Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 28 Mayıs’ta düzenlenecek ikinci turu öncesinde bir grup aydın, sanatçı ve yazar, seçmenlere oy verme çağrısında bulunan bir imza kampanyası başlattı.
Kampanya metninde, aydın kimliğine yakışır bir tavırla; “Tek kişi eksilmeden, çoğalarak, büyüyerek, kazanma azmiyle sandığa gidiyoruz. Tekadam’a geçit vermeyeceğiz” dediler.
Dediler çünkü mevcut iktidar, baskı oluşturarak ve tüm kurumlarda ve alanlarda, tam bir hakimiyet sağlayarak toplumu kendi ideolojisi doğrultusunda dönüştürme ve yeniden biçimlendirme peşinde. Buna sanatçıları da dahil etmeyi amaçlıyor. Bunun için de kimilerini safına çekerek onlara vazife veriyor, karşılığında da ulufe dağıtıyor.
Bunun karşısında duran sanatçılar da dışlanıyor, hedef gösteriliyor ve cezalandırılıyor.
Sanat bir itirazı, bir karşı çıkışı, bir muhalifliği içerdiğinde anlam kazanır. Gerçek sanat güdüm kabul etmez, her türden yönlendirmeyi reddeder, çerçevelere sığmaz.
Nereden gelirse gelsin sanat güdüm kabul etmez, özü gereği, muhalif kimliğiyle; baskıya, zulme, sömürüye, yasakçı ve tekçi zihniyete karşı olmak durumundadır.
***
Türkiye’de oldum olası kültüre dair sorunlar eksik olmadı ancak hiçbir dönem bu kadar tavan yapmadı. Kültürü ve sanatı araçsallaştırmayı amaçlayan iktidar, kendi gibi düşünmeyeni, yazıp çizmeyeni dışlayan ve düşmanlaştıran bir yapıya dönüşmüş durumda.
Kendi düşüncesi dışında kalan her türden düşünceye düşmanca karşı çıkan bu yapı, sanatı da kendi çizdiği sınırlara çekmek istiyor. Tek tip insan yetiştirme heveslileri, kültür ve sanatı da bu konuda araçsallaştırıp güdümlü kılmaya çalışıyor.
Sanata ve sanatçıya yapılacak en büyük katkı ona uygun özgür bir alan oluşturmaktır. Ötesi zaten “Gölge etme başka ihsan istemem” cümlesinde anlamını bulmuştur.
Aslında devletlerin, hükümetlerin kültür-sanat politikası olmamalı. Çünkü sanat çerçevelere, tüzük ve yasalara sığmayan özgür bir alandır. Sanat her türden siyasetin üstünde kendi siyasasını kendi içinde oluşturan bir edimdir.
Aydın kimliğine halel getirmeyen sanatçı ve aydınları tenzih ederek söylemek gerekirse: Ne yazık ve acıdır ki kültür sanat camiasının bir kesimi nemalanma adına teslim olmuş durumda.
***
Sanatçı muhalif bir kimliktir. Eleştirendir, eleştirel bakış açısıyla bakmasını bilendir. Böyle bir bakış, sadece benimsemediği iktidarı değil, kendi dünya görüşüne yakın bir yapı iktidar olduğu zaman da yanlış gördüklerini eleştirmekten geri durmayan bir bakıştır. Bu sanatçının aydın kimliği ve kişiliğinden kaynaklı bir özelliktir.
Sanatı siyasetin dümen suyuna sürmeye çalışmak, siyasetin bir aracı olarak görmek de siyaseten sekter bir tutumdur. Sözün özü; sanatçının konumlanacağı yer iktidarın yanı değil, her zaman mazlum ve mağdurun yanı olmalıdır.
Edebiyatla, sanatla hemhal olmak yetmiyor… Aslolan; çıkar dolu politik bir sofraya oturmamak, zalimin baltasına sap olmamaktır.
Onlara göre ‘makbul aydın’, “Ülkemiz yanlış yapsa da, bunun doğru olduğunu düşünmemiz gerekir” diyen, ateşli milliyetçi-ırkçı tutumuyla bilinen Fransız yazar Maurice Barrès meşrebinden olan tiplerdir.
Oysa aydın kimliğinde aslolan bir uyruğa ait olmak değil, özgür ve etik olarak kendine aitliktir. Aydın kimliğinde biat etmek, yaltaklanmak ve nemalanmak yoktur. Aydın, çağının tanığıdır. Çağındaki tüm olumsuzluklardan sorumludur. İnsanlığın vicdanıdır. Kendinden ve herkesten hesap sormasını bilendir. Aydın, herkesin sustuğu bir yerde gerektiğinde ‘yeter’ diyebilen, karşı çıkabilendir.
Evet. Yıllardır Tekadam’ın keyfî yönetimi altında, kavga, nefret, yoksulluk, adaletsizlik, baskı, yalan talan düzeninde, insanların yatağa aç girdiği, ekonomisi çökmüş, kurumları yok edilmiş, geleceği karartılmış bir ülkede yaşıyoruz.
28 Mart’ta oy verelim, bu karanlık bitsin.