Bütün siyasi partiler seçim değerlendirmelerini yaptı. Ne ittifakların ne de anket şirketlerinin tahminleri sandıktan çıkmadı. “15 Mayıs güllük gülistanlık” olacak umuduna sarılan, doğru politika ve iyi bir birliktelik sağlayamayan sosyalistler iktidarın kurduğu oyun alanından çıkamadılar. Özellikle sosyalist örgütlerin B planının olmamasıyla son seçimlerin en büyük siyasi körlüğünü yaşamış oldular.
Sosyalist hareket kısıtlı imkanlar ve sayılı günler olmasına rağmen nefesini, coşkusunu, moral ve motivasyonunu sokağa yansıtmaları gerekirken sosyal medyadan kitleyi birbirine düşürerek iktidarın yaptığı nefret söylemlerine destek olmaktan öteye geçemediler. Bu seçimde iktidara karşı yenilmediler. Kendi yaptıkları popülist siyasetine ve egolarına yenildiler.
Türkiye’yi Kadıköy’den ve sosyal medyalarından ibaret gören siyaset toplumu Meclis çoğunluğu ile faşizmin eline teslim ettiler. Yağacak zamların, artan işsizliğin, derinleşecek yoksulluğun karşısında popülist siyasetle karşı dururuz. Her gün inşaatlardan düşen, makinelere kapılan binlerce işçinin ölümüne sosyal medyalardan bakarız. Nasılsa işçi olmayan biri kürsüye çıkar, şovunu yapar. Tek tek düşen ama binleri aşan cenazeleri görmeden, ailesinin taziyesine gitmeden, sorunun çözümünü pratikte çözmeyen devrimci kültürden uzak olan abilerimizden biri sosyal medyada gündemleştirerek görevini yerine getirmiş olur.
İşçiler olarak ölümümüz gündeme gelmiyordu, seçim için verdiğimiz emek de gündeme gelmedi. Kıt kanaat getirdiğimiz ay başını bu sefer seçimlerden dolayı getiremedik. Açlıktan ölsek de ülkemizin demokratikleşmesi, savaşın durdurulması, emeğimizin sömürülmemesi, iş cinayetlerin olmaması, insana insanca davranılması için elimizden geleni yaptık. Bu duruma inşaat işçisi Rojhat, “Gerekirse buradan Van’a yürüyerek gider oyumu kullanır gelirim. Kimse oy kullanmam için gidip gelmeme kolaylık sağlamasa da, yevmiyemi kesseler de, işten atsalar dahi” demişti. İnşaatlardan, tekstil atölyelerinde on binlerce işçi ülkenin demokratikleşmesi için birçok zorluklara rağmen memleketlerine oy kullanmaya gittiler. Büyük bir kısmın geri dönüşleri oldu. Bir kısım da 2. tura kalan seçim için henüz geri gelmediler. Geri gelen de büyük umut ve heyecanla tekrar bütün kısıtlı imkanlarına rağmen oy kullanmaya geri gidecekler bilgilerini veriyorlar. Bu iktidarı göndermeye ant içmiş gibi kararlı ve azimliler her gün emeği sömürülen ve bir bir ölen işçiler.
Biz işçiler Cumhur İttifakı’nın aldığı oy oranına inanmış değiliz. Buna da ikna olamıyoruz. İşçiler için büyük firmaların yöneticileriyle görüştüğümüzde “değişim” isteklerini dile getiriyorlar. Değişim isteğini sadece onlardan değil, temas ettiğimiz her işçiden, alışveriş yaptığımız esnaftan da duyuyoruz. Peki gerek üst sınıf gerek orta sınıf gerek de alt sınıf herkes rahatsızsa, oy vermiyorsa bu oylar nereden çıktı sorusu aklımızda bir soru işareti olarak kaldı. Sokakta Millet İttifakı’nın kazandığı görülüyordu ama sandıktan çıkan sonuç tam tersi oldu. “Oyunlar oynandı, oylar çalındı”, ne dersek diyelim bu saatten sonra nafile. Ufak itirazların ötesine çıkmayan siyasi partiler halkın tercih ettiği değişim isteği iradesine sahip çıkamadılar. İşçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin soruları net cevap vermek yerine geçiştirerek cevapsız bırakıldı. Mültecilere, Alevilere ve Kürtlere karşı ırkçı kampanyalara net dur denilseydi ve politika üretilseydi 28 Mayıs’ı hiç yaşamamış olacaktık. Hala utanmadan ırkçılığı körükleyerek devam ediyorlar.
Dünyanın hiçbir yerinde ırkçılık Türkiye’deki kadar pervasız yapılmıyor. Herkes bir şekilde buna alet oluyor; kimisi sessizliğiyle kimi ise utanmadan bağıra bağıra konuşarak. Siyasi erk, Türk halkını ırkçı ve şoven duygulara esir bırakmıştır. Düşünün, yıllardır Cumhuriyet’i savunan, Atatürk’ü savunan CHP’nin içinde siyaset yapan, CHP’nin genel başkanlığını yapan Kemal Kılıçdaroğlu Kürt ve Alevi olduğundan dolayı aşağılanarak topluma karşı Kılıçdaroğlu üzerinden Kürt ve Alevi kimliği düşmanlaştırıldı ve şeytanlaştırıldı. Belki de hayatında ilk kez cesaret alıp ben Kürt ve Aleviyim deyip bu inkarcılığa karşı duran Kemal Kılıçdaroğlu başta arkadaşları, partilileri tarafından yalnız bırakıldı.
Önceden devletin Kürdü olunca “terörist” olmuyordun. Şimdi de Erdoğan’ın Kürdü olmadığın için terörist oluyorsun. Benim dediğim kadar Kürt olabilirsiniz zihniyeti asla değişmedi.
Kürtler her millet gibi geleceğini inşa etmek için gereğini yerine getirecektir. Dilini, kültürünü, tarihini, coğrafyasını gerek dağlardan köylere, gerekse köylerden şehirlere, şehirlerden fabrikalara, fabrikalardan şantiyelere, şantiyelerden okullara, okullardan sokaklara yaşamın her alanında savunacaktır. Yaşamak için bu bir zorunluluk ve haktır.
Dün “Kürdistan vardır” diyen zihniyet, bugün “yoktur” diyen zihniyete en büyük cevabı Kürt halkının kendisi 28 Mayıs’ta “bak ben varım, sandıklara da sığamıyorum” diyerek cevap verecektir.
Unutmayalım, kazanmamız gereken en önemli şey direniş ruhumuzu büyütmek, öz örgütlülüğümüzü güçlendirmek olmalıdır.