ilişkin de konuşan Güney, sözlerini şöyle tamamladı: “Türkiye’de demokratik mücadelenin gelişmesi için öncelikle mevcut durumun teşhisi sağlıklı yapılmalı. Hiç bitmeyen tek adam rejimi söylemine kendimizi kaptırmanın alemi yok. Öncelikle tek adam rejimi tartışmasını bir kenara bırakıp mevcut durumu toplumsal faşizm olarak iyi analiz etmek gerekir. Bu bağlamda mücadelenin aslen iktidarın otoriter politikalarını onaylayan, bundan emek sömürüsünü insanlık dışı koşullara taşıyan sınıflarla olan boyutu göz ardı edilmemeli. Ekonomik krizle birlikte yükselen işçi eylemleri, toplumsal muhalefeti yeni bir ekonomik yaşam projesinin demokratik ve kültürel haklar talebiyle sentezlenmeli. Ortada sermayesi- bürokrasisi- siyasetçisi ile el ele yürüyen bir toplumsal faşizm varsa şayet, mücadele de topyekûn verilmelidir.”