17- 31 Mayıs ‘Kayıplar Haftası’ 28’nci yılına girdi, kayıp yakınları yakınlarının izini sürmeye, faillerin yargılanması için mücadeleye vermeye devam ediyor
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD), gözaltında kaybedilen ve faili meçhul cinayete kurban gidenlerin akıbetini sormak için başlattıkları mücadele kapsamında 1995 yılından bugüne her yıl 17-31 Mayıs tarihleri arasındaki dönemi “Kayıplar Haftası” olarak anıyor. Her hafta Cumartesi Anneleri ve Kayıp Yakınları ile birlikte gözaltında kaybedilen ve faili meçhul cinayete kurban giden 17 bin kişinin akıbetini soran İHD, Kayıplar Haftası’nda da çeşitli anma etkinlikleri düzenliyor.
28’inci yılında kayıpların akıbetinin ve faillerin ortaya çıkarılmadığı Kayıplar Haftası’na dair Mezopotamya Ajansı’ndan değerlendirmelerde bulunan İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, “Bir ülkede insanlığa karşı suçlar işlenmiş ve bunların gerçekleri hala saklanıyorsa, demokrasinden söz edemeyiz” dedi.
‘Gözaltında kaybetmek suç tanımı içerisinde yer almadı’
İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, uluslararası hukukta gözaltında kaybetmenin insanlığa karşı suç olarak tanımladığına dikkat çekerek, Türkiye’deki Ceza Kanunu’nda insanlığa karşı suç başlığı yer almakla birlikte gözaltında kaybetmenin bu suç tanımı içerisinde yer almadığını ifade etti. Türkiye’de yıllardır gözaltında kaybetme olaylarının yaşandığını belirten Yoleri, “Bu olaylar genellikle tekil olaylar gibi değerlendiriliyordu ve her bir kayıp olayında mutlaka kayıp yakınlarının sürdürdüğü bir mücadele söz konusuydu. Uzun soluklu kampanyalar düzenleniyordu, aylarca sürdürülen bu kampanyalarla gözaltında kaybedilen kişinin sağ olarak geri gelmesi, akıbetinin öğrenilmesi noktasında ciddi bir mücadele vardı. Ancak 27 Mayıs 1995’te bu parça parça sürdürülen kayıp yakınlarının, her kaybın arkasından sürdürdüğü bu mücadele daha sistematik ve kayıp yakınlarının bir araya gelerek sürdürdükleri başka bir boyut kazanmış oldu” diye belirtti.
‘Her gün en az bir kişi kaçırıldı’
21 Mart 1995 tarihinde kaybedildikten sonra cenazesi mezarlıkta bulunan Hasan Ocak ile Kürt siyaseti içerisinde mücadele eden ve 15 Şubat 1995’ten sonra kendisinden haber alınamayan Rıdvan Karakoç’u hatırlatan Yoleri, bu tarihten sonra önemli bir mücadelenin başladığını kaydetti. Yoleri, 1995 yılında faili meçhul cinayetlerin önüne geçilen bir sürecin başladığını kaydederek, “O tarihleri yaşayanlar hatırlayacaktır. Her gün neredeyse en az bir kişinin kaçırıldığını ve kaybedilme tehlikesiyle karşı karşıya bırakıldığını duyuran ihbarlar gelirdi İnsan Hakları Derneği’ne ve bu alanda çalışan kurumlara ya da kişilere biz o tarihlerde, işte bir otobüsten indirilerek, yahut bir otobüs durağında beklerken kaçırılan insanların isimlerini seslenirlerdi. Yani böyle bir muameleye maruz kalırsanız, yüksek sesle isminizi söyleyin ve işte İnsan Hakları Derneği’ne bildirin diye bir çalışmamız olmuştu. Her gün en az bir kişi belki bu şekilde bize bildiriliyordu. Mesela bu kişiyi kimler kaçırmış? Kaçıran kişilerin tarifleri bir araçla götürülmüşse aracın plakası, tipi öğrenilip bildirilirdi. Dolayısıyla o dönemde bu olaylara tanık olan insanlar bu duyarlılıkla hemen bu bilgileri paylaşmaya başlamışlardı. Hemen emniyetle, valilikle, kamuoyuyla bu paylaşılıyordu ve pek çok insanın kaybedilmesinin önüne geçti bu mücadele.”
‘Eylemler her hafta engellendi’
Cumartesi Anneleri’nin 28 yıldır devam eden mücadelesine değinen Yoleri, başlangıcından bu yana değişik argümanlarla devam ettiğini belirtti. Cumartesi Anneleri’nin her hafta “İnsanlığa karşı suç işledin!” diyerek devlete suçlarını hatırlattığını söyleyen Yoleri, devletin de eylemi engellemeye başladığını söyledi.
Yoleri, “Cumartesi Annelerini susturarak, gözaltında kayıplara karşı mücadeleyi engelleyerek, kendisine buradan doğru bir alan açma çabasında. Bugüne kadar devam eden hukuka aykırı baskısı ve polis şiddetinin gerekçesi de budur” şeklinde konuştu.
‘Demokrasiden bugün de söz edemiyoruz’
Türkiye’deki demokratik bir sistemin olmadığını ifade eden Yoleri, “Bir ülkede insanlığa karşı suçlar işlenmiş ve bunların gerçekleri hala saklanıyorsa, adalet sağlanmıyorsa, cezasızlık politikası güdülüyorsa ve bu da sistematik olarak gerçekleştiriliyorsa, burada demokrasiden söz edemezsiniz. Hak ve özgürlüklerin olmadığı, bu derece ağır şekilde ihlal edildiği, ihlal edenlerin cezalandırılmadığı ve ihlalin devamını mümkün kılacak bir sistemin yaşatıldığı bir yerde, demokrasiden söz edemezsiniz. Bu ülkede demokrasi hiç olmadı, bugün de demokrasiden söz edemiyoruz” dedi.
İSTANBUL